

Hamilelik döneminde yaşanan pek çok tereddüt, soru işareti ve kafa karışıklığı var. Acaba iyi bir anne olabilir miyim? Bebeğime iyi bakabilir miyim, onu koruyabilir miyim? Bu durumun sebebi nedir? Anne ya da babası dominant, aşırı korumacı ya da baskıcı olan bir babaya sahip olan kadınlarda bu tip tereddütler yaşanır mı?
Bir bebeğin temsili, annenin zihninde gebeliğin çok öncesinde başlar. Anne olmayı isteyen her kadın (hatta evcilik oynamaya başlayan her kız çocuğu) günün birinde dünyaya getireceği bebeği ile ilgili hayaller ve planlar yapar. Bebeğinin nasıl bir görünümü olacağı, adının ne olacağı, huyunun nasıl olacağı, neler başarabileceği, onunla neler paylaşabileceği, hatta ileride hangi mesleği seçeceği gibi düşünceler ebeveynlerinin zihinlerinde şekillenmeye başlar.
Bu zihinsel tasarımlar gebelik sürecinin başlamasıyla daha da netleşir ve düşünceler yoğunlaşır. Hayaller kurulurken bir yandan da endişeler yaşanır. “Acaba bebeğim sağlıklı olacak mı, ona iyi bakabilecek miyim, yeterince iyi bir anne olabilecek miyim” gibi sorular annelerin zihinlerinde yer etmeye başlar. Bu kaygı içeren sorular, her anne için özellikle ilk bebekleri öncesi olması gayet normal ve beklenen bir durumdur.
Kendi annelik süreçlerini hayal ederken bundan çok eski dönemlere kendi ebeveynleri ile olan ilişkilerine de zaman zaman gider gelir düşünceler. Hayatın en temel düzenleyici sistemi olan “bağlanma” burada da kendini gösterir. Bağlanma erken yıllardaki duygusal ve sosyal gelişimin yaşamsal bir komponentidir. Birincil bakım veren (genellikle anne) ve bebek arasında özellikle yaşamın ikinci 6 ayında gelişen ve bebekte güven duygusunu yerleştiren güçlü bir bağdır. Anne - bebek bağlanması sosyal ilişkilerin başlangıç noktasını oluşturur ve gelecekteki ilişkiler için anahtar rolü oynar.
Kişinin kendi ebeveyni ile olan bağlanma süreci kadar ebeveynlerinin yetiştirme stilleri de bu süreçlerle yakınen alakalıdır. Dominant, müdahaleci ve baskıcı ebeveynlerin çocuklarında kaygı bozuklukları görülme riski normalden daha yüksek olduğundan bu annelerde endişeler daha yüksek ve rahatsız edici boyutta yaşanabilir. Ancak bu bir kural değildir. Kaygı bozuklukları yani kişinin günlük hayatını olumsuz yönde etkileyen normalin üzerindeki endişe durumları sadece ebeveynlerin yetiştirme stillerine bağlı bir durum olmadığından bu durum tek faktöre bağlı değildir.
Bu tür kafa karışıklıklarının ve böyle duyguların temelinde ne tür sorunlar yatmaktadır?
Gebelik annelerin vücudunda ve hayatında birçok değişikliğe sebep olan zorlu bir süreçtir. Her anne bedeninde fiziksel, hormonal ve nörokimyasal değişiklikler yaşar. Bunun dışında psikolojik ve sosyal değişiklikler de söz konusudur. Tüm bu değişiklikler duygusal karışıklıklara sebep olmaktadır. Bunun dışında özellikle istenmeyen veya planlanmayan bir gebelik söz konusu ise stres artacaktır. Yine gebelik öncesi dönemde psikiyatrik bozukluğu olan veya travmatik deneyimler yaşayan annelerin kaygı düzeyi normalden daha yüksek olabilir. Annenin yaşının küçük olması, sosyal desteğinin az olması, ekonomik sıkıntılar ve bağlanma sorunları kaygılı durumları arttırabilir.
Doğuma kadar bebeğiyle bağ kuramamak ya da bağ kurmakta zorlanmanın nedenleri nelerdir?
