CİNAYETLER NEDEN ARTIYOR?
Uğur İlyas Canbolat
Gerilen sinirler, öfke patlamaları, acımasızlık duygusu ve empati yapamama giderek toplumumuzda daha çok görülür olmaya başladı. Bunun temel sebepleri nelerdir? Artan aile içi cinayetlerin arka planında neler var? Nasıl bir ruh hali kişiyi bu noktalara getirebilir? Psikiyatri uzmanlarını, psikolog ve sosyologları bu konuda ciddi araştırmalar bekliyor. Bu konuyu NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi'nden Psikoacil Çağrı Merkezi sorumlusu Uzman Psikolog Necmettin Gürsoy irdelemeye çalıştık.
-Giderek artan cinayetler söz konusu olmaktadır. Toplumdaki bu artışı neye bağlıyorsunuz?
Toplumda aile cinayetlerindeki artışın nedenlerinden en önemlileri baş döndürücü bir enformasyon trafiğinin yaşanmasıdır. Bunlar; TV, yazılı basın, görsel basın, internet ve yoğun bir haber akışıdır. Bu haberlerin çoğunun bilincimiz tarafından sınıflandırma yapılmadan, filtrelemeden, yanlış ve doğruluğunu test edilmeden beyinde depolanmasıdır. Özellikle gençlerin ve çocukların bu bilgileri alırken kendini oradaki kahramanlar gibi hissedip ona göre davranmaya çalışması düşünce, giyiniş ve yaşam tarzını onlara uydurmaya çalışmasıdır.
-Bir kişinin başkasının hayatına kastedecek bir noktaya gelmesi nasıl olmaktadır? Bu süreçte yaşanan psikolojik durum nedir?
İnsan beyni, dışarıdan aldığı olumsuz geri bildirimlerle öldüreceği kişiyi önceden tasarlıyor. Onun her yaptığı hareket ve davranışını olumsuz olarak kodluyor ve o şekilde algılamaya çalışıyor. Başına gelen tüm olumsuzlukların altında kendisine yapılanları haksızlık olarak değerlendiriyor, bir nevi düşünce ve algı olarak kötü beslendiğini söyleyebiliriz, beyin o durumlarda hep negatif kognisyon oluşturuyor ve kendisini güvende hissetmiyor. Beyin senaryoyu olumsuzun üzerinde kurguluyor, ona haddini bildirmek ve intikam almakla günlerini geçiriyor hatta rüyalarına giriyor, kabuslar görüyor, gerilimler yaşıyor. Bu durumlarda insanın uykuları kaçabiliyor, iştahı azalabiliyor bu sürecin cinayeti gerçekleştirmede ön hazırlık oluşturduğunu söyleyebiliriz.
-Cinayete teşebbüs edenlerin kişiliklerinde ne gibi benzerlikler söz konusudur?
Cinayete teşebbüs edenlerin ortak özellikleri maddeler halinde şöyle sıralayabilirim:
1-) Dürtü kontrol bozukluğu
2-) Gerçeği test edememe (sebep-sonuç) ilişkisi kuramama
3-) Anlık heyecana kapılma
4-) Sosyal kontrolsüzlük
-Yukarıda ki soru ile bağlantılı olarak iç mekanizmalarını nasıl yorumlamak gerekir?
Tabiatıyla bu söylediklerimizin çoğu iç mekanizmalarımızın yetersiz çalışması, işlevlerin tam olarak gelişmemiş olması, olgunlaşamama, sabır eşiğinin düşük olması ve dur-düşün- konuş mekanizmalarının işlevini tam olarak yerine getirememesidir.
-Aile dışına yönelik bu tarz teşebbüsler ile aile içine yönelik olanlar arasında mahiyet farkı var mı?
Aile içi ve aile dışına yönelik olan teşebbüslerin beyindeki kodlama açısından bir farkı yok. Ama gerçekleştirme ve eyleme dönüştürme mekanizmalarında fark ediyor.
-Süregelen aile şiddet eylemleri varsa burada bir öğrenilmişlik durumundan bahsedilebilinir mi?
Evet beyinde öyle bir kodlama var biz ona psikoloji de öğrenilmiş çaresizlik diyoruz (Japonların balıklar üzerinde yaptığı deneyi örnek verebiliriz.). Hepimiz zaman zaman bu hatalı kodlamayı yapabiliyoruz. Bunlar kendini şartlandırma başka bir alternatifini görememe ve orada kilitlenip kalma. Benim artık çarem kalmadı, bundan başka yapacağım şey yok, son çarem bunu ortadan kaldırmak. Bu konuyu şöyle örneklendirebiliriz, yapılan bir araştırmada, çeşitli balık türlerini ve balinaları büyük bir havuzun içerisine koyuyorlar ve araya cam bölme yerleştiriyorlar, bir müddet balina o cam bölmeyi aşmaya çalışıyor, bir kaç vuruştan sonra karşı tarafa geçemeyeceğini anlıyor ve karşı tarafa geçme isteğini sona erdiriyor. Bir süre sonra cam bölme ortadan kaldırılıyor, balina edilgen tavrını sürdürmeye devam ediyor ve o bölgeye yanaştığı zaman camın orada olduğunu varsayarak geri dönüyor. Burada görüldüğü gibi balina başarısızlığı öğrenmiş ve çare aramaktan vazgeçmiştir.
