Gıybeti önlemenin yolları
İnsanlardaki negatif düşünce kalıplarının insanı gıybet ettirmeye yönlendirdiğini belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanın kendini tanımasının gıybetle mücadele etmede birinci yöntem olduğunu söyledi. Dedikodunun haz verici özelliğine dikkat çeken Tarhan; “Dedikodu yapmak beyinde haz kimyasalları salgılanmasına sebep oluyor. Gıybet, insanın konuşma ve paylaşma ihtiyacının kötüye kullanımıdır. Hâlbuki paylaşma ve konuşma ihtiyacını iyicil amaçlar için de kötücül amaçlar için de kullanabiliriz.” Dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, iş yerlerinde gıybeti önlemek için açık ve şeffaf ilişki kurmanın çok önemli olduğunun altını çizdi.
“Gıybet bazen bir kurşun gibi oluyor”
Gıybet kelimesinin karşılığının kişinin gıyabında, arkasından, olmadığı yerde konuşmak olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan; “Gıybet kelimesi gayb kökünden gelir. Bir kimsenin arkasından konuşmak ama kişinin hoşlanmayacağı şeyleri konuşmaktır. Arkasından konuşulduğunda söylenen doğruysa gıybet, yalansa iftira olur. Gıybet bazen bir kurşun gibi oluyor. Kişinin ruhunu yaralayabiliyor, ruhta yara bırakabiliyor. Dedikodu gıybetin toplum dilindeki karşılığı. Aslında aynı şey. Dini terminolojide gıybet deniyor. Dedikodu daha çeşitlidir, karışıktır. Gıybet, hakkında konuşulan kişinin içini acıtacak şeyleri arkasından konuşmaktır. Daha çok olumsuz anlamda kullanılıyor.
Araştırmalarımız sonucunda gördük ki gıybet yapmaktan zevk alan insanlar var. Bu motivasyonla gıybet yapıyorlar. Gıybet yapılan konu aslında doğru şeylerdir ama gıybet yapan kişi bu doğruları kişinin yüzüne karşı söyleyemez. Bir kişi böyle bir şey söylediği zaman ‘Ben bunu onun yüzüne karşı söyleyebilir miyim söyleyemez miyim?’ diye kendine sorması lazım. Eğer karşıdaki kişi üzülecekse bunun adı gıybettir.” İfadelerini kullandı.
“Dedikodu, beyinde haz kimyasalları salgılatıyor”
Prof. Dr. Tarhan, dedikodunun haz verici özelliği olduğuna dikkat çekerek; “Dedikodu yapmak beyinde haz kimyasalları salgılanmasına sebep oluyor. İnsan sosyal ve ilişkisel bir varlık. Tek başına yaşamaya kodlanmamış. İnsanın tek başına konuşmayı nasıl öğrendiği evrimsel psikolojide konuşulan bir konudur. Diğer hayvanlar da konuşabiliyor ama insan gibi kültür, edebiyat ve sanat ortaya çıkarabilen yok. Şempanzeyle insanın genetiği %98 aynı. Fakat maymunlar bir araya toplansa, bir milyon yıl bir arada yaşasalar ki kalıyorlar ama hiçbir zaman topluluk kuramıyorlar. Yemek, içmek ve üremenin dışına çıkmıyorlar.
Ama insan yemek içmek üremenin dışında ilişkiler kuruyor. Fikir ve kavram üretiyor. Bunun sonucunda insan devlet kurabilir hale geliyor. Genetik eğilimlerde bunu yapabilmemizin en büyük sebebi konuşmayla ilgili genetik altyapımızın olması. Buna %2’lik gen bile yetiyor. İnsanı diğer canlılardan ayıran en büyük özellik. Şu anda insanlık bütün canlılar üzerinde hâkim olabildiyse ki bir kartal kadar keskin görmüyoruz, aslan kadar cesur değiliz ama hepsine hükmedebiliyoruz. Bunu aklımız sayesinde yapabiliyoruz. İnsana genetik olarak verilmiş özellikler. İnsanlar daha sonra konuşma yeteneği nedeniyle yalnızlığı giderme ihtiyacı hissetmişlerdir. Gıybet, insanın konuşma ve paylaşma ihtiyacının kötüye kullanımıdır. Hâlbuki paylaşma ve konuşma ihtiyacını iyicil amaçlar için de kötücül amaçlar için de kullanabiliriz. ” Şeklinde konuştu.
“Gıybetin arka planında affetmeyi bilmemek var”
Dedikodu yapmanın insan ilişkilerinin düşmanı olduğunun altını çizen Tarhan; “Bazı insanlar kötücüldür. Yılan nasıl zehirlemekten zevk alırsa, bazı insanlar da kötülük yapmaktan, kötü konuşmaktan zevk alır. Hepimizin içinde iyicil ve kötücül duygular var.Bazı insanlar da içindeki kötücül duyguları besliyor. Bu tarz kişilerle karşılaştığımız zaman onlarla çok dikkatli bir şekilde ilişki kurmamız gerekiyor. Bu durum da zaman içinde anlaşılabilecek bir durum.
