DHA
Küresel ekonomik krizin etkileri, her geçen gün daha çok hissediliyor.
Türkiye'de, mali yapının bozulmasına paralel olarak psikiyatr polikliniklerine başvuranların sayısı arttı. Son iki ay içerisinde Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'ne başvuran hasta sayısında yüzde 40 oranında artış olduğunu kaydeden Başhekim Psikiyatr Dr. Ahmet Ayer, “Eğer ekonomik kriz derinleşirse ruhsal etkileri de daha ağır hissedilir” dedi.
Küresel ekonomik krizle birlikte ortaya çıkan sektörel darboğaz ve işten çıkarmalar, Türk insanının ruh sağlığını bozdu. Ege'nin yanı sıra Akdeniz Bölgesi'ne de hizmet veren Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'nin psikiyatr polikliniği krizin etkilerinin hissedilmesiyle hareketli günler yaşamaya başladı. 28 uzman doktorun görev yaptığı polikliniğe geçen yılın ekim ve kasım aylarında günde ortalama 300 hasta başvururken, bu yılın aynı dönemlerinde günde 450 hastanın müracaat ettiğini aktaran Başhekim Psikiyatr Dr. Ahmet Ayer, kaygılarını dile getirdi.
Dr. Ayer, son dönemde hastanede poliklinik hizmeti verilenlerin çoğunluğunda depresif eğilimler gözlendiğini ve ekonomik içerikli bunalım hikayelerinin öne çıktığını söyledi. Bu durumun gelecek açısından kaygı verici olduğunu vurgulayan Dr. Ayer, “Yaşanan resesyon tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de ciddi olarak etkiledi. Bu etkilenme daha çok gelecek kaygısı olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü belirsizlikler sıkıntılara kaynak oluşturuyor. Bölge hastanesi olarak polikliniklerimize baktığımızda en çok erişkin gruptaki hastalarımızın sayısının arttığını gördük. Bu artışlar süreklilik halinde gelecek açısından kaygı verici düzeyde. Günlük polikliniğimiz bu mevsimlerde genellikle 300- 350 hasta kabul ederdi. Ancak son iki ayda günde ortalama 400- 450 hasta sayısına ulaşıldı. Yüzde 40 oranında artış kaydedildi. Rakamların artmasına sebep olarak yaşanan ekonomik kriz ve bunlara bağlı sıkıntıları gösterebiliriz” diye konuştu.
KİTLESEL DEPRESYON RİSKİ
Dr. Ahmet Ayer, ekonomik krizin kitlesel ruhsal krize dönüşebileceğine dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Genel anlamda krizin etkileri daha çok kişide endişe, sıkıntı, uykusuzluk, belirsizliğin getirdiği tedirginlik, ‘Aldığım krediyi nasıl ödeyeceğim, kira nasıl ödenecek’ gibi gerçek temelli kaygılar olarak karşımıza çıkıyor. Her gün duyduğumuz işlerin yavaşlaması, organize sanayilerdeki işten çıkarılmalar, iş yerlerinin küçültülmesi insanlar üzerinde olumsuz etkiler bırakıyor. Kriz olduğunda insanlar günlük yaptıkları harcamaları, günlük işleyişlerini beklemeye alıyorlar. Bu bekleme sırasında genel ekonomik yavaşlama ailede ve bireyde de ruhsal açıdan yavaşlama olarak yaşanıyor. Temennimiz bu durgunluğun kısa vadede olması. Eğer uzun vadede devam ederse bugün yetişkin kesimi etkileyen bu durgunluk en riskli grup olan 20- 45 yaşın dışındaki yaşlı ve çocuk gruplarına da sıçrayacaktır. Bu durumda hem akut depresyonlar yaşanabildiği gibi bir takım ruhsal tedaviden çıkmış iyileşmiş hastalarda da tekrarlara neden olabilir. Aynı zamanda şans oyunlarına yatırımlar ve toplumdaki sigara, alkol tüketimi bu dönemde artabilir. Yine pamuk ipliği ile bağlı bazı aile yapıları bu dönemde zarar görür ve boşanma vakaları artar. Adli vakaların da bu dönemde arttığı görülmektedir. Kısaca ruhsal depresyon zincirleme olarak kitleleri etkisi altına alabilir. Böyle dönemlerde bir takım moral arttırıcı önlemler alınmalı, geriye çevirici uygulamalar yapılmalı. Hükümetin alacağı önlemler ve bunu halka anlatabilmesi önemli. İşverenlerin de çalışanlarına bir takım garantiler vermesi lazım. Çünkü psikolojik etki ile krizler reel anlamda daha da çok derinleşebilir.”