- Kimi zaman bağımsızlık ve güç gösterisi olarak da ortaya çıkabilir mi?
Tabi ki güç gösterisi olarak da ortaya çıkabiliyor. "Bak ben senin haddini böyle bildirim seni böyle cezalandırırım, bana yaptıklarına karşılık ben daha ağırını yapabilirim" şekline dönüşebilir.
-Aile içi cinayete teşebbüs edenlerin çocukluk ve ergenlik zamanları sizce nasıl geçmiş olabilir?
Aile içi cinayetleri işleyen ve teşebbüs edenlerin çocukluk ve ergenlik dönemlerine bakıyoruz, derinlemesine inceliyoruz. Hatta okul öncesi ve doğumunu, bebekliğini ele alıyoruz. Bir travma yaşamış mı, yaşadığı sorunlar kaygılar, iç çatışmalar, hayal kırıklıkları, korkuları ve arkadaş ilişkileri; tüm bunlar önemli birer etkendir. Ayrıca anne baba ilişkileri, kardeş kıskançlığı, sosyo-ekonomik ve sosyo kültürel durumları da kişinin biyolojisini ve fizyolojisini etkileyen sebepler olarak ele alabiliriz.
-Bağlantılı olarak sormak istiyorum. Bu tür durumlarda ne gibi ip uçları ararsınız?
Aslında 15-16 yaşına gelen bir ergenin yaşadığı ve gördüğü birçok şey vardır. Değer verdiği kavramları veya yaşadığı hayal kırıklıklarının hepsini sorgulamak gerekir. Özellikle konuşmayan, sır vermeyen, duygularını ifade edemeyen, içe dönük ve kapalı bir çocuk potansiyel tehlike taşıyor olabilir. Biz bu tür kişilere çeşitli testler yaparak iç dünyasını ve beyin haritasını ortaya çıkarabiliyoruz. Anne ve babalar bu durumlarda, çocukları için mutlaka bir uzman yardımı almalıdırlar. İyi bir diyalog çok tehlikeli şeyleri önleyebilir ve zararsız hale gelebilir. Ve böylelikle bu kritik dönemler çok az hasarla atlatılabilir.
-Aile içi cinayetlere ebeveynin tutum ve davranışları açısından nasıl yaklaşabilirsiniz?
Bu dönemde olan çocukları, yukarıda söylediğimiz gibi iyi takip etmek önemlidir. Ergenle ebeveynin arasında ki sınırlar belli olmalıdır ve ergenle asla polemiğe girilmemelidir. Ergeni suçlayıcı davranış ve tutumlardan kaçınılmalıdır. Onları tetikleyecek sözlerden uzak kalınmalıdır ve empati yapılmalıdır.
-Burada toplumsal dinamiklerin yeri nedir? Arkadaşları arasındaki statü, toplumun değerlendirilmesi gibi etkenlerin yeri nedir ?
Aslında bu sorunun cevabı sosyolojik olarak değerlendirilmelidir. Aile cinayetlerinde toplumsal dinamikler önemlidir. Ekonomik, kültürel, sosyal durumlar, aidiyet, kimlik, zengin fakir arasındaki ekonomik uçurum, orta sınıfın silinmesi, işsizlik ve gelir dağılımı; çok önemli etkenlerdir. Daha da önemlisi manevi değerlerin kaybolması, sekülerizm (dünyevi hayat) ön planda olması, rekabetin her alana yayılması, yardımlaşmanın azalması, ihtiyaç sahiplerini görmeme vs. tüm bunları aile içerisindeki cinayetleri tetikleyen faktörler arasında sayabiliriz.
-Töre cinayetleri ile benzerlikleri ya da farklılıkları var mı? Varsa nelerdir?
Töre cinayetlerinin dinamikleri daha da farklıdır. Töre cinayetlerinde düşman dışarıda, aile cinayetlerinde düşman içeridedir. Aile burada daha korumasızdır. Benzerliği ise işlenen cinayet bir insanı ortadan kaldırma ve onun hayat hakkını elinden almadır. Sonuçta yürekler dağlanmakta, insanlığımızı utandıran sahneler meydana gelmektedir. Bu da bizim yaşama karşı olan sevincimizi, motivasyonumuzu kırmaktadır.
-Başka bir canlının yaşamına son verme duygusu nasıldır? Kendi gerekçelerini nasıl oluşturuyorlar?
