PSİKOLOJİK SAVAŞ VE EKONOMİ
"Psikolojik Savaş" adlı kitabında Nevzat Tarhan şöyle bir örnekten hareketle "modern psikolojik savaş taktikleri"ni anlatır: "Her gün aynı yoldan geçen bir fili düşünün. Fil avcıları yola tuzak kurarak onu çukura düşürürler. Siyah elbise ile gelip iyice döverler.
Bir iki gün sonra bu sefer beyaz elbise giyip onu kurtarırlar. Fil, artık onları kurtarıcı olarak görür." Tarhan
İç ve dış çok sayıda olayı bu örnek üzerinden anlamlandırabiliriz. Özellikle liberal akademisyen ve aydınlar tarafından neredeyse tümüyle "teknik bir mesele" olarak sunulan ekonominin dahi -belki de en çok ekonominin- psikolojik ve politik savaşlarda basit bir enstrüman olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Ekonomi hiç de iddia edildiği gibi değerden, ideolojilerden ve politikalardan bağımsız, salt teknik bir mesele değildir. Özal döneminden kalma bir hurafe olarak bu literatürümüze yerleşti/yerleştirildi; böylelikle aslında "ideoloji" gizlenmiş oldu.
Tabiatıyla ekonomi çok güçlü, etkili bir silahtır, ama bu herkes için geçerli değildir. Gerçek insani ve ruhsal özgürlüğünü önemseyen insanlar ve söz konusu insanlardan oluşan toplumlar için ekonomi "basit bir enstrüman"dır. Elbette bütün zevklerini bu dünya hayatında tüketme düşüncesinde ve amacında olanlar için maddi değer, refah, servet, güç, iktidar ve başarı "her şey"dir. İnsan bütün zevklerini tüketmiş olarak ahirete gitmemeli. Ona orada melekler "Zaten sen dünyada bütün zevkleri tükettin, buraya bir şey bırakmadın." der. Refah arzusuna hangi derecede meşruiyet bulunursa bulunsun, öbür tarafa bir şeyleri bırakmak, mutlu yaşamanın gereklerinden biridir. Yani asli ve hakiki hedef "refah" değil, "felah" olmalıdır.
Uluslararası büyük sistem, refahı vadeden bütün her şeyin dizginlerinin elinde olduğunu her fırsatta bize hissettirmektedir. Pekiyi, sahiden bu değerler çok mu önemli? Hakikatte hayır, liaynihi, yani zatı itibarıyla bakıldığında refah sağlayıcı nesnelerin ve zenginliğin kendisi o kadar da önemli değildir. Dinler ve neredeyse bütün kadim büyük gelenekler insanın dünya nimetlerine, servet istifçiliğine, aşırı refah düşkünlüğüne hiç de iyi gözle bakmamışlardır. Dinler ve kadim geleneklerin tarih oyunca yanılıp, sadece bugünkü modern dünyanın isabet ettiği düşünülüyorsa, buna bir diyecek yok tabii. Buna inananlar, bu boş inançlarıyla mutlu bir şekilde yaşamaya devam etsinler.
Modern Batı uygarlığını küre ölçeğinde güçlü kılan, tek önemli faktör, insanın nefsinin istek ve tutkularına (heva) hitap etmesi, insanı bütün melekeleriyle bu dünyaya bağlı ve bağımlı hale getirmesidir. Bu sistemin gücü ve dinamizmi aynı zamanda temel zaafıdır da. Varlık aleminde Allah
Bu aslında ruhsal bir özgürleşme edimidir. Ruhsal bakımdan özgürleşmenin insana bir getirisi var; böylelikle kendinizi çok yormaz, gereğinden fazla çalışmak zorunda kalmazsınız, başka güzel işlere zaman ayırırsınız. En önemlisi harama tevessül etmezsiniz. Bugün gerçek kahramanlar, çoluk çocuğuna helal lokma yedirebilenlerdir. Fakat sadece bu da değil, sizi ekonominin enstrümanlarıyla köleleştirmek isteyen güçlere karşı maddi maliyeti sıfır olan bir direnç gösterme başarısını da sağlamış olursunuz. Diyeceksiniz ki, bu "bir lokma bir hırka" felsefesi mi? Hayır! Varoluşun, özgürleşmenin ve direncin bambaşka bir yolu ve yöntemidir. Buna "Peygamber Sünneti" diyebiliriz.
ALİ BULAÇ
KAYNAK: //www.zaman.com.tr/
Paylaş