Eğer annede ciddi bir psikiyatrik rahatsızlık varsa, hayal edilen “imge bebek”te görüntüleme yöntemleri (Ultrasonografi gibi) neticesinde herhangi bir engel saptanmışsa, annenin kendi annesi ve ebeveyni ile olan bağlanmasında problem varsa bağlanma sürecinde sıkıntılar yaşanabilir.
Psikiyatrik hastalıklarda (Bipolar Bozukluk, Şizofreni, Yineleyici Depresyon, Panik Bozukluk, Kaygı Bozukluğu gibi) uzun süreli ilaç kullanımı gerekli olabilmektedir. İlaç kullanan bir anne adayının gebe kalmadan önce psikiyatri doktoruyla görüşmesi gereklidir. Hastalığının durumuna göre doktoru gebeliği ertelemeyi, ilacı kesmeyi veya tedaviye devam etmeyi önerebilir. Zira bazı ilaçların gebelikte kullanımı sakıncalıdır.
Anne ve babanın zihnindeki “imge bebek” te tespit edilen herhangi bir rahatsızlık veya fiziksel sorun varlığında anne ve baba imge bebeğin yasını tutmaya başlar. Bu süreç sağlıklı bağlanma sürecini sekteye uğratır.
Anneler için bağlanma süreçleri doğumdan çok önce gelişmeye başlasa da aslında somut süreç doğum sonrasında başlamaktadır. Bağlanma özellikle yaşamın ikinci 6 ayında gelişen ve bebekte güven duygusunu yerleştiren güçlü bir bağdır. Bağlanma teorisine göre bebekler bağlanma ilişkisi geliştirmeye biyolojik bir yatkınlıkla dünyaya gelir. Seçmiş olduğu az sayıda bakım verenden güven, bakım, destek ve koruma bekler. Bağlanma davranışı, stres altında olduğu zamanlarda “yakınlık arayışı” sonucu başlar. Seçici (Odaklı) bağlanma ise 7. aydan sonra oluşur. Seçici bağlanmanın oluştuğu bu dönemde bebek bakım verenden ayrılmaya tepki (kaygı belirtileri) gösterir ve yabancı kaygısı başlar. Eğer bebeğin bakımından birinci derecede sorumlu olan kişi, bebeğin tepkilerine ve isteklerine karşı duyarlı ise; onun ifade etmek istediklerini anlamaya çalışıyor; bebeğini dinlemeyi biliyorsa; ona sözel, duygusal ve fiziksel olarak yeterli ve uygun uyaranlar veriyorsa; bebek ve bakım veren arasında sağlıklı bir bağlanma gelişir. Sağlıklı bağlanma geliştirebilen bebeklerde “temel güven duygusu” oluşur.
Bu düşünceler takıntı haline dönüşebilir mi?
Özellikle kaygı bozukluğuna yatkın olan bireylerde, zihni meşgul eden düşünceler zamanla kontrolden çıkıp yoğunluğunu aşırı derecede arttırabilir. Eğer kişinin günlük hayatında soruna yol açacak derecede yoğun bir kaygı veya zihinsel uğraşı söz konusu olursa burada artık psikiyatrik bir bozukluktan söz edilir. Takıntılar kişilerin çoğunlukla saçma bulduğu ancak zihninden atamadığı saplantılı düşüncelerdir. Bu düşünceler kişiye yoğun bir sıkıntı hissi verir ve bu nedenle bazı kişiler bu sıkıntıyı azaltmak için birtakım davranış veya zihinsel ritüeller geliştirebilirler.
Bu sorunlarla nasıl baş edilmelidir? Hem kadına hem eşine hem de yakın çevresine önerileriniz ne olur? Maddeler halinde yazabilirsiniz.
