

Sosyal olaylardan en çok çocukların etkilendiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan “En çok bedeli çocuklar ödüyor. Bu nedenle çocuklara özel davranmak, onlara özel ortam, imkan sağlamak daha da önemli hale geliyor” dedi. Unicef Türkiye Temsilcisi Phillipe Duamelle’nın da katıldığı programda göç dönemindeki düzensizliklerin, çocuğun gelişen ruhunda hastalık ve suç davranışları şeklinde ortaya çıktığını vurgulayan Tarhan, dezavantajlılara sahip çıkmanın avantajlı toplumların bir sorumluluğu olduğunu hatırlattı.
Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonunda gerçekleştirilen sempozyumda dünyanın en önemli sorunlarından biri olan göç ve çocuk olgusu masaya yatırıldı. Göçlerin çocuklar üzerindeki etkisi ve sosyal uyum süreci konusunda yapılması gereken çalışmalara ilişkin önemli bilgiler paylaşıldı.
Üsküdar Üniversitesi Rektörü-psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, davranış bilimleri ve sağlık konusunda özelleşmiş bir üniversite olarak göç, çocuk ve sosyal uyumun stratejik olarak önem verdikleri bir alan olduğunu, bu alanda çeşitli çalışmalar yürüttüklerini söyledi. Prof. Dr. Tarhan, “Toplantıyı UNICEF’le beraber yapmak, daha geniş kitlelere ulaştırabilmek bizim için çok önemli bir fırsat olacak. Bu çalışmayı proje olarak devam ettirmek gerekiyor. Çalıştay kapsamında çalışılıp raporlanması önemli ama bunun bir proje haline getirilmesi, hedeflerinin ortaya çıkarılması sadece sözde kalmayarak eyleme dönüşmesi önemli” dedi.
İnsanın nörodavranışsal gelişiminde 0-6 yaş arasındaki dönemin önemli olduğunu belirten Tarhan, “Bu dönemde çocuğun öğrendiği bilginin hayatının geri kalan kısmında öğreneceği bilgilerden daha fazla. Bu dönemde çocukta soyut kavramlar henüz gelişmemiş oluyor. Gerçeklik algısı 5-6 yaşlarında gelişmeye başlıyor. Bu dönemdeki bilgileri çocuk çok fazla sorgulamadan doğru bilgi gibi alıyor. Bu nedenle çocuk travmaya çok açık, hayır diyemiyor. Psikiyatri alanında çalışan biri olarak birçok hastalıkta çocukluk çağı travma ölçeği uyguluyoruz. Bu ölçekte araştırdığımız 5 ana alan var, bu alanlarda çoğu hastada travma ortaya çıkıyor. Fiziksel ihmal, fiziksel istismar, duygusal ihmali duygusal istismar ve cinsel istismar var. Duygusal ihmalde ebeveynler farkında değil. Mesafesiz terk ediş kavramı geliştirilmiş. Yani bir çocuk evde annesi var ama meşgul. Çocuğu sadece doyurduğu zaman ona karşı vazifeleri yerine getirdiğini sanıyor oysa o mesafesz terk edişler yani göz temasının kurulamaması, çocukla fiziksel temasın kurulmaması, çocukla oynanmaması, o çocukta duygusal ihmal oluşturuyor. Duygusal ihmal olduğu zaman tıpkı protein, karbonhidrat yememiş gibi gıdasız kalmış gibi çocukta psikolojik olarak duygusal bir gıdasızlık ortaya çıkıyor. Bunun sonucunda çocuk duygusal ihmale bağlı kimse bana değer vermiyor, sevmiyor şeklinde ruhsal bir yapı ortaya çıkıyor. İlerdeki birçok ruhsal hastalığa aday oluyor. Birçok mental hastalığı araştırdığımızda arka planda bunun yaşandığını görüyoruz. Göç durumundaki çocukları düşünün. Göç durumunda kıyamet gibi. Suriye’yi düşünelim. Türkiye’de 4,5 milyona yakın göçmen var. Bu kişilerin çocuklarını düşünün. Onlar mutsuz ve huzursuzken biz evimizde nasıl uyuyalım? Bu insani bir durum değil, bizim kültür ve inanç sistemimizde yeri olmayan bir durum. Bu nedenle biz 4,5 milyon kişiye yakın Suriyeli’ye kapımızı açtık. 5-6 yıldır ev sahipliği yapıyoruz. Toplum bunu tolore ediyor, devletin tolore etmesinden daha önemlisi toplumun tolore etmesi. Birkaç istisna hariç misafirperverlik yapabiliyoruz, uyum içerisinde birlikte çalışılabiliyor” dedi.