Gıybetin arka planında da affetmeyi bilmemek vardır. Bir insan haksızlığa uğradığında pişman olduysa affedecek, pişman olmadıysa alıp bir kenara koyacak yeni bir anlam yükleyecek ve hayatına devam edecek. Affetmemek, kabul etmemek, olayı çözmemek bizim sırtımızda taşıdığımız bir yük gibidir. Bu durum insanın hareket serbestliğini kısıtlıyor. İnsan huzursuz oluyor. Huzursuzluğunu gidermek için de haksızlığa uğratan kişinin aleyhinde her yerde konuşmaya başlıyor. Bu gıybeti hem kendini tatmin için yapmış oluyor hem de karşı tarafa zarar vermek için yapıyor. Bazı insanlar dostuyla düşmanını karıştırırlar. Bu tarz insanlar kötü zanla hareket ederse, negatif bir algıyla hareket ederse kötü düşünür. Ama iyi zanla hareket ederse iyi düşünür.” Dedi.
“Kişinin başına ne geliyorsa dilinden geliyor”
İnsanlardaki negatif düşünce kalıplarının insanı gıybet ettirmeye yönlendirdiğini belirten Tarhan; “Her insanda negatif düşünce kalıpları var. Bu negatif düşünce kalıpları bize gıybet ettiriyor, hata yaptırıyor. Kendimizi tanımak, gıybetle mücadelenin en birinci yöntemi. Bir insan kendi güçlü ve zayıf yönlerini bilirse daha kolay mücadele edebilir. Kişinin kendine karşı da bağımsız olması lazım. Egosu yüksek insanlar özeleştiri yapamadığı için hemen art niyet arar. Dostluklar biter, düşmanlık olur Kendimize karşı da bağımsız olmamız lazım. Kendimizi kutsal, eleştirilemez görüyoruz. Bu duygu insana en çok hata yaptırtan, gıybet yaptırtan duygudur. Bizim Anadolu irfanımız Hz. Mevlana, Hacı Bektaşi Veli hep eline diline hâkim olmayı söylemişlerdir. Kişinin gıybet yapması diline hâkim olmamasıdır. Kişinin başına ne geliyorsa dilinden geliyor. Konuşmayı yönetebilmek önemli. Psikolojide bir mottomuz var. Dur düşün konuş mottosu. Bir olayla karşılaştığımızda bu mottoyu uygulamamız lazım. Önce konuşup sonra düşünmek bize hata yaptırır. Aklına gelen her şeyi söyleyen insan, istemediği şeyleri duymaya hazır olmalıdır.” İfadelerini kullandı.
“Gıybet aslında bir virüstür”
Tarhan, sözlerinin devamında toplumdaki ahlaki normların hızla değiştiğinden bahsederek; “20 yaşına gelmiş, ama gıybet kavramını hiç bilmeyen insanlar var. Anne babalar olarak bunun yanlışlığını çocuğa anlatmazsanız o hata yaptığını bilemez. Dini literatürde geçer, gıybet büyük günahlardan sayılıyor. Gıybeti yapan kadar dinleyen de vebal altında. Çok dikkatli olmak gerekir. Gıybet, insan ilişkilerinde zehirli kavramdır. Zehirli ilişki yöntemidir. Gıybet aslında bir virüstür. Kontrol altında tutarsanız size zarar vermez. Vücudumuzdaki çeşitli virüsler gibi. Bazı virüsler faydalı, bazıları zararlı. Bunları dengede tuttuğumuz zaman faydalı virüsler baskın olarak çalışır. Bizim de içimizdeki iyicil duyguları beslememiz, dengede tutmamız lazım. Gıybet yapıp kalp kıran insanlar var. Bunlar çok gönül kırıcı şeyler. Gönlünü kırdığımız zaman karşımızdaki kişinin onurunu da zedeliyoruz. Karşınızdaki kişi olgunlaşmamış bir kimseyse o da on katı sizin hakkınızda konuşuyor. Ne söylediğimiz kadar nasıl söylediğimiz de önemli.” Şeklinde konuştu.
“İş yerlerinde açık ve şeffaf ilişki kurulmalı”
İş yerlerinde açık ve şeffaf ilişkinin gıybeti önlediğini belirten Tarhan; “İş yerinde de insan ilişkilerinde de açık ve şeffaf ilişkileri öneriyoruz. İş yerinde mesela bir çalışanın hatasını gördüğümüz zaman herkesin içinde değil, kişiyi karşımıza alıp açık ve şeffafça, nazikçe söylememiz lazım. Açık ve şeffaf ilişkilerin olduğu yerde gıybet tutmuyor. Gıybet yapan kişiler de çok çabuk deşifre oluyor. Duyduğumuz şeyi teyit etmemiz lazım. Anadolu’da duyduğuna inanma, gördüğünün de yarısına inan derler. Akıllı yöneticiler her duyduğuna inanmaz, önce teyit eder sonra karar verir.” Dedi.
Paylaş