Aşı olmalı mı?
Salgının sona ermesi ya da yayılım hızının düşmesi için aşılamanın çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Salgını bitirmek istiyorsak toplumun en az %70’ini etkili bir aşı ile buluşturmamız lazım. Aşı ne kadar çok insana ulaşırsa salgın o kadar hızlı ve etkili bir şekilde kontrol altına alınır ve zaman içinde yok olur” dedi. Covid-19’un bir virüs infeksiyonu olduğunu ve bu tür pandemilere karşı en etkili ve güvenilir yöntemin aşı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, aşılama konusunda toplumsal iş birliğinin şart olduğunu vurguladı.
Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı, Rektör Danışmanı, NPFUAM Müdürü Prof. Dr. Tayfun Uzbay, pandemi sürecinde umut olan aşı çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Pandemilere karşı en etkili yöntem aşıdır
Covid-19’un bir virüs infeksiyonu olduğunu ve bu tür pandemilere karşı en etkili ve güvenilir yöntem aşı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Dünyadaki bilim insanları ve araştırma destek kuruluşları buna dayanışma içinde gerçekten çok iyi reaksiyon verdi. Zaten gelişmiş bir aşı teknolojisi söz konusuydu. Ayrıca bu virüsün mensup olduğu virüs ailesine karşı aşı geliştirme çalışmaları da zaten vardı. Kısa sürede birçok aşı çalışması başladı ve bir yıl gibi kısa bir süre içinde bu çalışmalar meyvelerini verdi. Dünyada halen ciddi olarak niteleyebileceğimiz 200’den fazla aşı çalışması var ve bunların yaklaşık 10 kadarı ruhsat öncesi son değerlendirme aşaması olan Faz III’e kadar geldi” dedi.
Bütün aşıların güvenilirlikleri ve etkinlikleri sınanıyor
Sağlık Bakanlığı’nın sipariş verdiği ve ücretsiz olarak uygulanacağını duyurduğu Sinovac firmasının Çin’de ürettiği aşının da bunlardan biri olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, şunları söyledi:
“Bu aşı şu anda konuşulan Biontek-Pfizer, Moderna, Oxford vb gibi aşılardan farklı bir kontrol sürecine tabi değil. Bütün aşıların aynı yol ve yöntemlerle Faz aşamalarında güvenilirlikleri ve etkililikleri test edilip sınanıyor. Veriler şeffaf biçimde bilime ve kontrolden sorumlu otoriteye sunuluyor. Kamuoyu ile de paylaşılıyor. Örneğin Brezilya’da bu aşı yapılan gönüllülerden biri hayatını kaybedince derhal uygulamalar durdurulup durum incelendi. Ölümün aşı ile ilgisinin olmadığı ispatlandıktan sonra çalışmalar devam etti. Faz III sonuçları açıklanmadan, değerlendirilmeden ve uygulanacak ürünün kalite kontrolü yapılmadan uygulamaya geçilmesi söz konusu değil. Bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın da net açıklaması var. Gerekli kontrol ve değerlendirmeler yapıldıktan sonra ürün ruhsatlanacak ve yaygın kullanıma girecek. Tüm faz çalışmaları boyunca şu anda ruhsat almaya yaklaşmış olan farklı tekniklerle üretilen aşılar arasında yan tesir ve etki bakımından kayda değer ciddi bir fark görünmüyor. Bu nedenle, şu an için, Çin’den gelecek olan Sinovac aşısını yan tesirler ve etkinlik bakımından diğerlerinden farklı değerlendirmek mümkün değil.”
