KAYGILARINIZDAN KURTULABİLİRSİNİZ
Sürekli kaygı yaşayan kişiler ne yapmalı, tedavi şart mı, bu durumdan nasıl kurtulunur?
DOĞRU NEFES ALMA VE KAYGI
-Kaygı ile biyoloji arasında ne gibi bir bağ vardır? Örneğin yanlış nefes alma ile kaygının bir ilişkisinden söz edilebilir mi
Biyolojik araştırmalar beynin kaygı ile ilişkili bölgelerinde nöral iletinin bozulmuş olabileceğini düşündürmektedir. Ancak kaygının kalıtsal ve biyolojik bir temel üzerinde çevresel olumsuzluklarla da ortaya çıktığı düşünülmelidir. Ayrıca en önemlisi nefesin sağlıklı alınıp alınmamasıyla da bağlantılı olduğudur. Nefes darlığı ve nefes alamam hissi, boğulacakmış gibi hissetme, nefes açlığı duyma kaygının belirgin bir işaretidir. Hatalı nefes alma, bazen nefesi tutma örneğin; bir başkasını dikkatle dinlerken ve/ veya heyecan halinde iken nefesin belli bir ritmin dışına taşması, ya da diyafram yerine göğüsten nefes alma stresi ortaya çıkardığı için kaygının da dozu artacaktır.
-Panik kaygıya giden yolun başlangıcı mıdır yoksa kaygı halinin sonucu mudur?
Kaygının giderek artışıyla panik hali kendisini gösterir. Yani son dakika golü gibi bir durumdur, ancak beklenmeyendir. Oysaki stres ya da kaygının artışı birçok hatalı durumun birleşmesiyle birlikte düşünce zincirinin bozulmasıyla da artık panik ortalığı ele geçirmeye başlar. Kişiler bilgiyi doğru almışlarsa bu durumunun kendilerini farklı noktalara doğru sürükleyeceğini bildiklerinden kontrol altına alma teknikleriyle kendilerini sakinleştirebilir ve parazit bir duygudan kurtulabilirler.
-Kişinin kendisiyle ilgili kaygısı ile çevresi, ailesi ile alakalı kaygısı aynı şey midir?
Kaygı her şekilde kaygıdır, kendisine ya da ailesine ya da sosyal çevreye ait olsun nasıl olursa olsun kaygı kaygıdır. Kaygı pek çok nedenden ötürü duyulabilir. Kendinin başarısız olacağı mutlu olamayacağı kaygısı, ailesinden birine bir şey olacağı onu kaybedeceği kaygısı ya da sosyal çevre içinde kabul göremeyeceği kaygısı hepsi insana ait, insanca bir özelliktir. Eğer bu düşünce kontrol altına alınamazsa her alanda kendisini gösterebilir.
-Özellikle annelerin çocuklarına söyledikleri, "Ben sana güveniyorum ama çevre bozuk" sözlerini hep duyarız. Bunu nasıl yorumlarsınız?
Annelerin kaygısıdır bu durum. Çocuğun yaşıyla orantılı olarak annenin de kaygısı artış gösterir. Hele bir de etrafta yaşanmış kötü bir durum varsa ebeveyn hemen o durumun çocuğunun başına geleceği kaygısını duymaya başlar. Çocuk ergenleşme dönemine girince çevreye açılımı artar ve arkadaşlarına ya da çeşitli yerlere gitme isteği vardır. Genelde bu cümle bu koşullarda söylenir. Gerçeklik payı olduğu gibi, kimi zaman da abartılmış bir duygu haline de getirilebilir. Kimi ebeveynler kendi kaygılarını çocuklarına da yansıtmaktadırlar. Evde otururken evin odaların kapıların kilitlenmesi haline de varabilir bu durumlar. Burada bakılması gereken her zaman için söylenen sözlerin altında yatan duygulardır. Bu duygunun haklılığı ve haksızlığına eşit oranda bakılmalıdır.
ÇOCUKLUKTAN ERİŞKİNLİĞE KAYGI
-Çocukluk yılları ile yetişkinlikte yaşanan kaygıların nasıl bir bağlantısı vardır?
Bazen çocuklukta yaşanan kaygılar yetişkinliğe taşınabilir. Kimi zaman aynı şekilde kimi zaman şekil değiştirerek… Çocukluk döneminde derslerden zayıf alınması, sözlüde yaşanan başarısızlıklar yetişkinlikte işe girme aşamasındaki mülakatlarda duyulan kaygı ile bağlantılı olabilir. Kimi zamanda yaşanan başarılar da kaygı yaratabilir. Hep daha yukarılara doğru çıkmak isteyen bir çocuk yetişkinlikte sürekli yükselme durumunu sağlayamazsa kendini kötü hissedebilir. Aslında yaşanan başarılar son derece mükemmel olabilir ama kişinin kendisine yetmediği için yaşadığı başarıları görmezden gelebilir ve kendisini anlamsız bir kaygı durumuna sokabilir. Çocukluk döenmlerinde ebeveynden birinin kaygısını da çocuk sahiplenebilir ve yetişkinliğe taşıyabilir. Annesi nasıl kendisi için vaktinde gelmediği zaman endişeleniyorsa kendisi de aileden birileri geç gelince kaygılanabilir.
