Mulago Hastanesi'ndeki Bir muayene odasında elbisesinin düğmelerini açan Mary Namata, sanki derisini delip dışarı çıkacakmış gibi görünen üzüm tanesi büyüklüğündeki tümörlerle şişmiş gergin göğsünü gösterdi.
Mulago Hastanesi'ndeki Bir muayene odasında elbisesinin düğmelerini açan Mary Namata, sanki derisini delip dışarı çıkacakmış gibi görünen üzüm tanesi büyüklüğündeki tümörlerle şişmiş gergin göğsünü gösterdi.

Bir doktor nazikçe, "Ne zamandan beri bu şikâyetin var?" diye sordu. Saçları şık bir şekilde örülmüş, geleneksel tarzdaki dökümlü Uganda entarisi giymiş zarif bir kadın olan 48 yaşındaki Namata, utanarak başını çevirip "Yaklaşık bir yıldır" diye mırıldandı. Ama sonradan itiraf ettiğine göre, aslında yaklaşık dört yıldır bu durumdaydı.
Gelişmiş ülkelerde nadir görülen böyle büyük tümörler burada çok yaygın. Utanç duygusu, yoksulluk ve yanlış bilgilenme kıskacındaki Ugandalı kadınlar, göğüs kanserine yakalandıklarında genelde iş işten geçene dek doktora gitmiyor. Ama doktorlar Namata'ya, meme kanserinin henüz başka organlara sıçramadığına dair hâlâ umutlu olduklarını söyledi. Tedaviye hemen başlanırsa ömrü uzayabilir, hatta belki de tamamen iyileşebilirdi. Namata zamanında tedavi edilecek miydi? Afrika'daki kadınlar yetersiz kaynaklar, beceriksizlik ve yolsuzluk nedeniyle çoğu kez tedavide vahim gecikmelerle karşılaşıyor. Namata'nın akıbeti Uganda'daki birçok kadın gibi mi olacak?
Hastalık çok ilerlediği için doktorların elinden, çürüyen dokuları ameliyatla almak, ağrı için morfin, deriyi delip geçen irinli tümörlerin kokusunu gidermek için de antibakteriyel toz vermek dışında bir şey gelmeyecek mi? Gelişmekte olan ülkelerde sıtma ve AIDS gibi daha yaygın hastalıklara karşı yürütülen mücadelenin gölgesinde kalan kanser, uzun süre ihmal edildi. Ama Afrika ülkeleri bulaşıcı hastalıklara karşı ilerleme sağlayınca, kansere yakalanacak kadar uzun yaşayan insanların sayısı arttı ve hastalık ön plana çıktı. Bulaşıcı olmayan hastalıklara (kanser, diyabet, kalp ve akciğer hastalıkları) karşı iki yıl önce küresel bir kampanya başlatan Birleşmiş Milletler, bunların özellikle yoksullara büyük zarar verdiğini belirtti.
Dünyada yılda en az 7.6 milyon kişi kanserden ölüyor. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre bu ölümlerin yüzde 70'i yoksul veya orta gelirli ülkelerde meydana geliyor. Özellikle göğüs kanseri ciddi zararlar veriyor. Dünyada kadınlar arasında en yaygın kanser türü olan göğüs kanserine yılda 1.6 milyon kadın yakalanırken, 450 binden fazla kadın ölüyor. Hayatta kalma oranları ülkeden ülkeye ve hatta aynı ülke içinde bile değişiklik gösteriyor. ABD'de meme kanserine yakalanan kadınların yüzde 20 kadarı ölürken, yoksul ülkelerde bu oran yüzde 60'ı buluyor. Aradaki fark büyük ölçüde, kadınların durumuna, hastalığın belirtileri konusunda bilgili olmalarına ve vaktinde tedavi görme olanağına bağlı. Uganda kısıtlı kaynaklarıyla kanser tedavisinde ilerleme sağlamaya çalışıyor. Kampala'daki Uganda Kanser Enstitüsü'ne bir hastane ve klinik eklendi. Ama gerekli donanım olmadığı için bu tesisler açılamadı. Yılda 200'e yakın kadına meme kanseri tedavisi uygulayan enstitüde çalışan Onkolog Fred Okuku, "Burada göğüs kanseri konusunda içler acısı bir durum var. Göğsünde kitle bulan kadının aklına kanser gelmiyor. Bu konuda bilgileri yok" diyor.
