HELİKOPTER ANNELER
PSİKOHAYAT DERGİSİ
Çocuğunuzun etrafında pervane gibi dönüyorsanız, siz de "helikopter anne"lerden biri olabilirsiniz!
Her sabah çocuğa sorarak kahvaltı hazırlıyorsanız, ders çalışırken masasına servis yapıyorsanız, hastalanmaması için etrafında pervane gibi dönüyorsanız, siz de "helikopter anne"lerden biri olabilirsiniz!
Uzman Klinik Psikolog Zehra Erol anlatıyor:
"Oğlum yemeğini yedin mi?", "Dışarı çıkıyorsun aman montunu giy hasta olma", "Ders çalışacaksın bir isteğin var mı?, "Sen yeter ki çalış ben her istediğini yaparım" şeklinde çocuklarının etrafında pervane olan anneler vardır.
"Aman üzülmesin", "Aman hastalanmasın", "Aman başına bir şey gelmesin" diyerek her an takiptedirler. Bir yandan vererek çocuğunu kolay yaşamaya alıştırırken diğer yandan vericilikleri ile çocuklarını boğarak onun bireyselleşmesine engel olurlar.
Bu tutumları için de hep bir nedenleri vardır. "Hava soğuktur, hasta olacaktır. Dikkat etmiyordur", "Dersleri iyi değildir, başarısız olacaktır", "Üzülecektir, ağlayacaktır, mutsuz olmamalıdır" vs. Üşümek, mutsuz olmak hayatın bir parçası değil de çocuklarının karşılaşmaması gereken bir durummuş gibi anlatırlar.
Bu noktada biraz düşünelim. Tüm bu deneyimleri çocukken bizde yaşamışızdır. Korumak, kollamak, ihtiyaçlarını gidermek anneliğin bir parçası. Ama sınır bilinmediğinde de çocuğu ve bizi bunaltan bir ilişkiye götüren bir süreç.
ÇOCUK NEGATİF DUYGULARI DA ÖĞRENMELİ
Anne olmak kendi deneyimlerimiz doğrultusunda, kendi ihtiyaçlarımızla, onun ihtiyaçlarını ayırt etmeden ona yön vermek midir? "Aman üzülmesin" derken ve bunun için çabalarken, zorlayıcı duyguları hayatın bir parçası olarak görmesi, bu duygularla yaşayabilmeyi öğrenmesi zor olacaktır. Üzülmenin de, kızmanın da, kıskanmanın da hayatın bir parçası olduğunu, çocuğumuz bu duyguları yaşamadan nasıl kabullenebilir.
Kendi ihtiyaçlarını gidermek için çaba harcaması gerektiğini, bunun kendi sorumluluğu olduğunu öğrenebilmesi için acıktığında söylemeyi, yaşına göre hazırlamayı ya da yardımcı olmayı deneyimlemesi gerekmez mi? Bu soruların cevabı hepimiz için evettir. Ancak duygularımızla baş edemediğimizde, annelik vazifemizi katı sınırlarla belirlediğimizde bu döngüden çıkmak zor olacaktır.
MODEL ALARAK ANNELİĞİ ÖĞRENİRİZ
Hayat içindeki annelik rolümüzü belirleyen en önemli unsurlardan biri model almadır. Annemizin bize sevgisini gösteriş şekli, sorunları çözme biçimi, fizyolojik ihtiyaçlarımızı nasıl karşıladığı, duygularını nasıl ifade ettiği... Çocukluğumuzda yaşadığımız ilişkiye paralel bu davranışlar bizim için model olur. Bazen istemeden edindiğimiz davranışlar da vardır. "Annem de yapardı hoşuma gitmezdi. Ben şimdi çocuğuma yapıyorum" dediğimiz davranışlardır bunlar.
ANNE-ÇOCUK İLİŞKİSİNDE DUYGU ÇOK ÖNEMLİ
Duygularımızı nasıl ifade ettiğimiz de anne çocuk ilişkisinde oldukça önemlidir. Sevgimizi nasıl gösterdiğimiz kadar kaygı, korku ve üzüntülerimizi nasıl yaşadığımız da önemlidir.
