Hap ve şırıngalar tarihe mi karışıyor

Atalarımızın bin yıllar önce kullandıkları soluma yoluyla tedavi, uzun bir aradan sonra yeniden bilim insanları arasında tartışma konusu.

Atalarımızın bin yıllar önce kullandıkları soluma yoluyla tedavi, uzun bir aradan sonra yeniden bilim insanları arasında tartışma konusu.

siringaGünümüzde bilim adamları arasında ve tıp kongrelerinde çokça tartışılan, ağız yoluyla veya enjektörler ile ilaç kullanmak yerine, ilaçların direkt solunarak alınması konusu, çok daha önceye dayanır. Milattan önce 1550 yılında yazıldığı bilinen ve Mısır’da bulunmasının ardından Almanya’ya götürülüp Leipzig Üniversitesi’nde himaye edilen eski Mısırlıların yazdığı Ebers papirüsü, ilaçların teneffüs edilerek uygulanmasından bahseden ilk kaynak olarak kabul edilir. Ebers papirüsünde, çeşitli bitki, yağ, hayvan ürünü ve bazı minerallerin kullanılmasının hastalıkların tedavisinde yararlı olacağı belirtilir. Mısırlılar bunların hastalar üzerinde nasıl uygulanması gerektiğinden de bahseder. Bunlar arasında, ban otu ve bitümün (antikçağlarda yapı harcı olarak kullanılan materyal) kokusunun ve kaynatılmasından oluşan buharın teneffüs edilmesinin astımın tedavisine yardımcı olabileceği de vardır. Ortaçağda bazı Avrupa kaynaklarında da (Bennet, 1662) solunum yoluyla tedavinin öneminden bahsedilmiştir ancak bu fikirler 19. yüzyıla kadar uygulamaya konulmadı. Çünkü insanlar bu dönemde, üretilen kürlerin kaynatılarak solunması yerine oral yolla direkt olarak almayı tercih ettiler. 19.yy’ın hemen başlarında 1802 yılında kullanıma sürülen Potter astım sigaraları (bitki ve çeşitli otların karışımından oluşur, ancak tütün yoktur) insanlar arasında çokça yaygınlaşmıştı. Ancak halk arasında zehirlenme vakalarına rastlanınca, bu astım sigaralarının yasaklanması gündeme getirildi. Bu sebeple 19.yy’ın ortalarına kadar, solunum yoluyla ilaç kullanılmasının zararlı olduğu düşünüldü.

SOLUNUM MASKELERİNİN ATASI

1860’da Fransa’da Sales-Giron, nebulizatörü icat etti. Nebulizatör aslında hiç de yabancı olmadığımız bir alet; günümüzde hastanelerden uçaklara kadar her yerde genellikle anestezi veya oksijen desteği için kullanılan soluk maskelerinin atasıdır. Bu icatla birlikte, birçok ilaç solunum yoluyla rahatlıkla vücuda verilebildi. Bu teknolojinin ardından bilim dünyası, soluma yöntemiyle tedavinin üzerinde yoğunlaşmaya başladı. 1925 yılında Alman Doktor Gänslenn, makalesinde diyabet tedavisinde kullanılan insülinin hastalara soluma yoluyla verilmesini önerdi. Ancak, Gänslenn’in bu makalesi, Almanca yazıldığı ve yıllarca başka dillere çevrilmediği için, değeri 1970’lere kadar anlaşılamadan kaldı. 90’lı yıllarda Gänslenn’in bahsettiği teneffüs yoluyla İnsülin alma fikri üzerinde yapılan bilimsel çalışmalar ivme kazandı ve ilaç şirketleri (Inhale gibi) teneffüsle ilaç alımı ve vücut içerisinde salımıyla ilgili yapılan çalışmalara destek vermeye başladı. Hatta bugün diyabet hastaları için kullanılan bazı teneffüs yollu ilaçlar, enjeksiyonla yapılanlardan daha güvenilirdir. Yine günümüzde, zamanla gelişen soluma yollu ilaç alımı Amerika ve Avrupa’da da tip 1 ve tip 2 diyabet tedavileri için çokça rağbet görmektedir. Soluma ile tedavi, sadece uygulama açısından kolaylığı değil, solunan ilacın vücuda dağılımının hemen hemen saniyeler almasından ötürü de caziptir. Bu yolla ilacın hızlı dağılmasının sebebi, akciğer yüzeyinin oldukça geniş olmasıdır. Bu durum, teneffüs edilen ilaç moleküllerinin epitel doku hücrelerden kana derhal aktarılmasına olanak sağlar. Enjeksiyon yoluyla yapılan tedaviler sırasında ise, şırınga iğnesinden duyulan korkunun neden olduğu kas gerilmeleri, verilen serumun yan etkilerini kolaylıkla göstermesine sebep olabilir. Ayrıca, solunum yolunda bulunan sindirim enzimlerinin miktarı, sindirim sistemi yolunda bulunan enzimlerden önemli derecede daha azdır, bu nedenle teneffüs yoluyla alınacak ilaç moleküllerinin uğrayacağı kimyasal reaksiyonlar ve bozunum da azalır. Bu sayede solunum yoluyla alınan ilaç, haplar ve şuruplardan daha tesirli olur. Solunum yoluyla ilaç alma yönteminin dezavantajları da vardır. Teneffüs edilen herhangi bir ilaç vücuda daha önce alınmadıysa, insan vücudunun bağışıklık sistemi bunu ilk etapta tanımlamaya çalışır. Ancak burada oluşan problem, akciğerlere alınan ilacın saniyeler içerisinde kana aktarılmasıdır. Bu sebeple vücudun bağışıklık / savunma sistemi, bu maddeye rastladığı zaman, kana ulaşmadan önce madde tanımlanamadığı için, ilaca karşı aşırı bir kimyasal tepki verebilir ve insan vücudunda fizyolojik ve/veya immünolojik hasarlara sebep olabilir. Sonuç olarak, doktorların hangi hastalık için hangi ilacı ne tür yolla vereceğine karar vermesi ve bu yüzden de hastalıkları ve onların vücutta yarattıkları etkileri iyi şekilde öğrenmeleri gerekir. Ancak, yakın gelecekte solunum tedavisi, hap, şurup ve şırıngaların rafa kaldırılmasında önemli bir faktör olabilir. BİLİM TEKNOLOJİ EKİ

Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:22 Şubat 2013Yayınlanma Tarihi:26 Şubat 2013

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.