Çok İnsanla İlişkiye Girme (Poligami)
Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Kadının Psikolojisi kitabında Çok İnsanla İlişkiye Girme (Poligami)'yi anlattı...
İkinci evlilik yapan insanlar arasında mutlu olanların oranı oldukça azdır. Erkek cinsel zevkini gidermek isterken aslında pek çok zorlukla karşılaşmaktadır. Çünkü gelen ikinci eş sorunlarını da beraberinde getirmiştir.
Çok ciddi bir mecburiyet olmadıkça erkeğin ikinci bir kişiyle ilişkiye girmesi akıllıca değildir. İnsanlık ilerledikçe görülmüştür ki, kadın ve erkek açısından en ideal evlilik şekli tekeşliliktir. Eğer bir kişi cinsel konuda kendisini yetersiz hissediyorsa ikinci bir kimseyle beraber olmak yerine, varolan ilişkisini nitelikli hale getirmeye çabalamalıdır. Aynı durum kadın için de söz konusudur. Ailenin bütünlüğü, cinsel sadakatin temini için her iki cinsin de gayret göstermesi gerekmektedir. Aksi takdirde ailenin uzun süre bir arada bulunması, hayaldir. Bu kuralların dışına çıkan tutumlar amacından sapmış davranışlardır.
Cinsel İlişkinin Amacı
Cinsellik, azami 8 dakikada doruk noktasına ulaşan bir aktivitedir. Sürekli doyum isteyen kişilerin cinsellikle tatmin olması mümkün olmaz. Cinsel ilişkideki zevki uzatmak için bulunan ilâçlar ve uyarıcılara hergün yenisi eklense de insan tabiatı bu hazzı kesintisiz şekilde sürdürmeye müsait değildir. Buna ilaveten 8 dakikalık doyum noktası uzatılmaya çalışıldığında, depresif durumlar oluşma ihtimali yüksektir.
İnsanın cinsel zevk konusundaki doyumsuzluğu, yaratılışta kendisine verilen en yüksek haz duygusu olmasındandır. Bu sebeple içgüdüsel olarak zevkin devamı istense bile sınırları bilmek icap eder. Seksi en büyük zevk olarak gören kimse, sürekli heyecan arayışındadır. Oysa bu sadece belli hayvanlarda o da muayyen mevsimlere özgü bir amaçtır. İnsanın yapması gereken cinsel dürtüsünü eğitmek ve bu enerjisini soyut bir amaç için kullanmaktır. Cinsellik bu amaca giderken karşılaştığımız bir araçtır sadece. Bu durum değirmendeki atın yaşadığına benzer. At, değirmende gözü bağlanarak otu yakalamak için koşar. At, otu yakalamak için koştukça değirmen taşı döner fakat bir türlü de otu yakalayamaz ve o sırada da öğütür. Cinsellik duygusu da insana çocuk sahibi olmak, hayatın zorluklarına katlanmak için verilmiştir. İnsan o zevk için koşarken, nesil devam eder. Evrensel psikoloji içinde cinselliğin rolü bu kadardır. Bunun dışında bir fonksiyon yüklemek, biyolojiyi hırpalamaktır.
Cinselliğin Toplumsal Boyutu ve Konuşma Şekli
Cinsellik, erkeklerin zayıf alanlarından birisidir ve bu konuyu konuşma eğilimindedirler. Cinsellikte, ‘uygun yer, uygun zaman, uygun insan’ kuralı vardır ama bu sadece insanlar için geçerlidir. Meselâ, hayvanlar içgüdüleri ne isterse onu yaparlar. Kişinin cinselliği yaşayacağı uygun partneri seçmesi için akıl ve eğitim gerekmektedir. Aksi taktirde toplumda kimi zaman estirilen cinsel özgürlük fırtınası eğitimsiz insanların kontrollerini kaybederek içgüdüleriyle hareket etmelerine ve sonradan pişman olacakları şeyler yapmalarına sebep olabilir. Cinsellik teşvik edilmeye ve özel hatırlatmalara gerek olmayan bir dürtüdür. İçgüdülerin fazla uyarılması cinselliğin sınırsız bir biçimde önünü açar ve bu da bizi bilhassa eğitimsiz insanların problemle karşılaşmaları sonucuna götürür. Eğitimsiz insanlar diyorum çünkü eğitimli kişilerin erteleme duygusu daha baskın çalışır. Cinsellikle ilgili ölçülü davranmanın en önemli yolu, sosyal sınırların olmasıdır.