Başka bir canlıyı yok etme düşüncesi, daha önceki diğer sorularınıza verdiğim cevaplarda belirttiğim gibi, tamamı ile sistemin kilitlenmesi, çare üretememesi ve düşündüğü senaryoya odaklanması söz konusudur. Kişi ondan başka bir şey görmüyor, düşünmüyor çareyi o insanı yok etme ve ortadan kaldırmada görmektedir. Tamamı ile hedefe kilitlenmiş bir durum söz konusudur.
-Medyanın etkisi var mıdır? Örneğin bir dizide öldürülen onlarca insanın görülmesi kişide yapılabilir duygusu uyandırıyor mu?
Medyanın, basının, internetin çok etkisi vardır. İnsanın, düşüncenin, bilimin, teknolojinin gelişiminde bu yayınların büyük payı var bu inkar edilemez. Ama bu konuda korkunç sonuçları var. Psikolojide ''sistematik duyarsızlaştırma '' diye bir kavramımız vardır. Medya, basın, internet, görsel araçlar vs. maalesef bu konuda iyice duyarsızlaştırıyor. Kişi, özellikle çocuklarımız ve gençlerimiz bu tür sahneleri göre göre her şey normalize oluyor. Adeta kanıksıyor. İç dünyasında ona karşı bir savunma oluşturmadığı zamanlarda; çok vahim tablolarla karşılaştığımız çok örnekleri verebiliriz. Bunun en tipik örneği Kurtlar Vadisi adlı dizidir. Onu seyredip evde ne terörler estiren gençlerimizi görüyor ve duyuyoruz. Kesinlikle bu tür sahnelerin uzman psikolog, sosyologlar tarafından filtre edilmesi gerekir. Her film senaryolaştırılırken bu uzmanların görüşleri çok önemlidir. Tüm dünya liderlerinin bence birinci gündemi bu olmalıdır diye düşünüyorum. Bunun üzerinde tüm anne ve babalar yoğunlaşmalı ve ortak düşünceler oluşturulmalıdır.
- Aile cinayetleri işleyenler karşısındakileri düşman olarak mı görüyor? Onlar bana zarar verecekler gibi bir algılama sorunu yaşıyor olabilir mi?
Evet aile cinayetlerini işleyenler o anda ve süreçte yakınlarını en büyük düşman olarak görüyorlar. Her canlı gibi insan olsun, hayvan olsun, organizma olarak kendini savunmaya alacaktır tabiatıyla. Örneğin Adana'da 12 yaşındaki kızın uyuyan annesini katletmesini örnek olarak verebiliriz. Eğer anne uyanık olsaydı o kız bu cinayeti işleyemeyecekti ve cesaret edemeyecekti.
-Bu kişiler kendilerini ne zaman suçlu hisseder?
Bu tür kişiler, olay olur, biter hemen arkasından pişmanlık duymaya başlarlar. Bir nevi trans halidir. O hal sonlandığı zaman en büyük pişmanlıklarını yaşarlar, kendilerini suçlarlar, hatta depresyona girerler.
-Aile cinayetleri öncesi ne gibi işaret verirler bu kişiler? İş bu noktalara gelmeden ne gibi önleyici tedbirler düşünülebilinir?
Dikkatli gözler ve farkındalığı olan anne ve babalar çocuklarının davranışlarından bir şeyler yapacaklarını sezebilirler. Burada en kötü olan şey; anne ve babanın veya aile fertlerinin bu tarzda bir şeyin kendilerine yöneleceklerini hiç akıllarına getirmemektedirler ve kendilerine yakıştırmamaktadırlar. Yapılacak olan şey nedir? Bu noktaya gelmeden ilişkilerini iyi götürmeleri, çocuklarıyla polemiklere girmemeleri, tutarlı olmaları, onları tetikleyici söz ve davranışlardan uzak olmaları gerekir. Hepsinden de önemlisi, anne ve babanın çocuklar karşısında koalisyonu çok çok önemlidir. Çocuğun önünde birbirini suçlamaları, kusurlarını ve açıklarını aramaları bu konuyu tetikleyen en büyük sebepler arasındadır. Ebeveyn her zaman bir noktada uzlaşmayabilir. Bu gayet normaldir. Ama çocuk konusunda özellikle ergenlik döneminde sıkı bir işbirliği içerisinde olmak zorundadırlar. Bu hem aileyi koruma, hem de çocukların ruh sağlığı açısından gereklidir. Daha da önemlisi anne ve babanın çocuklarını her zaman sevdiklerini sözel olarak ifade etmeleri çok önemlidir. Bu aşamada bir uzman yardımı alabilirler. Uzman yardımı çok şeyleri değiştirebilir, çünkü uzman; ergenin ve gencin sorun haritasını çıkarmakta ve ebeveyne rehberlik yapmaktadır.
Paylaş