Güç Çağında Anlamı, Bilgeliği Ve Müşterek Davranışı Yeniden Kazanmak

Kasper Benjamin Reimer Bjørkskov’un "Güç Hayata Karşı: Güç Çağında Anlamı, Bilgeliği ve Müşterek Davranmayı Yeniden Kazanmak" başlıklı makalesini okurken, Nevzat Tarhan Hoca’nın Bilgelik Psikolojisi kitabı aklıma geldi.

Nevzat Hoca, bir bilge olarak Bjørkskov’un yeni makalesinde ele aldığı konuları çok daha önce tartışmış ve bizleri bilgelik üzerine düşünmeye davet etmişti. Ona göre, bilgelik, haz peşinde koşarak değil, anlam bularak mutluluğa ulaşmaktır.

Nevzat Tarhan Hoca, günümüz dünyasında bilgeliğe herkesin ihtiyacı olduğunu vurguluyor. "Bilge birini bulup ona danışayım" demek yerine, insanın bilgelik yolunda kendini geliştirmesi gerektiğini söyler.

Bilgeliğin, kişinin kendi bilgisinin sınırlarını tanıması, belirsizliği ve değişimi kabul etmesi ve olayları bağlamında, büyük resmi görebilmesi olduğunu ifade ediyor. Ayrıca, bilgeliğin bir varış noktası değil, bir yolculuk olduğunu, yani sürekli bir gelişim ve dönüşüm süreci gerektirdiğini de ekler.



Kasper Benjamin Reimer Bjørkskov da Nevzat hocaya katılıyor ve sorunun asıl kaynağına dikkat çekiyor ve çıkış yolunu da işaret ediyor. Bjørkskov, azınlık içgörülerini çoğunluk eylemlerine dönüştüren kâr amacı gütmeyen bir araştırma ve tasarım ajansı olan No Objectives'in kurucusu. Aynı zamanda bir mimar olan Bjørkskov, karmaşık zorlukları uygulanabilir çözümlere dönüştürmek için strateji, aktivizm ve tasarım arasında köprü kurarak kuruluşların birlikte harekete geçmesine yardımcı oluyor.

Markalı aktivizm aracılığıyla sürdürülebilirlik, eşitlik ve dayanıklılığa öncelik veren bir geleceği şekillendirerek sistemik değişimi tetiklemek için pazarlamayı sosyal ve çevresel nedenlerle bütünleştiriyor. Onun yaklaşımı, sadece bireysel bilinçlenmeyi değil, bütünsel bir sistem değişimini hedefliyor. Yukarıda bahsettiğim yazının kısa bir özetini paylaşmak isterim.

Güç ve Hayat Arasındaki Çatışma

Modern uygarlık, güç ve hayat arasında sıkışmış durumda. Teknoloji, ekonomik genişleme ve kontrol odaklı büyüme, ilerlemeyi şekillendiren baskın güçler haline geldi. Ancak bu ilerleme pahalıya mal oldu: bağlantılar zayıfladı, anlam kayboldu, bilgelik geri plana itildi.

Artık hayat, gerçekten yaşanacak ve hissedilecek bir şey olmaktan çıktı; ölçülebilen, optimize edilebilen ve yönetilebilen bir nesneye dönüştü.

Bu çarpık ilerleme anlayışının temelinde, modern düşünce sistemimizin giderek daha mekanik hale gelmesi yatıyor. Bütüncül bakış açısı ve sezgisel bilgelik, artık kontrol, sınıflandırma ve ölçülebilir verimlilik tarafından gölgeleniyor. Sonuç olarak, maddi olarak güçlü fakat varoluşsal olarak zayıflamış bir dünya ortaya çıktı.

Tarih boyunca, bilgelik yerine güce öncelik veren toplumlar çökmüştür. Bugün, aynı döngüyü yaşıyoruz.
Artan kaygı, toplumsal parçalanma ve doğadan kopuş, modern dünyanın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğinin açık işaretleridir.



Anlam Krizi: Sorun Sadece İklim Değil, Varoluşsal Bir Kriz

Bu sadece bir iklim krizi, ekonomik kriz ya da siyasi kriz değildir. Varoluşsal ve kutsal bir krizdir. İnsanlık, doğadan ve birbirinden koparak, derin bir anlam yitimi içine girmiştir.

Günümüz dünyasında hâkim olan inanç şudur: Daha fazla büyüme, daha fazla teknoloji ve daha fazla üretim sorunlarımızı çözecektir.