Ayrıca cinselliğin toplumsal kabul çizgilerini aşması ve bu konuya çok fazla vurgu yapılması, kadının cinsel kimliğine saygısızlıktır. Kadını kadın yapan duyguları, düşünceleri, insanlığıdır. Dişilik çok sonra gelen bir özelliktir. Kadının toplumsal konumunu dişiliği üzerinden yürütmesi erkeklerin ilgilisini çekip, onların zevklerine hitap etse de kadına zarar verir. Fizikî cazibesi sebebiyle abartılı iltifatlar alan kadının iş verimi olumsuz yönde etkilenir. Kısacası cinselliğinin toplumsal ifadesi sınırsız değildir ve cinselliği ön plana çıkaranların etik davranmaları gerekmektedir.
Eşcinsellik
Eşcinsellik konusunda yapılan araştırmalar, şu soruya cevap bulmaya çalışmaktadır: Eşcinsellik genetik bir eğilim midir? Eşcinsel insanların hiç mi hatası yoktur? Sosyal faktörler ne kadar etkilidir? Eski dönemlerde bir hastalık olarak kabul edilen eşcinsellik, son yıllarda sadece ‘cinsel kimlik tercihi’ şeklinde algılanıyor.
Eşcinselliği yalnızca kişisel tercihler açısından ele alan kişilere, şunu sormak gerekir: İnsanın neslini yok etme özgürlüğü var mıdır? Tabii bu eşcinsel olmak isteyen birisine heteroseksüelliği zorla dayatmak anlamına gelmemeli. Böyle bir empozenin psikolojik mantığı yoktur. Peki çare nedir? Çare, o insanın kişisel olarak neden böyle bir tercih yaptığını anlamak ve bu durumun toplumda niçin artış gösterdiğini kavramaya çalışmaktır.
Aslında bu konunun değerlendirilmesi gereken diğer tarafı da: olayın sosyal boyutudur. Kişi psikolojik olarak böyle bir tercih yapsa bile bu seçim sosyolojik düzlemde ne kadar doğrudur? Eşcinsellik bütün dünyada yayılma riski gösterirken, durum insanlığın geleceği açısından, ciddi bir tehlikedir. Mesela, California’da yaşayanların %30’u kadın, %30’u erkek iken üçüncü cinsel kimlik de bu oranlarla başa baş gitmekte, yaklaşık %30 civarındadır. Eşcinseller, evlerinin balkonlarına astıkları gökkuşağı şeklindeki bayraklarla cinsel kimlik tercihlerini ifade etmektedirler. Hattâ Amerika ve Hollanda’da seçimi etkileyecek derecede lobilere sahiptirler. Evlenebilmenin yasal yollarını arayan homoseksüeller, bununla da kalmayıp evlatlık olarak çocuk almak ve bu çocuğa bakabilmek için hukukî mücadelelere girişmişlerdir. Ayrıca bu mücadelelerini dünya parlamentolarına kabul ettirmek için uğraş vermektedirler.
Dünyanın değişik ülkelerinde olduğu gibi eşcinsellik Türkiye’de de hızla yayılmaktadır. ODTÜ ve Boğaziçi üniversitelerindeki gay yada lezbiyen klüpleri üniversite yönetimine, ‘böyle bir kulübümüz var ve bize yer verin’ şeklinde talepler iletmektedirler. Eşcinsellik, bilhassa gençler arasında özgürlük gibi zannedilse de, özgürlük değil, bazı değerlerin yok olmasıdır. Eğer böyle devam ederse, bundan elli sene sonra evlenme dolayısıyla, insan nesli diye bir şey kalmayacaktır.