Göç gibi sosyal olaylardan en çok çocukların etkilendiğinin altını çizen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “En çok bedeli çocuklar ödüyor. Bu nedenle çocuklara özel davranmak onlara özel ortam sağlamak, özel imkan sağlamak daha da önemli hale geliyor. Çocuk söylenenleri değil yaşananları örnek alır. Çocuk en çok davranış diliyle öğreniyor. Bu dönemde yaşanan yalan söylemeler, hırsızlık olayları eşitli suç davranışlarının çoğunu çocuk doğal kabul etmeye başlıyor. Bu nedenle göç dönemindeki düzensizlik çocuğun gelişen ruhunda hastalıklara ve suç davranışları şeklinde ortaya çıkıyor” diye konuştu.
Afganistan’da El Kaide’nin çıktığı ortamın sosyopsikolojik nedenleri araştırıldığında Pakistan’a göç eden çocukların bilimsel eğitimden uzak tutulduklarını belirten Tarhan, “O dönemde Pakistan’a büyük bir göç yaşanıyor ve Pakistan’da o dönemde çocuklara din eğitimi vermek için okullar kuruluyor fakat okullar dünya gerçekliğinden kopuk okullar. Sadece dini bilgiler öğretiliyor derken radikal bilgiler öğretiliyor. Din bilimleri ile fen bilimleri aynı anda öğretilmiyor çocuklara sadece dini bilgiler öğretilirken çocuklar radikallşiyor. Taliban hareketi böyle başlıyor. Bu nedenle Türkiye’deki göçmen çoukların içerisinde radikal hareteklerin çıkmaması için bu çocuklara doğru eğitim verilmesi lazım. Bu da UNICEF’le beraber bunun sınırları belirlenecek” dedi.
Dünyada göçmenlere karşı birikmiş öfkenin zaman zaman ortaya çıktığını da belirten Tarhan, “Bu durum dünya barışını gelecekte tehdit edecek bir durum. Dünyanın yarısı mutsuzken diğer yarısının mutlu olması mümkün değil. Dezavantajlı insanlara sahip çıkmak avantajlıi insanların görevidir, sorumluluğudur. Zaten BM bunun için var, UNICEF bunun için var. Ama bu sözde kalmasın eyleme dönüştürelim. Radikal grupların ortaya çıkmaması için UNICEF’in burada katkıları olacak. Burada üretilen fikirler belki sahada uygulanabilir hale gelecek” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü Öğretim Üyesi, Çocuk Gelişimi ve Eğitimcileri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Nurper Ülküer de açılış konuşmasında son yıllarda Suriye’de yaşanan iç savaşın ardından Suriyeli sığınmacıların ülkemizde ve dünyanın pekçok yerinde çeşitli sorunlar yaşadıklarını, bu sorunların çözümüne ilişkin konuların mutlaka konuşulması gerektiğini söyledi.
Dünyanın pekçok ülkesine bakıldığında küçük çocukları ve ailelerini kapsayacak şekilde hazırlanmış çok sektörlü entegre erken çocukluk gelişimi model ve programlarının güçlü ve barışçıl toplumların oluşmasında önemli bir rol oynadığını belirtti.
Dünyada sosyal uyum programları uygulamalarını ve bu alanda yapılan çalışmaların sempozyumda ele alınacağını ifade eden Ülküer, “Derneğimiz göçmen, sığınmacı ve yerli tüm çocukları ve aileleri için evde, toplumda, okulda, her yerde sosyal uyum ve barışçıl uyumun önemini anlatmak, bu konuda farkındalık oluşturmak ve uygulamaya dönük programları yayınlayıp uygulamak amacıyla bu sempozyumu ve çalıştayı planladı. Sempozyum erken çocukluk döneminden başlayarak çocuklar arasında sosyal uyumun yerini ve neler yapılabileceğini konuşmak için bize bir platform oluşturacak” dedi.
Unicef Türkiye Temsilcisi Phillipe Duamelle ise 0-3 yaş arasındaki erken çocukluk döneminde sosyal uyum konusunda yapılacak çalışmaların sadece çocuklar ve onların geleceği için değil, dünyanın geleceği açısından da çok önemli sonuçları olacağını vurguladı. Erken çocukluk döneminin hayatın en özel dönemlerinden biri olduğunun altını çizen Duamelle, “Araştırmalar, eğitimle beraber çocuğa sunulan fırsatların her bir çocuğun gelişimine çok önemli katkılar yaptığını ortaya koyuyor. Ne yazık ki bugün dünya genelinde milyonlarca çocuk enformasyon yıllarını, potansiyelinin tamamını geliştiremediği ortamlarda geçiriyor. Erken çocukluk dönemi insanlığın geleceğidir. Erken çocukluk dönemi eğitimine küresel olarak erişimin artması gerekiyor” dedi.
Phillipe Duamelle, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Milli Eğitim Bakanlığı’na da Suriyeli çocuklara okul öncesi dönemde en az 1 yıl süreyle eğitim verilmesine ilişkin kararı için teşekkür etti.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)
Paylaş