İki aşı arasında güvenlik ve etkinlik bakımından anlamlı fark yok
Biontech-Pfizer aşısının -70 derecede muhafazaya ihtiyaç gösterdiğini, muhafaza koşullarına uyulmaz ise aşının etkisinin kaybolabileceğini belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Üretim bandından size uygulamaya gelene kadar aşısının hassas bir zincirle iletilmesi gerekiyor. Almanya ve bu aşıya talip olan ülkeler bu nedenle buna uygun bir alt yapı oluşturuyorlar. -70’den çıktıktan sonra bir süre dayansa da sevk zincirindeki bir aksaklık etkisizlikle sonuçlanan bir soruna yol açabilir. O nedenle bu aşının depolanacağı ve/veya muhafaza edileceği yerlerde -70 derecelik şartın sağlanması gerekiyor. Bu her bir depolama ünitesi için minimum 10-15 bin dolarlık yatırım anlamına geliyor. Bir eczane için 10-15 bin dolar yeterli olabilirken depo hacmi büyüdükçe fiyatın da artması söz konusu olabilir. Bir de aşının uygulanacağı kişiye ulaşırken de bozulmaması için makul sürenin aşılmaması gerekiyor. Tartıştığımız Sinovac aşısında böyle bir sorun yok. Sevki ve depolanması bildiğimiz klasik yöntemlerle mümkün. Sonuç olarak iki aşı arasında mevcut durum ve mevcut veriler üzerinden konuşursak güvenlik ve etkinlik bakımından anlamlı bir fark yok. Biontech aşısı depolama ve sevk bakımından alt yapı yatırımı ve daha dikkatli bir sevk zinciri gerektiriyor” dedi.
Çin aşısı klasik inaktif aşı tekniği ile üretiliyor
İnaktif aşı ve mRNA aşısı arasındaki farka değinen Prof. Dr. Tayfun Uzbay, şu bilgileri verdi:
“Bu iki aşı arasındaki en önemli fark üretim tekniği ve stratejilerinin farklı olmasıdır. Çin aşısı klasik inaktif aşı tekniği ile üretiliyor. İzole edilerek öldürülmüş veya zayıflatılmış virüs vücuda injekte edilerek immün sisteme tanıtılıyor. Bu çok eski ve bildiğimiz bir teknik. Bu teknikle üretilmiş birçok aşı eskiden beri kullanılıyor. Bu teknikle üretilmiş herhangi bir aşıyı yaptırmayanımız neredeyse yok gibi. Biontech-Pfizer aşısı ise mesajcı RNA (mRNA) teknolojisi dediğimiz yeni ve dünyada ilk kez kullanılacak olan bir yöntemle üretilmiştir. Uğur Şahin ve Biontech firması bu teknik ile yıllardır bazı kanser türlerine karşı aşı üretme çalışmaları yapıyordu. Covid-19 Pandemisi ortaya çıkınca teknik virüse karşı aşı üretmek için kullanıldı ve şu ana kadarki çalışmaların sonuçlarına göre yeterli etkinlik sağlanırken önemli bir yan tesir de ortaya çıkmadı.
mRNA, birçok canlı için ana genetik malzeme olan DNA'dan üretilen, tek zincirli bir biyomoleküldür. Hücre çekirdeğinden geçerek sitoplazmaya ulaşabilir ve DNA'da saklanan genetik bilgiyi ribozom adı verilen protein sentez bölgelerine taşır. Bu tür bir aşıda, Covid-19’un vücuda girdiğinde hücrelere tutunmasını sağlayan mızrak (spike) proteinlerine ait bilgileri barındıran bir mRNA kullanılır. Bu mRNA, vücudumuzdaki hücrelerde okunarak mızrak proteinlerine dönüştürülür. Bunlar, virüsün geri kalanı olmaksızın hastalık oluşturamaz, yani etkisizdir. Vücudumuzun immün sistemindeki savunma hücreleri bu proteinleri gördüğü anda, "yabancı madde" olarak algılar ve antikor dediğimiz savunma moleküllerini üretmeye başlar. Böylece hastalanmadan COVID-19’u tanımamız ve onu etkisiz hale getirmemiz mümkün olur. mRNA mesajını aktardıktan sonra yok olur. Teorik olarak vücudunuzda başka bir reaksiyonu tetiklemesi beklenmez. Kısa vadeli çalışmaların sonuçları önemli bir soruna işaret etmedi, ancak ciddi bir yan etki veya başka bir reaksiyonu tetikleme konusunda bu yeni teknolojinin güvenilirliğini kanıtlaması için geniş kitlelerde uzun süreli uygulaması ile elde edilecek sonuçları görmemiz lazım. Sonuç olarak, Çin aşısı eski, Alman-ABD aşısı yeni ve farklı bir teknolojiye dayanıyor. mRNA aşılarının klasiklerden daha etkili ve güvenli olup olmadıklarını uzun süreli uygulamada göreceğiz.”