Helikopter anneler sevgilerini göstermenin en önemli yollarından biri olarak çocuğa hizmet etmeyi görürler. Ayrıca "leb demeden leblebiyi" anlamak da önemlidir. Çocuğun kaygılanmaması, korkmaması için de ellerinden geleni yaparlar. Oysa duyguyu yaşamamaktan çok, yaşanan duygu bizi zorladığında hayata devam edebilmek için gerekli becerileri kazanabilmek çok önemlidir.
Helikopter anneler kendini çocuklarına adayarak yaşarlar. Onların her tepkisi, davranışı önemlidir. Çocukları ile ilişkide kendi "annelik vazifelerini" en iyi şekilde yapmak önemlidir. Anneliği nasıl algıladığı ise kişinin geçmiş yaşantıları, nasıl bir ailede büyüdüğü, ihtiyaçları, duygularını nasıl yaşadığı, olayları yorumlayış şekli, dürtülerini nasıl kontrol ettiği ile de bağlantılıdır.
HELİKOPTER ANNELER DİNLENEMEZLER
Bir yandan çocuklarını merkeze alsalar da diğer yandan bu durum anneleri oldukça zorlar. Bu noktada anneleri en çok zorlayan durum çocukların birden fazla olmasıdır.
Birden fazla çocuk sahibi olan anne, onlara yetişmekte oldukça zorlanırlar. Hepsinin farklı zamanlarda, farklı ihtiyaçları vardır ve bunlara yetişmekte zorlanırlar.
Çocuklarını hayatlarının merkezine aldıkları için kendilerine ayıracak zamanları oldukça azdır. Bu nedenle dinlenemezler.
Çocuklar büyüdükçe bir yandan annelerinden destek bekleseler de diğer yandan annelerinin davranışlarına tepki gösterirler. Çocuklar kendi başa çıkabildikleri konularda müdahale istemezler. Ancak hayatını kolaylaştıran durumlarda ya da başa çıkamadıkları noktalarda destek beklerler.
Bu çocuklar sorumluluk almakta zorlandıkları için en kolay yol anneden beklemektir. Örneğin yemeğini yemek için annenin sofrayı kurmasını bekler. Anne, çocuk uyanır uyanmaz kahvaltısını hazırlar. Ne istediğini sorar. Dışarı çıkarken havanın soğuk olduğunu üşümemesi için kalın giyinmesi gerektiğini söyler. Odasını toplar. Anne çocuğundan giysilerini çamaşır makinesine koymasını istediğinde, çocuk işi olduğunu söyleyerek yapamacağını ifade eder.
ANNE-ÇOCUK İLİŞKİSİNE SINIR KOYMALI
Çocuk, desteği bir süre sonra kendi belirlediği sınırlarda ister ki bu çatışmanın başladığı noktadır. Bu nokta her iki taraf için de zor bir deneyimdir. Çocuk merkezde olmaya alıştığı ve en ufak tepkisi dikkate alındığı için duyguları ile başa çıkmak istese de zorlanır, destek bekler.
Çocuk için diğer bir zorluk da her istediği kısa sürede gerçekleştiği için sabretmeyi bilmiyor oluşudur. Sabretmekte zorlandığı için en ufak sorunlar büyük problemler halini alır ve bunlarla başa çıkmakta zorlanır.
Anne çocuk ilişkisinde çocukların ihtiyacını anlamak kadar sınır koymak, net olmak, sorunlarla karşılaştığımızda "eyvah" demek yerine, "Ne oluyor bir anlayalım" diyerek sakin kalabilmek son derece önemlidir. Sözlerin yaşamda sınırlı kalabildiğini, yaşanan deneyimlerin de çocuğu olgunlaştırdığını unutmamak gerekir. Biz kendi maceramızda epey yol almışken çocuğumuzun kendi macerasına yeni başlamaktadır.
Paylaş