Beyniniz Gerçeği Algılayamıyor, Onu Yaratıyor mu?

Gerçeklik algımız, nesnel gerçeğin tam bir temsili değil, duyusal girdilerin ve beynin bu sinyalleri yorumlamasının bir birleşimidir. Bu yorum geçmiş deneyimlerden etkilenir ve genellikle tahmine dayalıdır; beyin gelecekteki olayları tahmin etmek için benzer örneklerden oluşan kategoriler oluşturur.

Lisa Feldman Barrett Youtube kanalı Big Think’te beyni ve gerçeklik algısını ele aldı.

Beynin sınıflandırma süreci, fiziksel özelliklerin ötesine geçerek soyut, işlevsel özellikleri de kapsar. Bu yetenek, insanların, paranın değeri, sınırlar ve vatandaşlık kavramı gibi, doğası gereği onlara sahip olmayan nesnelere veya kavramlara kolektif olarak işlevler veya anlamlar atadığımız "sosyal gerçeklik" yaratmasına olanak tanır.

Beynin, tamamen yeni bir şey yaratmak için geçmiş deneyimlerden yararlanan hayal gücü kapasitesi, iki ucu keskin bir kılıçtır. Yaratıcılığa ve yenilikçiliğe olanak tanırken, aynı zamanda mevcut kalma konusunda zorluklara da yol açabilir.

Bazen insanlar şöyle demek ister: "Hayır, kesinlikle gerçekliği gerçekte olduğu gibi deneyimlemiyoruz. Bazı insanlar da şöyle demek istiyor: "Evet, yaşıyoruz. Filozoflar, felsefe var olduğundan beri bu konuyu tartışıyorlar. Soru şu: Deneyiminiz gerçeklikle eşleşiyor mu, yoksa gerçekten gerçekliği katı, nesnel gerçeğiyle mi yaşıyorsunuz? Ve cevap basit:

"Tam olarak değil. Bizim için gerçeklik, duyusal yüzeylerimizle hissedebildiğimiz ve beynimizdeki sinyallerle anlamlandırabildiğimiz şeydir. Beynimizdeki sinyaller, gerçeklik deneyimimiz için duyusal sinyaller kadar gereklidir.

İşte detaylar ve o video: