Diyetle bile kilo veremiyorsanız...
Çevremizdeki kilolu kişilerden sık sık şu tür cümleleri duyuyoruz: “Fazla yemiyorum ama kilo alıyorum”, “Çok iradesizim, yemek yerken kendime hâkim olamıyorum”, “Hangi diyeti denediysem bir türlü kilo veremedim”, “Bir ara güzel kilo verdim ama bir süre sonra daha fazlasını geri aldım”… Çağımızın salgın hastalığı hâline gelen şişmanlığın sebepleri çeşitli. Anne babanın da şişman olması, hareketsizlik, kötü beslenme, yeme kültürünün daha çok yağlı, hamurlu ve şekerli yiyeceklere dayanması gibi birçok sebep sayılabilir.
Son yıllarda ise bilim adamları, obezitenin oluşumunda bütün bu sayılanların yanın da nörolojik ve psikolojik sebeplerin de yattığını dile getirmeye başladılar. Yani beyin kimyasındaki bozulmalar ve psikolojik dalgalanmalar, direkt olarak yeme duygusunu tetikliyordu. Bu sebeple “Yeme bozuklukları” da artık psikiyatrik hastalıklar listesine girdi. Dolayısıyla bir türlü çözülemeyen zayıflama problemine psikiyatristler ve psikologlar da el attılar.
SİZ DE BİR BAĞIMLI OLABİLİRSİNİZ
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Aslıhan Dönmez’le obeziteye yol açan “yeme bozuklukları”nı ve “duygusal yeme”yi konuştuk. Kontrol edilemeyen yemek yeme dürtüsünün aslında bir bağımlılık olduğunu söyleyen Prof. Dr. Dönmez, belki de obeziteye yol açan yemek yeme bağımlılığının, başka bir bağımlılığın devamı olabileceğine işaret ediyor.
Yeme bağımlılığını nasıl tarif ediyorsunuz ?
Yeme bağımlılığı, tıpkı madde bağımlılığında olduğu gibi kişinin yemeğe aşırı miktarda olan düşkünlüğüdür. Yeme bozukluğunun bağımlılıkla birçok ortak özellikleri vardır. Kendini kontrol edememek, olumsuz sonuçlar olacağını bilse bile yemeye devam etme, azaltamama veya kesememek, yemek yemeye “aşerme”, yemeği bir türlü aklından çıkaramamak, yemek yemeyi bir tür kaçış olarak görmek, duygusal iniş çıkışlara göre tüketim artışı ve bundan kurtulmak için bir sürü başarısız deneme yapmak gibi. Bu davranış şekli bütün yemek gruplarına olabileceği gibi genellikle şekerli ve yağlı gıdalara karşıdır.
-Neden özellikle yağlı, şekerli gıdalar ve karbonhidrat tercih ediliyor?
Çünkü beynimizde dopamin ve seratonin adlı hormonların salgılanmasıyla ilişkili bir ödül-ceza sistemi var. Günlük hayatta yaşadığımız olumlu şeyler, ödül yolağında dopamini yükseltiyor. Serotonin de genel olarak kendimizi mutlu huzurlu hissettiğimizde beynimizde yüksek miktarda bulunan bir madde. Yemeklerin içinde kendimizi en iyi hissettirecek şeyler kan şekerinizi hızlı yükseltecek olanlar. Dopamini en hızlı artıran gıdalar ise şeker ve karbonhidrat. Bu sebeple bu tür gıdalara yöneliyoruz. Kan şekerinin yükselmesi ile haz artıyor ancak 1 saatin sonunda kan şekeri düşmeye başlayınca haz da düşüyor ve kişi şekeri yukarıda tutarak yeniden mutlu olmak için yeniden yemeye başlıyor. Bu davranış şekli obezite ve diyabete kadar gidiyor. Yeme bağımlılığı olan kişilerde bu hormonların beyin tarafından üretiminde bozukluk olduğu düşünülüyor ve kişiler bu sebeple onları dışarıdan alma ihtiyacı duyuyorlar.
AMELİYATLA ZAYIFLAYANLARI BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKE
Diyetler ve egzersiz programlarına rağmen obezite probleminin çözülemediği durumda son yıllarda obezite ameliyatları imdada yetişiyor. Kilo vermek için bıçak altına yatanların sayısı her geçen gün çığ gibi büyüyor. Ancak uzmanlar uyarıyor: “Yeme bağımlılığı obezite ameliyatlarından sonra başka bir bağımlılığa dönüşebilir”…
-Obezite cerrahisine aday olan kişilerde psikolojik sorunların yüksek olduğunu biliyoruz. Bu ameliyatlardan önce ve sonra psikolojik bir destek almak gerekiyor mu?
Kilo veremeyen insanlar obezite ameliyatlarını en kolay ve kesin çözüm olarak görüyorlar. Bu sebeple çok talep ediliyor. Hâlbuki her ameliyat öncesinde, altta yatan bir psikopatoloji olup olmadığını anlamak için ayrıntılı bir psikiyatrik muayene gerekiyor. Çünkü ameliyatın başarılı olması için birtakım yeme prosedürlerine uyulması gerekiyor. Kişi yeme davranışlarını değiştirmezse bir iki yıl sonra yine aynı kiloya ulaşılabiliyor. Mesela bir madde bağımlılığının varlığı ya da eşlik eden bir depresyon duygu durum bozukluğunun varlığı, bazı kişilik patolojileri... Bunlar cerrahi sonrası uyumu güçleştiren şeyler.
ÇAPRAZ BAĞIMLILIK
Yeme bağımlılarında diğer maddelere bağımlılık da olabilir. Çapraz bağımlılık dediğimiz bir şey bu. Yeme bağımlısı olanlar alkol ve diğer uyuşturucu madde bağımlılığına daha yatkın oluyorlar. Bağımlılıklar beyindeki ödül sistemi üzerinden hareket ettiği için şekil değiştirebiliyor. Mesela bir alkol bağımlısı alkolü bıraktıktan sonra yeme bağımlısı olabiliyor. Obezite ameliyatlarından sonra bunun tam tersi olabiliyor. Bariatrik cerrahi sonrası madde esrar, kokain gibi maddelere bağımlılık geliştiren bir grup var.
ÖNCE PSİKOLOG SONRA DİYETİSYEN
-Bütün mutsuzluklar yiyerek giderilebilir mi?
Olumsuz duyguyu gidermek veya olumlu duyguyu oluşturmak için yemek yemek daha çok obezlerde gördüğümüz bir davranış şekli. Yani biyolojik bir açlık değil, olumlu duyguya duyulan bir açlıktır. Duygusal yeme, bazen normal kilolularda sık görülen durumdur.
- Yeme bağımlılığı bir irade problemi midir?
Genelde hastalar ‘ben iradesizim’ diye geliyor. Oysa irade ile hiçbir alakası yoktur. Bu tamamen beyindeki bir bozuklukla ilgilidir. Bu durum bilinmezse kişiler bununla ilgili bir kısır döngüye giriyorlar. Tedavi süreci psikoterapi ile diyetisyen eşliğinde yapılmalıdır. Psikolojik açıdan tedavi edilmesinin yanı sıra diyetisyen eşliğinde beslenme alışkanlıklarını da düzenlemesi, bütünsel bir tedavi görmesi gerekir. Haftada bir olmak üzere 5-12 haftalık bir tedavidir. Aslında teknikleri öğretmek yetiyor. Yeme davranışının önüne nasıl geçilebileceği öğretiliyor.
MUTSUZ EVLİLİK KİLO ALDIRIYOR
- Yeme bozuklukları olan kişilerde beraberinde psikolojik hastalıklar görülüyor mu?
Özellikle duygusal yeme olan insanlarda eşlik eden depresyon gibi duygu durum bozukluklarını çok sık görüyoruz. Kişi farkında olmadığı depresyonu gidermek için duygusal yemeyi kullanabiliyor ama bir süre sonra duygusal yeme kilo alıp kendine güvenini kaybetmesine yol açtığını için daha fazla depresyona sebep olabiliyor. Duygusal yeme bozukluğunda kaygı bozukluklarını çok görüyoruz. Bu kişilerin geçmişlerinde bir takım duygusal travmalar veya kronik bir stres de olabiliyor. Çoğu zaman mutsuz evlilik obezite sebebi olabiliyor.
- Duygusal yeme en çok kimlerde görülüyor?
Maalesef kadınlar… Kadınlar duygu-durum bozukluklarına ya da kaygı bozukluklarına erkeklerden biraz daha fazla yatkınlar. Kronik streslere maruz kalanlar, olayları felaketleştirenler, zihin okuma davranışında olanlar, hayatı -meli, -malı şeklinde yaşayanlar. Çünkü düşündükleri gibi olmadığı takdirde hayal kırıklığı yaşıyorlar. Hayatı kalıplaştıran insanlar. Ayrıca ailede duygusal yeme davranışı olan birinin bulunması da özellikle çocuklar açısından risk faktörüdür.
PAZARTESİ DİYETÇİSİ OLMAYIN
Yeme bozukluğu yüzünden kilo alan kişi herhangi bir diyetisyene giderse, uzun vadede zayıflayamaz. Kısır döngüye girer ve bir süre sonra daha fazla kilo alır. Özellikle aç bırakan diyetler duygusal yiyen ve yeme bağımlılığı olan grup için çok tehlikeli. Biz bunlara pazartesi diyetçileri de diyoruz. Pazartesi günü diyete başlayıp, salı çarşamba kendini acayip sıkan ondan sonra deli gibi iştahı artıp, perşembe cuma yemeğe dönüp, cumartesi pazar altın vuruşu yapıp, pazartesi günü tekrar diyete başlayan kişiler. Bunlar bir verip iki alıyorlar. Yoyo diyetçileri de diyoruz. Bu kişiler için ayarlanacak diyet çok önemli.
GÜNDE BİR PARÇA ÇİKOLATA İYİ GELİR
“Çikolata ye mutlu ol” lafı boşuna değil o zaman?
Ödül yolağındaki birtakım maddeleri yükselttiği için olabilir. Ancak kısa vadeli bir şey bu. Uzun vadede oluşturduğu, pişmanlık, suçluluk ve çok yemeye bağlı olarak kilo artışı gibi olumsuz durumlar ve duygular daha fazla. Çikolatanın içindeki kakaonun seratonini yükselttiği de biliniyor. Ancak günde 1 parçayı geçmemek gerekiyor.
TÜRKİYE GAZETESİ
Paylaş