Salgını bitirmek istiyorsak %70 aşılama şart
Salgının sona ermesi ya da yayılım hızının düşmesi için aşılamanın önemini vurgulayan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Salgını bitirmek istiyorsak toplumun en az %70’ini etkili bir aşı ile buluşturmamız lazım. Aşı ne kadar çok insana ulaşırsa salgın o kadar hızlı ve etkili bir şekilde kontrol altına alınır ve zaman içinde yok olur. Burada ülkelerin aşılama programlarının akılcı olması, yeterli dozun üretilerek insanlarla buluşturulması ve toplumunda aşı faaliyetine destek vermesi gereklidir. Maalesef aşı karşıtı bazı çatlak sesler yükseliyor. Bu iyi bir şey değil. Toplumsal iş birliği şart. Toplum aşıdan kaçınırsa ve yeterli sayıda aşılama sağlanamazsa salgının hızı yavaşlasa da günlük faaliyetleri aksatacak ölçüde sorun yaratmaya devam eder. Bu uzun vadede ekonomi için de iyi olmaz” dedi.
Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlanmış herhangi bir aşıyı yaptırabiliriz
Herhangi bir aşıyı öne çıkarmaktan ziyade aşılanmanın önemini vurgulamak istediğini kaydeden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Gerekli Faz çalışmalarını bitirmiş, kontrolleri yapılarak Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlanmış herhangi bir aşıyı yaptırabiliriz. Burada tercih kişisel olabilir. İsteyen Çin isteyen Alman aşısını yaptırabilir. Yeter ki yeterli dozda temin edilsin ve kullanıma sunulsun. Farklı aşılardan yeterli doz sağlanamıyorsa ve tek seçenek söz konusu ise burada da Sağlık Bakanlığı’nın temin ettiği ve onayladığı aşıyı yaptırmak gerekir. Aşının kimlere yapılacağı ayrı bir planlama ve strateji konusudur. Bu konuda bilim kurulları, halk sağlığı uzmanları, virologlar, mikrobiyoloji ve intaniye uzmanlarının önerilerine kulak vermek gerekir. Alanın ilgili bilim otoriteleri en geçerli planlamayı yapacaklardır. Her ülkede olduğu gibi, muhtemelen bizde de önce sağlık personeli ve riskli gruplardan başlanacaktır. Zamanla aşılama toplumun daha geniş katmanlarına doğru yayılacaktır” dedi.
Kolayca ulaşabildiğiniz aşıyı yaptırabilirsiniz
Kısa vadeli araştırma sonuçlarının şu anda kullanıma yakın aşılar arasında etkinlik ve güvenlik bakımından önemli bir fark olmadığına işaret ettiğini kaydeden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, şunları söyledi:
“İlaç ve aşı söz konusu olduğunda biz uzun süredir geniş toplum kesimlerinde kullanılmış eski ilaçları daha emniyetli buluruz. Ancak bu yeni ve etkili bir teknolojiye de aşırı tutucu yaklaşmak anlamına gelmez. Böyle yaparsak bilimsel gelişmelerin arkasında da kalabiliriz. Ben kolayca ulaşabildiğiniz, bakanlıkça kalite ve güvenlik testleri yapılarak onaylanmış herhangi bir aşıyı yaptırmanızı öneririm. Tıpta ilaç ve aşı uygulamaları yarar/zarar hesabı ile yapılır. Bir ilacı ya da aşıyı yaptırmadığınız zaman aldığınız risk yaptırmadığınız zaman aldığınız riskten daha büyükse, hele de bu alacağınız risk ölümle sonuçlanabiliyorsa o zaman uzun vadeli, çıkıp çıkmayacağı belli olmayan ve çıkma ihtimali çok düşük olan yan etkileri fazla kafaya takmadan ilacı ya da aşıyı kullanmanız gerekir. Covid-19 öldürücü bir virüs ve kimi neye göre öldürdüğünü çok iyi bilmiyoruz. Hayatında sigara içmemiş, sporcu, genç ve son derece sağlıklı insanları da öldürebiliyor. Covid-19’a yakalanmaktansa aşılanmak hem bu belanın bir an önce yok olarak normal hayata dönebilmemiz hem de kendi can güvenliğimiz bakımından çok çok önemli görünüyor. Böyle bir ortamda komplo teorilerine dayalı, bilimsel zeminden ve gerçeklerden uzak tartışmalara girmek ve aşıyı reddetmek ağır hasar veya can kaybı ile sonuçlanabilecek önemli bir riski almak anlamına geliyor. Öte yandan bu tarz düşünenlerin sayısı çok artarsa pandeminin uzayacağı anlamına geliyor.”
Paylaş