AKILLI ERKEK, EŞİNİ SAYGIYLA KENDİNE BAĞLAR
Evlilik bir arkadaşlıksa başı derde düşen veya yanlış bir şey yapan kadının, "Ben şu yanlışı yaptım." diye ilk koşacağı kişi eşi olmalıdır. Kendisinin sevildiğini, değerli ve güvende olduğunu hissetmelidir.
Kadın kocasının istediği yemeği yaparken dalgınlıkla yakmıştı. Korkusundan ne yapacağını bilmiyordu. Çünkü eşi gelmek üzereydi ve hazırlayacak bir şeyi de yoktu.
Komşusunun "Bir yemek yakmak için bu kadar korkulur mu?" sözlerine "Siz onu tanımıyorsunuz. Bu evde her şey dediği gibi olmalı, aksi takdirde dünyanın çivisi yerinden çıkar." diyordu.
Biraz sonra kocası geldiğinde komşu bağırma seslerini duymamak için kapıları kapatarak en iç odalara kaçmıştı.
İşte böyle!..
Kimi erkek evlilikte eşinin üzerine baskı kurup gözünü korkutuyor. Bunu da bir eğitim olarak görüyor.
"Kadın kısmını başı boş bırakmaya gelmez. Dizginleri elinde tutmazsan gün gelip seni dinlemez." diye düşünüyor.
Bir nevi kadını, "dur" dediği yerde duracak, "koş" dediği yerde koşacak bir yarış atı gibi görüyor.
Halbuki evlilikte erkek para makinesi, kadın da yarış atı değildir. Evlilik paylaşma ve yardımlaşmadır. Daha doğrusu bir anlamda arkadaşlıktır. Böyle düşünen eşlerin hayatında baskı ve korkunun yeri olmaz. Çünkü onları birbirine bağlayan şey, sevgi, saygı ve güven üçgenidir.
Evlilik ipine sevgi, saygı ve güven düğümü atmayanların evlilikleri çabuk bozulur.
Genelde kadın, evlilikte başını yaslayacak yumuşak bir omuz ister. Şayet erkek komutan edasıyla eşini emir eri gibi görür, koyduğu kurallara uymadığında cezalandırırsa zamanla kendisini değersiz görmeye başlar. Kendine olan öz güvenini yitirir. Baskı altında kaldığından içine kapanarak depresyona girer. Oysa, mutlu bir evlilikte kadın düşüncelerini çekinmeden eşine anlatabilmeli; eşi "Bu konuda sen ne düşünüyorsun, senin fikrin nedir?" demelidir.
Çünkü en güçlü kadın bile güvenebileceği, kendisine destek olacak, koruyup kollayacak dünyanın fırtınalarından sığınacak sığ bir liman arıyor.
Kimileri kadını oraya buraya saçılmış çiçek, erkeği ise onu taçlandıracak bir vazo olarak nitelendiriyor.
Öyleyse vazo, çiçekleri içine hapsetmeyip, güzelliğini ortaya koymalıdır.
Şu bir gerçektir ki, düşman tarafından istila edilmiş ülke, korkunun pençesinde kıvranır. Her evi bir ülke kabul edersek o ülkede hür yaşayan kadın mutludur. Mutlu kadınsa ülkesinin bağrında yaşayanları mutlu eder. Korku ve baskı topraktan başını çıkaran filizin üstüne düşen kaya gibi kadının maddi ve manevi varlığını ezer.
Evlilikte korku ve baskı değil saygı hakim olmalıdır. Kadın kocasından korkmak yerine saygılı davranmalıdır.
Akıllı erkek, eşini baskı ve korkuyla değil, saygıyla kendine bağlar. Korku nefreti, sevgi ise saygıyı doğurduğundan eşinin ayaklarına prangalar vurmaz. Yüreğini korku ateşinde yakmaz. Gözlerini özgür günlerin hasretiyle uzaklara baktırmaz.
Bilir ki, korku dağlarının vahşiliğinde hapsolmayıp sevgi vadisinin hür havasını teneffüs eden kadın, mutlulukla coştukça eşini de coşturur.
Gülay Atasoy
KAYNAK: www.zaman.com.tr
Paylaş