Örselenmiş Kadın Sendromu
Melek İpek, Antalya'da yaşıyordu. İki kızı vardı. 12 yıllık eşinden evlendiği günden beri hem fiziksel hem de psikolojik şiddet görüyordu. Her kadın gibi tek bir istediği vardı; dayak yemediği, ele güne muhtaç olmadığı, çocuklarını sağlıkla yetiştireceği mutlu bir yuva... Ancak eşi Ramazan İpek ona yuva olmaktan çok cehennem gibi bir hayat yaşatıyordu.
7 Ocak 2021 gecesi eşiyle aralarında boşanmak istemesi nedeniyle tartışma çıktı. Tartışma sonrası Ramazan İpek, eşine kelepçe takarak çıplak şekilde saatlerce dövdü. İşkence ve dayaktan gözleri şişen ve morluk oluşan Melek İpek halsiz kalırken, eşi Ramazan İpek kendisini ve iki çocuğunu öldüreceğini belirterek sabaha karşı evden ayrıldı.
Birkaç saat sonra eve dönen Ramazan İpek, karşısında elleri kelepçeli halde av tüfeğiyle bekleyen Melek İpek'i buldu. İkili arasında çıkan arbede sırasında Melek İpek, tüfekle eşini vurup öldürdü, ardından 112 Acil Çağrı Merkezi'ni arayarak durumu bildirdi. İhbar üzerine adrese gelen sağlık ekipleri, Melek İpek'i çıplak vaziyette elleri kelepçeli buldu.
Kelepçeleri açılan Melek İpek'e ambulansta müdahale edildi. Gözaltına alınan Melek İpek, çıkarıldığı sulh ceza hâkimliği tarafından tutuklandı.
Şu satırları okurken tüyleri ürpermeyen var mı? Oysa Melek İpek eşinin ailesine durumu bildirmiş ancak hiç yardım görmemişti. Yıllardır çocuklarının gözleri önünde uğradığı şiddete çevresi de kör ve sağır kalmıştı.
Melek İpek'in avukatları Örselenmiş Kadın Sendromu raporu alınması için mahkemeye başvurdu. İşte bu olaydan sonra gündeme de bu Örselenmiş Kadın Sendromu kavramı geldi. Çoğumuz adını ilk kez duyuyor ve sendromun hukuksal ve psikolojik taraflarını öğrenmek istiyorduk.
İşte biz de bu haberde avukat Arzu Akalın ve psikolog Prof. Dr. Gökben Hızlı Sayar ile Örselenmiş Kadın Sendromunu konuştuk.
MELEK İPEK HİÇ CEZA ALMAYABİLİR
- Bir avukat olarak müvekkilinizin Örselenmiş Kadın Sendromu yaşadığını nasıl anlıyorsunuz? Fiziksel ve psikolojik raporlar alınması mı gerekiyor?
- Bir müvekkilimiz böyle bir durumla karşı karşıya kalmış ise, bizimkisi esasen bir kişisel tahminle başlar. Zira kişinin, bir kadının böyle bir psikolojik hal içinde olduğunu biz avukat olarak ancak kuvvetli bir tahminle söyleyebiliriz. Ama bizim yapacağımız tahmin, tespit sadece bir kuvvetli varsayım olabilir. Önemli olan açılan bir ceza davasında bir kimse örneğin eşini öldürdü ise ve bu filli işlerken iradesini geçici bir nedenle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini önemli derecede azaltmış mıdır buna dair bir değerlendirme yapılır. Davayı gören hâkimin de tek başına karar verebileceği bir husus değildir bu. Zira avukat, hâkim, savcı hukuki değerlendirmeler yapabilir ama örneğin kişinin psikolojik durumunu tahlil edecek olan bu alanda eğitim almış, insan psikolojisi konusunda uzmanlığı olan bilirkişiler, adli tıp kurumu gibi resmi kurumlardır.
- Böyle bir rapor sonrası, bu durum mahkemede ne tür bir sonuç sağlıyor? Cezada hafifleme gibi bir etkisi mi oluyor?
- Bizim şu an yürürlükte olan 5237 sayılı Ceza Kanunu bu konuda 34'üncü maddede bir düzenleme getirmiş bulunmaktadır. Buna göre, bir kimse işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamıyor durumda ise ya da davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli ölçüde azalmışsa, bu kişiye işlediği fiilden dolayı ceza verilmez.
- Örselenmiş Kadın Sendromu ülkemizde daha önce başka vakalarda da mahkemede kullanıldı mı?
- Bildiğim kadarı ile bu şekilde bir karar Türk Hukukunda verilmiş değil. Ama yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu mahkemelerin bu yönde kararlar vermesine imkân tanıyor durumdadır. Burada farkındalık konusunun arttırılmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Şunu da ifade etmek gerekir ki, konuyu sadece Örselenmiş Kadın Sendromu üzerinden değerlendirmemek gerekir. Bazı hastalıklar da kişinin bir fiili işlerken işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğini ya da bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğini zayıflatabilir. Örneğin diyabet hastalığı, gebelik sonrası lohusalık döneminde ortaya çıkan psikozlar gibi.
- Bir avukat olarak Melek İpek'in içinde bulunduğu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
- Başlı başına çok üzücü bir durum. Melek İpek ceza almasa dahi, bundan sonraki yaşamına kaldığı yerden devam etmesi, çocuklarına annelik yapması hiç de kolay değil. Bu olayda basından okuduğum kadarı ile savcılık düzenlediği iddianamede "haksız tahrikten" bahsetmiştir. Yani Melek İpek'in öldürme fiilini karşı karşıya kaldığı ağır tahrikin etkisi altında işlediği üzerine yapılan bir değerlendirme var. Şayet mahkeme yapacağı yargılama sonunda Melek İpek'in tahrik altında bu fiili işlediği sonucuna varsa, Melek İpek ceza alacak ama cezasından indirim yapılmış olacaktır.