MARY NAMATA'NIN ÖYKÜSÜ
Namata Kampala yakınındaki bir köyde, elektriği ve suyu olmayan, iki kız torunu ve yaşlı kör annesiyle paylaştığı üç odalı bir evde yaşıyor. Tek çocuğu olan kızı, aileye destek olmak için kuaförlük yapıyor. Namata ile kocası uzun zaman önce ayrılmış. Namata dört yıl önce memesinde bir kitle olduğunu fark etmiş. Bir doktor, göğsünün büyük ihtimalle ameliyatla alınması gerekeceğini söylemiş. Afrika'da göğsün ameliyatla alınması, gelişmiş ülkelere göre daha yaygın bir uygulama. Çünkü düzgün bir tümör ameliyatı yapabilecek teknoloji bulunmayabiliyor. Arkadaşları ile akrabaları ameliyat olması halinde kanserin vücuda yayılıp onu öldüreceğini söyleyince, Namata kızının borç parayla aldığı şifalı bitkileri denemeye karar vermiş. Uganda'da şifalı bitkiler mide hastalıkları ve öksürük tedavisinde yaygın biçimde kullanılıyor. Birçok kişi bunları kanser için de deniyor. Şifalı bitkiler dükkânlarda, yol kenarına park etmiş kamyonetlerde ve Kenya'dan gelerek kapı kapı dolaşan Masai kabilesi üyelerince satılıyor. Namata'nın tümörleri büyümeye devam etmiş ve göğsü o kadar ağrımaya başlamış ki, uyuyamaz hale gelmiş. Umutsuz durumdaki ileri evre kanser hastalarına yardım eden bir kurum, Namata'ya morfin vermiş. 17 Temmuz'da ağrıları yüzünden nihayet, Mulago'da haftada bir kez hizmet veren, 100 kadının tedavi için beklediği kliniğe gitmiş. Burada her hafta birçok kadına, evlerine gidip daha sonra tekrar gelmeleri söyleniyor. Muayene için çağrılan birkaç k işi a rasında N amata d a varmış. Bir grup ABD'li konuk doktor Namata'ya, umutlu olduklarını ama tümörleri ameliyatla almadan önce küçültmek için derhal tedaviye başlaması gerektiğini söylemiş. Ugandalı bir asistan cerrah onu hemen hastaneye yatırmayı önermiş. Ama ailesine bakacak birini bulması gerektiğini söyleyen Namata tekrar gelmeye söz vermiş.
İLERLEME YÖNÜNDE İLK ADIMLAR
Afrika'da göğüs kanseri genelde son evre olan 4'üncü evreye girip organlara ve kemiklere yayılarak tedavi edilemez hale gelene dek teşhis edilemiyor. Uluslararası Önleme Araştırmaları Enstitüsü'nün 2012 Dünya Göğüs Kanseri Raporu'na göre, doktorlar hastalığı biraz erken teşhis edince hastanın hayatta kalma şansı yüzde 30 artabiliyor. Okuku'ya göre kanser vakalarını erken evrede teşhis etmek için, sağlık çalışanlarının kırsal bölgelere giderek kadınları eğitmesi ve muayene etmesi şart. Burada erken teşhis için göğüs filmi gerekmeyecek. Uzmanlar doktorlara, kadınların fark ettiği kitleleri ultrasonla incelemeyi ve acil tedaviye ihtiyaç duyanları hemen belirlemeyi öğretecek. Gertrude Nakigudde göğsünde bir kitle bulduğunda 28 yaşındaymış. Nakigudde bu kadar genç yaşta kanser olamayacağını düşünerek yaklaşık bir yıl boyunca doktora gitmemiş. Ama sonradan göğsü alınmış ve kemoterapiye girmiş. Hiç kimse onu saçlarının döküleceği ve kusacağı konusunda uyarmamış. İlaçları, şırıngaları ve eldivenleri kendisi almak zorunda kalmış. Bir keresinde, sıcakta bozulan ilacını mecburen atmış. İlacı soğuk bir yerde saklaması gerektiğini kimse söylememiş. Işın tedavisi önerilmiş, ama cihaz bozulmuş. Nakigudde'nin yaşadıkları onu, diğer hastalarla işbirliği yaparak Uganda Kadın Kanser Hastalarını Destekleme Derneği'ni kurmaya yöneltmiş. Şu anda derneğin 50 üyesi var.