Ancak bu, bizi buraya getiren mantığın ta kendisidir.

Ekonomik ve teknolojik sistemler, birikim, kontrol ve verimlilik mantığını daha da pekiştiriyor ve insanları bu çıkmaz döngü içinde kalmaya zorluyor.

Fazlalık ve Gücün Yükselişi

Her yaşam sistemi enerjiye bağımlıdır. İnsanlık tarihinin en büyük dönüşümlerinden biri, enerjinin depolanması ile gerçekleşmiştir.

Tarım devrimi, insanlara doğrudan doğaya bağımlı olmadan fazla üretim yapma ve depolama imkânı sundu. Ancak fazlalığın ortaya çıkışı, aynı zamanda gücün doğuşuna da zemin hazırladı.

•    Başlangıçta fazla üretim, toplumların gelişimini destekledi.
•    Zamanla, fazlalık bir güç aracı haline geldi.
•    Kaynakları elinde tutanlar, diğerleri üzerinde kontrol kurmaya başladı.
•    Güç, artık toplulukları bir araya getirmek için değil, avantaj sağlamak için kullanılmaya başlandı.


Bu süreç, bugünkü ekonomik sistemin temelini oluşturdu.

Bugün insanlar, üretmek ve tüketmek için zorunlu bir döngüye hapsedilmiş durumda. Ancak bu süreç, toplulukları bir arada tutmuyor, aksine insanları yalnızlaştırıyor ve doğadan koparıyor.

Modern Kriz: Özgürlük Yerine Zorunluluk

Teorik olarak, fazlalık insanlara daha fazla özgürlük ve seçenek sunmalıdır. Ancak modern dünyada bu seçenekler bir zorunluluk haline gelmiştir.

•    Tüketmek için çalışmalıyız, hayatta kalmak için tüketmeliyiz.
•    Büyüme odaklı sistem içinde yaşamaya mecburuz.
•    Bu sistemin dışına çıkmaya çalışanlar, ekonomik ve sosyal olarak dışlanıyor.


Bu yüzden modern dünyada tercihlerimiz özgürlük değil, bir yük haline gelmiştir.

Krizlere sunulan çözümler—yeşil büyüme, karbon dengeleme, teknolojik çözümler gerçek bir dönüşüm oluşturamaz. Bunun sebebi ise sistemin kendisini değiştirmeden aynı mantığı sürdürüyor.

Gerçek çözüm, büyümek yerine küçülmek, üretimi artırmak yerine yeterli olanla yaşamak, kontrol etmek yerine bağlantı kurmak olmalıdır.

Anlamı ve Bilgeliği Yeniden Kazanmak

Modern toplumun sorunlarının üstesinden gelmek için anlamı ve bilgeliği yeniden kazanmalıyız.
Bunun için:

•    Başarıyı maddi birikim ile değil, bağlantı, iyi olma hali ve ekolojik denge ile ölçmeliyiz.
•    Toplum yanlısı hareketleri güçlendirmeliyiz.
•    Tüketim kültürünü sorgulamalıyız.
•    Teknoloji ve dikkat ekonomisini yeniden şekillendirmeliyiz.


Björkskov'un vurguladığı gibi, bireysel bilinçlenme yetmez toplumsal dönüşüm şart.

Gelecek İçin Harekete Geçmek

Bugün insanlık büyük bir seçimle karşı karşıya: Güç ve kontrol mü, yoksa hayat ve bilgelik mi?

•    Sonsuz büyüme, tüketim ve güç arayışı sürdürülebilir değildir.
•    Gerçek anlam, bağlantı kurmaktan ve yeterli olanla yaşamaktan gelir.
•    Bireysel özgürlük, toplumsal dayanışmayla mümkündür.


Eğer gerçekten farklı bir gelecek istiyorsak, önce nasıl hareket ettiğimizi değiştirmeliyiz.
Bizi tüketmeye, rekabete ve yalnızlığa sürükleyen bir sistemin dışına çıkmalıyız.
Bilgeliği, karşılıklı dayanışmayı ve yeterliliği yeni değerlerimiz olarak benimsemeliyiz.
Daha adil, dayanışmacı ve sürdürülebilir bir dünya oluşturmak ancak birlikte hareket ettiğimizde mümkündür.

Prof. Dr. İbrahim Özdemir


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:11 Mart 2025

© 2025e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.