Yok eğer, mahkeme Melek İpek'in öldürme fiilini işlerken 12 yıllık evliliği içinde yıllarca süren ağır dayak, başkaca her tür şiddet, öldürülme tehditlerinin, çocuklarına zarar verilmesi korkusunun sonucunda artık psikolojik olarak örselenmiş bir ruh hali içine girdiği ve öldürme fiilini işlerken de bu etki altında yaptığı fiilin eylem ve sonuçlarını algılamadan işlediği -iradesi zarar gördüğü için- sonucuna varılırsa hiç ceza almıyor olacaktır.
Elbette bu konuda nasıl bir sonuç çıkacağı, olaya şahit olan çocuklarının, varsa olayı duyan komşuların yapacağı tanıklıklar ama her şeyden önemlisi de, Melek İpek'in öldürme fiilini işlediği sıradaki ruh hali konusunda bir rapor düzenleyecek olan bilirkişilerin raporları üzerinden bir sonuca varıyor olacaktır.
Diliyorum ki, yargılama sırasında Melek İpek için en adil karar çok kısa sürede verilir.
ŞİDDET HAYATININ KALICI BİR PARÇASI HALİNE GELİYOR
Ülkemizin en büyük sorunlarından biri aile içinde kadına uygulanan şiddettir. Son dönemde şiddete uğramış kadınların avukatları, bu bağlamda Örselenmiş Kadın Sendromu savunması yapabilmektedir. Örselenmiş Kadın Sendromu, kocasından veya duygusal ilişki yaşadığı partnerinden devamlı fiziksel, duygusal ve cinsel şiddet gören kadınların psikolojik durumlarını niteleyen bir kavramdır.
Ceza hukukundaysa, partnerinden devamlı şiddet gören kadının, partnerini öldürmesi halini ifade etmektedir. Tüm dünyada zaman zaman mahkemeler partnerlerinin uyguladığı örseleyici ve hayati risk içeren şiddet dolayısıyla onu öldüren kadınlar için, Örselenmiş Kadın Sendromunu ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan bir neden olarak kabul etmiştir. Bu sendromu yaşayan kadınlar, sendrom nedeniyle çaresiz oldukları ve şiddetten partnerlerini öldürmek dışında kendilerini koruyamayacaklarını algısını taşımaktadırlar.
Meşru müdafaa, haksız tahrik, isnat yeteneğini kaldıran veya ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilebilir. Hukuk, partnerlerini maruz kaldıkları örseleyici ve hayati risk içeren şiddet dolayısıyla öldüren kadınlara bakarken şu soruyu sorar: Şiddet gören kadın saldırgandan kaçabilir miydi? Kadın, saldırganı öldürmek dışında kendisini savunabilir miydi?
Sistematik ve kronik şiddet yaşanan ilişkilerde sıklıkla bazı döngüsel evreler görülür. İlk evre, gerginlik evresidir. Kişi sözel şiddete, kaba davranışlara ve tartaklama gibi görece hafif fiziksel şiddete maruz kalır. Peşinden şiddet evresi gelir. Bu evrede ağır fiziksel veya cinsel şiddet yaşanır. Sonrasında ise failin özür ve pişmanlık ifade ettiği durağan ve kısa bir evre gelir. Sonrasında başa dönülür ve şiddet tekrar başlar. Ne yazık ki bu döngüde şiddet her tekrarda giderek artar.
ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK VAR
Öyle bir hale gelir ki şiddet kadının hayatının kalıcı bir parçasıdır. Kadın saldırganının kendisine şiddet uygulayıp uygulamayacağını değil, şiddeti ne zaman ve nasıl göreceğini düşünür. Çoğu olguda örselenmiş kadınlar şiddet karşısında ailelerini, arkadaşlarını, güvenlik güçlerini haberdar ederler ve bir çözüm ararlar. Örselenmiş kadın olgularına baktığımızda çoğunun, toplumsal kabuller yüzünden ailelerinden yeterli desteği görmedikleri, devlet güçlerinin yeterli koruma sağlamadığı gözlemlenebilmektedir. İlişkiyi sonlandırsa dahi saldırganın takipleri ve şiddeti devam edebilmektedir.
Kadın, yaşadığı sıkıntı çözülemediğinde ve kurtulmak için attığı her adım daha ağır şiddetle sonuçlandığında çaresiz hisseder. "Ne yaparsam yapayım bu durumdan kurtulamam" hissine "öğrenilmiş çaresizlik" adını veriyoruz. Süregiden bu şiddet döngüsü kişiyi zamanla öğrenilmiş çaresizlik ve depresyon içine düşürür. Kadının şiddetten kurtulmak, ilişkiyi bitirmek için gerekli adımları atamamasını açıklayan da bu öğrenilmiş çaresizlik ve depresyondur.
Örselenmiş Kadın Sendromu, ceza hukukunda sıklıkla yaşanan travmaya ve depresyona bağlı muhakemenin bozulduğu bir akıl hastalığı ya da meşru savunma gibi kusurluluğu azaltan bir neden olarak ele alınır. Gerçekten de ağır bir şekilde şiddet gören ve bu sendromu yaşayan, şiddetten başka türlü kaçınma imkânı bulamamış ya da bu ruhsal bozukluğu nedeniyle başka bir imkânının olmadığına inanan faile kusur isnadında bulunulması hem adil değildir hem de kamu vicdanını derinden yaralar.
SABAH
Paylaş