• Belirsizlik ve bilgisizlikten kaynaklanan kaygıları azaltmak için bilgi düzeylerini arttırma (gebelik, bebek sağlığı, bebek bakımı hakkında önerilen düzeyde bilgi sahibi olma)
• Olumsuz düşüncelerin yerine olumlu düşünceler üretmeye çalışma ( “ben hiçbir zaman iyi bir anne olamayacağım” yerine “iyi bir anne olmak için elimden geleni yapacağım” gibi)
• Daha önceden bebek sahibi olmuş kişilerden bilgi edinme
• Eş olarak anne ve baba adaylarının birbirlerine destek olması
• Sağlıklı yaşam aktiviteleri edinme ( sağlıklı beslenme, spor yapma, sigarayı bırakma gibi) (Sigara kullanımı hem kişinin kendi sağlığı hem de bebeği için risk teşkil ederek birçok hastalık ve sorunun oluşmasına yol açar. Gebeliğin hangi dönemde bırakılırsa bırakılsın olumlu etkileri hemen görülmeye başlanır. )
• Mümkün olduğu kadar stresten uzak durma (anne karnında maruz kalınan stres ve strese bağlı hormonlar bebeğin beyninin ve diğer organlarının gelişimini olumsuz yönde etkiler)
• Eğer rahatsızlık boyutuna gelen bir kaygı var ise bir psikiyatri uzmanından yardım isteme
• Yakın çevrede bulunan kişilere de önemli görevler düşmektedir. Hedef anne adayının kaygısını azaltıp, onun olumlu duygu ve düşüncelerini beslemektir. Yargılamadan, korkutmadan onu bilgilendirerek korkularını azaltmaya yardımcı olunması gerekmektedir.
Bu sorunlar büyük bir sorunun habercisi olabilir mi? Hamilelik döneminde yaşanan bu ve benzer ruhsal sorunlar hangi hallerde ciddiye alınmalıdır? Bu sorunlar ihmal edilirse gelecek dönemde herhangi bir psikiyatrik hastalık ya da ruhsal soruna yol açabilir mi?
Aslında bahsettiğim gibi bebek bekleyen her ailede umutlar ve hayallerin olması kadar endişelerin de olması normaldir. Ancak endişelerin şiddetinin artması ve normalin üzerinde bir rahatsızlık vermesi durumunda sürecin düzeltilmesi anlamında profesyonel psikiyatrik yardım almak önemlidir. Eğer bu sıkıntılar zamanında giderilmezse endişenin verdiği ruhsal yorgunluk ve depresif düşünceler doğum sonrası depresyonunu da tetikleyerek ciddi sorunlara sebep olabilir. Doğum sonrası depresyonu tedavi edilmediğinde annede intihar düşüncesine kadar gidebilecek ciddi sorunlara, bazen bebeğin reddine ve mutlaka anne – bebek arası iletişim ve bağlanma sorunlarına yol açmaktadır. İletişim ve bağlanma sorunları bebeklik döneminde özellikle yeme ve uyku sorunları gibi temel belirtilerle kendini gösterir ancak sonrasında uygun tedavi girişimlerinde bulunulmazsa maalesef yaşam boyu sürecek sorunlara kaynak teşkil eder.
Eklemek istedikleriniz varsa ekleyebilir misiniz?
Şüphesiz ki annelik eşsiz bir deneyimdir. Belki de bir insan için hayattaki hem en keyifli hem de en zor süreçtir. Bu süreçte her anne çok yoğun ve farklı birçok duygu yaşar; çoğu zaman kendini yetersiz, yıpranmış ve kaygılı hissedebilir. Hiçbir zaman doğrular deneyimlenmeden öğrenilmez ve her insan hata yapar. Önemli olan hatalardan olumlu deneyimler çıkarabilmek ve bunları tekrarlamamaktır. Çocuğun duygusal ihtiyaçlarına kulak vermeyi başaran her anne bu emeğinin karşılığını fazlasıyla alacaktır. Her çocuk – insan, fıtratı gereği türünün özelliklerini gösterir ve kendi mizaç özelliklerini taşır. Ailelerin bebeklikten erişkinliğe doğru olan bu yolculuktaki görevi, çocuğun kendi mizaç özelliklerini değiştirmeye zorlamadan, kendi benliğini ifade etmesine imkân tanımak ve sosyal - toplumsal değerlere saygılı davranışları kazandırmaya çalışmak olmalıdır.
Paylaş