Cinsellikle ilgili ölçülerin ortadan kalkmasının sorumlusu, bilimdir. Cinsel özgürlük bilim adına desteklenirken, toplumsal ve psikolojik normların dışına çıkılmaması gerekir. Psikiyatri ofislerinde hâlâ ‘bir insan eşcinsel olmak istiyorsa bırakın olsun. Eğer böyle mutluysa tercihlerine karışmayın!’ deniliyor. O anda mutlu olacağını zanneden insan, on sene sonra ‘doktor bey niçin o zaman bu isteğime izin verdiniz?’ diye de soruyor. Çünkü insanda biyolojik olarak eşcinsel eğilim yoktur ve eşcinsel kimlik olması gereken cinsel kimlikten sapmadır. Bu sebeple eşcinsellik, toplumsal olarak onaylanmamalıdır. Böyle bir sapmayla karşılaşmamak için de kadın ve erkeğin biyolojik farklarına riayet edilmelidir.
Eşcinsellikte Ailenin önemi
Eşcinsellik, öğrenme boyutu çok geniş olan bir konudur ve bu eğilim eğitim hatasının bir sonucudur. Eşcinsellerin ailelerine baktığımızda, genellikle babanın pasif ve soğuk, annenin ise baskın ve fazla sevgi dolu olduğunu görürüz. Eşcinsel erkekler arasında abla, teyze, yenge gibi çok fazla kadın arasında büyüyenlerin oranı yüksektir. Küçüklüğünde kız çocuklarının oynadığı oyunları oynayarak büyüyen bir erkek çocuğu, bir süre sonra kendini kız gibi hissetmeye başlar ki, bu da onu olması gereken cinsel kimliğin tersine götürür.
Kadın ile Erkeğin İlişkideki Rolü
İlişkilerde kadınla erkek birbirlerini tamamlayan unsurlardır. Bu durum, bir işbölümü gibi düşünülmelidir. İlişkinin duygusal boyutunda kadın, maddi tarafında ise erkeğin rolü ön plândadır. Çocuklarla ilgili konuda kadın, para işinde erkek önde görülür. Meselâ bir yönetici, hem resmî güce, hem de kişilik gücüne sahiptir. Kişilik gücü, yöneticinin güven uyandıran tarafıdır; bu güç, onun tutarlılığını oluşturur. Kişi ancak bu özelliğiyle ideal yönetici olarak gözükür.
Evlilik de buna benzer. Erkeğin fizik gücü vardır, kadın ise güven uyandırma ve ilişki kurabilme alanlarında başarılıdır. Aile içi ilişkilerde kadın daha baskınken, dış ilişkilerde erkek ön plana çıkar. Güven uyandırma hususunda, sevgi objesi anneyken, güven objesi babadır. Kadın - erkek ilişkisinde de sevgi veren taraf kadın, güven veren taraf erkektir. Erkekteki güven zayıflığı, kadına göre evliliğe daha fazla zarar verirken; kadındaki sevgi azalması, erkeğe göre daha zararlıdır. Zihin gücü açısından, erkekle kadın birbirinin alternatifi değil, tamamlayıcı unsurlarıdır. Güç ve hakimiyet bilgi ve beyin gücünün elindedir.
Seçen Erkek, Seçilen Kadın
Kadında beğenilme arzusu, erkekte güzelliği arama eğilimi vardır. İnsan cinsinde güzellik kadında olduğundan, o aranan; güzelliğe ulaşmak isteyen erkek olduğundan, o da arayan durumundadır. Genetik birikim içerisinde, kadın en iyi adayın gelmesini bekler, erkek ise en uygun adayı arama çabasındadır. Aranan ve seçilen olduğunu hissetmesi için, kadına saygı gösterilmelidir. Seçim olgusu, manavdan domates seçme gibi değil; değerli olduğu için, kadının ayağına gidilme şeklindedir. Erkek aceleci ve sabırsızdır; kadın ise beklemeyi ve harcanmamayı tercih eder.
PROF. DR. NEVZAT TARHAN KADININ PSİKOLOJİSİ KİTABI
Paylaş