-Kaygı aynı zamanda bir özgüven eksikliği sorunu olarak algılanabilir mi?
Özgüveni düşük bir insan daha çok kendisine güveni tam sağlayamadığından kaygısını kontrol etmekte zorluk çekebilir, stresin daha fazla artışına sebep olabilir diyebiliriz.
-Terk edilme, yalnız kalma, iflas etme, şeref ve haysiyetini kaybetme gibi kaygılar var kimi insanlarda da. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Başarısızlık hissi, yalnızlık duygusu ve emekliliğinde yaşanacak sağlıksız durumlar insanları doğal olarak mutsuz eden durumlardır. Şeref ve haysiyet, ahlaki bakış açıları ise tüm toplumlarda olduğu gibi Türk toplumunda da son derece önemlidir. Özde huzursuzluk yaşamayı istememe durumu vardır. Yaş ilerledikçe insanlar bu durumlara çok daha fazla önem vermektedir. Gençlikte bazen göz ardı edilebilmektedir ki düşünceler, duygular ve istekler ile beklentiler farklı olduğu için. Yaşın artışı daha farklı değerlerin ortaya çıkışına sebep olur ve bunlar aslında çok daha kalıcı değerlerdir. Bazen insan gençken bu değerleri görmezden gelip önemsemeyebilir. Ancak yaş ile birlikte asıl önemli değerlerin daha farklı olduğunu hissetmeye başlar ve bunların kaybı özellikle belirli yaştan sonra kişinin kendisini çok daha kötü hissetmesine sebep olur.
'YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR' KAYGISI
-Yaşlılarda kaygı artışı da gözleniyor? Bunun nedeni ne olabilir?
Yaşın ilerlemesiyle birlikte eski dönemlerdeki gibi aynı güçlülük ve beden sağlığı yerinde olamamaktadır. Ayrıca yaşa bağlı unutkanlıklar ve yavaş yavaş kendi yaş dönemlerine ait kişilerin vefat etmesiyle de yolun sonuna yaklaşıldığı hissi duyulmaya başlanır. Kişinin kendini işe yaramaz hissetmesi, kendisine ihtiyaç duyulmadığı fikri de en çok yaralayan durumlardandır. Tüm bunların bileşkesi altında yaşlı kişi kendisini çaresiz hisseder ve olumsuz duygu ve düşüncelerinde artış olmaya başlar. Emeklilik ile birlikte gelen sanki hiçbir işi yokmuş ve yapamazmış hissi ile kendini eve kapatabilir. Eğer kişi evde de yapacak işler bulursa ve arkadaşlarıyla dostlarıyla görüşmeye devam edip faaliyetlerini devam ettirirse bu kaygı hali kalmayacaktır. Özellikle artık yılların verdiği tecrübe haliyle birlikte aslında daha çok anlamlı ve dolu dolu işler yapabilir.
- 'Ne olacak bu memleketin hali' şeklinde başlayan sözler vardır. Bu öğrenilmiş çaresizlik mi yoksa kaygının toplumsal şekli midir?
Her ikisidir diyebiliriz, ayrıca kendisini kişi bir yere ait hissettiği zaman ve ait olduğu yer için hiçbir şey yapamadığı zaman daha çok kaygı da duyabilir. Elbette ki bu düşüncelerin paylaşılmasıyla bu durum daha yoğunlaşan bir kaygı halini alır ve bazen içinden çıkılamaz hale gelebilir. Ancak yine de çözümsüzlük ile çözüm yan yana da olabilir. Önemli olan çaresiz hissedip o çaresizliğin içinde kalmamak, sorun odaklı değil, çözüm odaklı düşünmektir.
-AB kaygıları da son 50 yılın önemli kaygılarından olsa gerek. Kimileri bizi almazlar kaygısı ile yaşarken kimileri de AB'ye girmemiz halinde panik halindeler. Bu ne tür bir kaygıdır?