Derneğin gönüllüleri kadınları bilgilendiriyor, kitapçık, sutyen ve göğüs protezi dağıtıyor. En önemlisi, göğüs kanserinin erken tedaviyle iyileştirilebileceğini anlatıyor, utanç duygusunu ve yanlış bilgileri gidermeye çalışıyorlar. Dernekteki birçok kadın, kanserli oldukları için eşleri veya erkek arkadaşlarınca terk edilmiş. Kanser olduklarının duyulması halinde kızlarının koca bulamayacağından korkan pek çok kadın, hasta olduğunu saklıyor. Bazen cadı olarak görülen tek memeli kadınlardan uzak duruluyor. Ayrıca tedavi olmaya çalışanlar için olanaklar kısıtlı. Kanser enstitüsü ameliyat veya ışın tedavisi yapmadığından, kadınlar ülkedeki tek ışın cihazının bulunduğu Mulago Hastanesi'de tedavi olmaya çalışıyor. Nakigudde'nin derneğindeki kadınlar, tedaviyi erteleyen veya yapmayan bu hastanedeki rüşvet kültürünü ifşa etmeye çalışmış. Nakigudde en büyük umutlarının kanser enstitüsünün genişletilmesi olduğunu söylüyor. Enstitüye 2011'de bin 800 başvuru yapılırken, bu sayı 2012'de hızla artarak 2 bin 800'e çıkmış. Ülkedeki 6 onkoloğun tümü enstitüde çalışıyor. Bu doktorların her biri günde 40 hasta muayene ediyor. Bekleme odasındaki kalabalığı azaltmak için polikliniğe bir çadır koyulmuş. Enstitünün müdürü olan Doktor Jackson Orem, "Kendi başarımızın kurbanı olduk" diyor. Orem'e göre asıl ihtiyaç duyulan şey, ücra bölgelerdeki klinikleri de kapsayan ve özel tedavi görmesi gereken hastaları enstitüye yönlendiren sisteme sahip ulusal bir kanser programı. 51 yaşındaki Orem, "Emekliliğimden önce bir sistem kurulduğunu ve kanser hastalarına sosyal güvenlik ağı oluşturulduğunu görmek için dua ediyorum" diyor.
TEDAVİ BAŞLIYOR
Namata bu arada Uganda'dan ayrılan ABD'li doktorları gördükten bir hafta sonra bavulunu hazırlayıp, otobüs ve motosikletle Mulago'ya geri dönmüş. Hastaneye yatırılacağını düşünerek bir bavul, dört litre su alan plastik bir sürahi ve ülkedeki hastanelerde çarşaf ve battaniye verilmediği için yatak takımları getirmiş. Göğsüne baskı yapan yükler yüzünden canı yanıyormuş. Aktivist Nakigudde doktorlarla konuşmuş ve bir cerrah Namata'yı görmeyi kabul etmiş. Namata dernek üyelerinden birini izleyerek kalabalık koridorlardan geçmiş. Ama cerrah göğüs aldırma ameliyatı için bir sonraki Pazartesi gelmesini söylemiş. İlaç tedavisinin ameliyattan sonra başlayacağını belirten doktor, ABD'lilerin tam tersi bir tavsiyede bulunmuş. Namata eşyalarını eve geri götürmüş. Sonraki Pazartesi Mulago Hastanesi'ne yatırılmış. Sürekli ağrı çekerek bir hafta bekledikten sonra muayene olduğu başka bir cerrah, tıpkı ABD'li doktorlar gibi ameliyattan önce tümörleri küçültmek için ilaç almasının daha iyi olacağını söylemiş. Yaşayabileceğinden şüphe etmeye başlamış. Ama hayatta kalmış ve 19 Ağustos'ta kanser enstitüsünde kemoterapi görmeye başlamış. "Bir deri bir kemik kaldım. Bir şey yemek veya içmek istemiyorum" diyen Namata çoğu gece, ne yiyeceği konusunda bilgi almak ve saçlarının tekrar çıkacağını teyit ettirmek için Nakigudde'yi çağırıyor. Enstitüdeki kemoterapi ilaçları yine tükendiği için, ilaçları kendisi almak zorunda. Ama tümörler küçülüyor. Artık morfine ihtiyacı yok. Birkaç ay içinde ameliyat olmayı umuyor ve yaşamak için dua ediyor.
THE NEW YORK TIMES