İş ve Yaşam Dengesi
“İşindeki sorunları eve yansıtma”, "evdeki sorunlarımızı lütfen işe yansıtmayalım”, “işyeri ile evi birbirine karıştırma lütfen”, "o senin kendi sorunun, bunu işe getirmen uygun olmaz” gibi ifadeleri yöneticimizden, eşimizden ya da çalışma arkadaşlarımızdan duyduğumuz olmuştur. Çoğunun verdiği mesaj benzerdir, sanki şu söylenmek isteniyordur; mantığını ve duygularını birbirinden soyutlanarak yaşayabilirsin ve bunu yapmalısın”. Bu tür yaklaşımların altında yatan temel varsayım şudur; mantık ve duygular birbirinden bağımsızdırlar ve birbirinden izole edilebilirler, çalışan kişi işyerinde ya da evde bu ikisini birbirine karıştırmamakla sorumludur. Kulağa gayet makul gelebilen ve bize “tabi ki böyle olmalı, aksi nasıl düşünülebilir ki, aksi takdirde her şey çığırından çıkar” dedirtebilen bu kabuller insanın işyerinde sadece bir kafa ve onun ürettiği mantıklı düşüncelerden oluşması gerektiğini, duyguların ve sıkıntıların ise özel hayatta yaşanması gereken şeyler olduğunu bize öğretmek ister gibidirler. Hatta bu durum öyle bir hale sokulmuştur ki, ikisini birbirinden ayırabildiği düşünülen insanlar beğeni toplamakta, takdir edilmekte, bunu yapamayanlar ise ‘zayıf’, ‘duygusal’ gibi sıfatlarla nitelendirilmektedirler. Evet, bu kabul belki işyerindeki performansı ve evdeki ilişkileri olumlu yönde etkilemek niyeti ile yapılıyor ancak insan olmanın gerçeklerini yok sayıyor, insan doğasındaki ve insan ilişkilerindeki karmaşıklığı basite indirgiyor. Bu basite indirgeme ihtiyacının da aslında insanı anlama ve değerlendirmedeki kolaycılığımızdan kaynaklanıyor sanırım. Bu kolaycılığın altına baktığımızda, kendimizin ve yakınımızdaki insanların duyguları ile baş etmeyi çok iyi bilemememizin yattığını görüyoruz. İnsanoğlu olarak baş edemediğimiz ve yönetemediğimiz şeyleri yok saymaya gerçekten pek meraklıyız. Sanki böyle inanınca böyle olacakmışız gibi bir yerleşik inancımız var. Bu inanç insanın işyerindeki performansını tatminkar bulduğumuz ve daha fazlasına ihtiyacımız olmadığına inandığımız sürece kolay kolay sarsılamaz bir hale bürünür. Çalışan nasıl olsa işini yapıyordur, denkleme bir de duyguları katarsak bu ancak sorun yaratır.
Kar amaçlı olsun ya da olmasın, belirsiz bir çevre ve rekabet içinde olan bir kurum değilsek yukarıdaki bakış tarzı sorunsuz gözükür. Ancak günümüzde kurumlar artık son derece belirsiz bir çevrede faaliyetlerini yürütüyorlar ve rekabet pek çok kurum için kaçınılmaz. Kurumlar artık çizgi ötesinde bir performans gösteren çalışanlara ihtiyaç duyuyorlar, çünkü ancak bu çalışanlar ile fark yaratabiliyorlar ve bir adım öne geçme şansını elde edebiliyorlar. Böyle bir iş dünyasında, çalışanı duygularından ve iş dışındaki yaşantısından soyutlanmış olarak görmek, ne kadar böyle olması arzu edilse de imkansız. “Ben bunun böyle olduğuna inanıyorum, biz böyle gördük, dolayısıyla böyle olsun demek ayrıcalığımız yok.
Çalışanların ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçların karşılanamamasının beraberinde getirdiği sorunları yok saymak, çalışanlardan arzu ettiğimiz yüksek performans seviyelerini yakalayamamak hatta düşük performanslara razı olmak anlamına geliyor. Bu durum ise kurumlar için yaşamsal bir tehlike oluşturuyor. İşte, bu gerçeğin dayatması ile iş/özel yaşam dengesi kavramı kurumların gündemine girmeye başladı. İşyerinde çalışandan beklenen sorumluluklar ile özel yaşamlarındaki gerekliliklerin kaçınılmaz etkileşimi ve bu etkileşimin olumlu ve olumsuz etkilerini çalışanın genel iyiliği ve mutluluğu ile iş performansına yansıması. Başka bir söyleyiş ile,iş/özel yaşam dengesi kavramı iş yaşamının gerektirdikleri aile yaşamının gerekliliklerinin buluşma, çatışma ve anlaşma alanının anlaşılmasını gerektirir. Kadın çalışan sayısının artması bu gerekliliği daha da artırmaktadır.
İş/özel yaşam dengesi kavramının ortaya çıkış nedeni aynı zamanda amacını da belirler; çalışanın potansiyelini bireyin dolayısıyla da kurumun performansını çizgi ötesine taşımalarına yol açacak şekilde harekete geçirmek ve bu doğrultuda gerekli düzenlemeleri yapmak. Burada varsayılan, iş hayatı ile özel yaşam arasındaki gelişimin çalışanda bir çatışma yarattığı ve bu çatışmanın çalışanda ve aile üyelerinde olumsuz duygular oluşturduğudur. Bu çatışmaların çalışanın performansını olumsuz etkilemesinin önüne geçmek ve dahası özel yaşantısında ve işinde bu çatışmaları kişinin performansını yükseltecek doğrultuda yönetmek iş/özel yaşam dengesini oluşturma çabalarının arzu edilen nihai hedefidir.
Paylaş