Sahip olunan bazı durumların kaybedileceği, değişeceği kaygısıdır. Kişinin bakış açısıyla da bağlantılıdır. Önemli olan tüm seçeneklerin tarafsız bir şekilde gözden geçirilip uygulamaya değer olup olmadığı konusunda doğru bir söz birliğine varabilmektir. Yaptırımlar ya da zorlamalar da kişilerin kaygılarını arttırır, kontrol edilmeyen bir durumun ortaya çıkması, yıllardır süregelen bir durumun değişeceği fikri pek çok kişi için kaygı vericidir. İçerde olmak ya da dışarıda kalmak kişinin bakış açısına göre farklı duyguların ortaya çıkışına da sebebiyet verebilir. Ortak fikir birliğine varıldığı zaman kaygı ortadan kalkar diye düşünülse de bu sefer de acaba doğru bir karar mı oldu? Neler getirecek düşüncesi de kaygının yeniden başlamasına sebebiyet verebilir.
-'Biz adam olmayız' ne demek peki?
Bazı olayları tekrar tekrar yaşarız ama hiç ders almayız anlamına gelmektedir. Geçmişteki tecrübeler şekillendir insanın yaşamını, ancak bu tecrübelerden ders alınmadığı takdirde tekrar tekrar hatalar yapılabilir. Hata yapıldıkça ve diğer kişilerden tepki alındıkça stres de artar ve "yine aynı duruma düştük düşüncesi" insanı keyifsizliğe doğru iter.
TEMBELLİK VE KAYGI
-Acaba kaygının temelinde bir miktar tembellik de olabilir mi? Ne dersiniz?
Tembellik erteleme duygusu neticesinde gözlenen bir durumdur. Erteleme bazen hiçbir şey düşünmeden daha sonra halletme ile ilgilidir. ya da altta gizlenen depresif bir duygunun bir getirisi de olabilir. Kaygıda da kişilerde bir erteleme söz konusu olabilir. Sevdiği bir kişi ile bir yemeğe gitmek kaygı uyandırabilir. Sevdiğine bir teklif ya sonrası iyi olmazsa kaygısını açığa çıkartabileceğinden, ya da alınan bir işi en iyi yapabilmek için sürekli kaygı nedeniyle daha çok detaylarla boğuşurken bütüne gidememekte kaygıyı arttırdığından bazen bu durumlar çok fazla ertelenebilir. Dışarıdan bakıldığında bu tarz kişiler geçiştiren ve erteleyen bazen de umursaman ya da tembel gibi görünebilirler. Oysaki temelde kaygı hali de olabilir. Ancak gerçek tembeller de vardır ki unlar son anda işleri yapan kişilerdir, çocukluk döneminden beri böyledirler, bıçak kemiğe dayanınca işi yaparlar ya da hiç yapmazlar başkalarına yaptırmayı tercih de edebilirler.
-Kaygı kaygıyı artırır pekiştirir mi paylaşılması halinde, yoksa azaltır mı?
Karşıdaki kaygının paylaşıldığı kişiye bağlıdır kaygının artışı ya da azalışı. Eğer paylaşılan kişi destekleyici, olumlu özellikleri olan pozitif bakan, çözüm odaklı düşünen bir kişi ise kaygı azalır. Ancak karşıdaki paylaşılan kişi karamsar, evhamlı, sürekli olumsuzluklardan bahseden, kötü bir konu ortaya çıktığında daha da kötü yaşanan bir şeyleri anlatan, bire bin katan, sadece sorun odaklı bakan ve gören bir kişi ise bu durum artar.
-Kaygı ile kuşku arasında bir akrabalık ilişkisi var mıdır sizce?
Kaygılı kişiler evhamlı dediğimiz kişilerdendir. Evham da bir kuşku durumudur. Dolayısıyla her ikisi de çok yakın akrabalardır diyebiliriz. Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan misalindeki gibi birbirini etkiler ve tetiklerler. Kuşkunun daha fazla çoğalması kişinin stresinin de daha fazla artmasını sağlayacağından ortaya olumsuzluklardan oluşmuş bir durum çıkar ve bunun girdabına giren kendisini çok daha kötü hissedebilir.
KAYGIYI TETİKLEYEN KİŞİLİKLER
-Kaygı ile kişilik yapısı arasında bir bağ kurulabilir mi?
Bazı kişilik özellikleri kaygıya meyilli hale gelinmesine sebep olabilir. Zayıf kişilikler, bağımlı kişilikler bu duruma daha fazla maruz kalan kişilerdir. Kişiler kaygılarını nasıl çözümleyebileceklerini bilememenin tedirginliğini bu özelliklere sahiplerse daha fazla yaşayabilirler. Bazı kişiliklerde insanları kaygıya sokabilir. Özellikle antisosyal kişiliğe ( çevreye zarar veren ve bu zarardan pişman olmayan) sahip kişiler ile birlikte olanlar, narsistik (kendini beğenmişler), border-line (sınır kişilik, tutarsız kişiler)kişiliğe sahip kişiler ile yaşayanlar ya da çevrelerinde bu kişiler olanlar daha çok kendileri kaygı içine düşerler.
-Kimi batıl davranışlar kaygı halinin tavan yapmasından kaynaklanıyor olabilir mi?
Bu şekilde toplumsal ve kültürel bir zeminde bulmuş olur. Batıl inançların kökeninde aslında yaşanmış olaylar vardır. Bunların nedenlerini bilmek batıl bir davranışı düşünmemizi sağlar. Mesela pek çok kişi 13 rakamının uğursuzluğundan söz eder ama 13 rakamı aslında Hırıstiyanlar için son derece önemlidir. Hz İsa'nın 12 havarisi vardı ve bunlardan biri kendisine ihanet etmişti. Hz İsa ile birlikte 13 oldukları için 13 ün uğursuzluğu bu nedenden ötürü ortaya çıkmıştır. Aslında Müslüman ya da Musevi ya da farklı dinlere sahip veya ateist bir kişi için bir anlam ifade etmemekle birlikte yine de bilinmezlikler ve hatalı bilgiler batıl inançlara daha fazla önem vermemizi sağlamaktadırlar. Gerçi bazı kişiler tarafından bu bilgi bilinse de nemelazım düşüncesi nedeniyle kaçınmalara sebebiyet vermektedir. Kaygının bu bağlamda tavan yapması zeminde kaygılı bir kişiliği varsa ya da takıntıları varsa kişinin kaygısının daha çok artışına sebep olabilir.
KAYGI TEDAVİSİNDE İLAÇ VE PSİKOTERAPİ
-Kaygıdan kurtulmanın reçetesi var mıdır?
Kaygının asıl nedeninin bulunması için cesaretli olmak gerekmektedir. Bazı kişiler daha fazla kaygı doğuracak diye bu konuda konuşmaktan kaçınıp kendi içinde yaşamaya devam ederler. Dolayısıyla öncelikle bu konunun konuşulması için profesyonel bir yardım almayı düşünmek iyi olacaktır. İlk adım stresi kontrol edebilmeyi başarmaktır. Bunun için doğru nefes alma teknikleri, rahatlama egzersizleri, bedeni kontrol edebilmek için yapılacak egzersizler, kaygı nedeniyle dağılan dikkati toplamayı öğrenmek oldukça önemlidir. Stresi kontrol eden bir kişi kaygının artışına da dur diyebilir, ancak en önemlisi neden kaygı bu noktalara kadar gelmiştir ona bakabilmek ve ana kaynağı görebilmek çok önemlidir. Bazen kaynak aslında hemen kişinin çok yakınında da olabilir. Bu nedenle düşünceyi durdurabilmek ve düşüncenin bozulmasını sağlayan etkileri en aza indirmek gereklidir. Kaygı artık boğucu bir hale geldiyse ilaç tedavisi gerekmektedir. Biyolojik bir bozulma düzenlendiğinde işler daha kolaylaşır. Ancak sadece ilaç tedavisi değil, ilaç ve psikoterapi çok daha faydalı olacaktır. Yapılması gereken sadece semptomun ortadan kalkması değildir. Yeniden tekrarlamaması için en önemlisi bunu kontrol etmeyi başarmayı öğrenmektir ki, yeniden ihtiyaç halinde ilaç kullanılmak zorunda kalınmasın.
-Kaygılı kişilerin mutlaka uzak durması gerekenler şeklinde bir liste yapmak mümkün müdür son olarak?
Kaygıyı uyandıracak durumun tespit edilmesiyle o durumu aratan ortamın doğru şekillendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle ısrarla kaygı yaratan durumun içine girmemek gerekir. Ancak kontrol etmeyi öğrenince bu durumun üzerine gidilebilir ve kişinin kaygısı ezilebilir, yok edilebilir. Bir diğer önemli durum kesinlikle göğüsten nefes alınmamalıdır, diyafram nefesi daima kullanılmalıdır. Ayrıca olumsuz ve evhamlı kişilerden kaygıyı kontrol etmeyi öğrenene kadar uzak durulmalıdır. Yoğun düşünceler, durdurulamayan düşüncelerden mutlaka uzaklaşmak için dikkati bir başka yöne yönlendirmeyi öğrenmek gerekmektedir. Özellikle de durdurulamayan düşüncelerden kaçınmak için teknikler öğrenmelidirler. Çözüm odaklı düşünme şekillerini öğrenmek gerekir. Bu nedenle sorun odaklı düşünmekten kaçınılmalıdır. Bazı kişiler de bir diğerini özellikle sorunun içine çekerler ki kendileri o sorunla yalnız kalmasınlar diye. Bu noktada uyanık olmak ve ne olursa olsun mantıklı düşünme içinde kalmayı sağlamak gerekmektedir. Yani aşırı duygusal bir bakış açısından mutlaka uzak kalınması gerekmektedir.
KAYNAK: www.hurriyet.com.tr
Paylaş