Şiddetin anatomisini biliyor musunuz?

Toplumda her geçen gün artan şiddetin yansımaları insanlara ve hayvanlara çektirilen eziyetlerle de vicdanları sızlatıyor.

Sokak köpeklerini ezen, kedilere, atlara işkence eden insanların psikolojisinin izini sürdük...

Bir sokak köpeğini bilerek ezen, küçük bir kediyi koli bandıyla bağlayarak işkence yapan, kendi yükünü taşıyan atını arabanın arkasına bağlayarak sürükleyen... Hayvanlara yönelik son zamanlarda artan şiddet eylemlerinin failleri akıllara “Bir insan bunu nasıl yapar?” sorusunu getiriyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki hayvanlara şiddet uygulamak sağlıklı bireyin sergileyeceği bir davranış değil ve arkasında ciddi psikolojik rahatsızlıklar yatıyor. Yapılan bazı bilimsel araştırmalar da, “Hayvana eziyet-insana eziyet” ilişkisi ile toplumsal şiddetin giderek tırmanmasının tesadüf olmadığını ortaya koyuyor.

Üsküdar Üniversitesi Psikiyatrist Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel, cinayet işlemek ile canlılara kötü muamele yapmak arasında ortak noktalar bulunduğunu; bu tür eylemlerde bulunan bireyin kişilik bozukluğu olduğunu söylüyor. Evrensel, insan ya da hayvan olsun bir canlıya zarar vermekten rahatsızlık duymayanların anti sosyal (toplum karşıtı) bir insan profiline sahip olduğunu vurguluyor.

‘ACIMA DUYGUSU YOK’

Herhangi bir canlıya zarar veren kişilerde “empati yapamamak” gibi ortak mekanizmanın işlediğinin altını çizen Evrensel, sorunlu kişiliklerin psikolojisini ise şöyle tarif ediyor:

“Saldırgan kişi eylemi sırasında karşısındaki canlının acı çektiğinin farkına varamaz. Şiddete yatkın bireyler Merhamet duygusundan yoksundur ve denetlemeyen bir öfkeye sahiptir. Kendi içinde haklı bir üstünlük duygusuyla hareket eden bu insanlar çektirdikleri eziyetten sonra pişmanlık duymazlar. İşledikleri suçtan dolayı sorgulandıklarında mutlaka kendilerini haklı gösterecek bir savunma yaparlar.  Örneğin aracıyla yolda giderken karşısına çıkan bir köpeği ezen kişiye göre o yol kendisine aittir ve köpeğin o yolda olmaması gerekir. Benmerkezciliği o denli ön plandadır ki diğerlerinin de varlığı ve haklara sahip olduğu bilincinden yoksundur.”

Peki toplumda iç içe yaşadığımız, belki de komşumuz ya da akrabamız olan bu insanlardaki kişilik bozukluğunun tedavi edilmesi mümkün mü? “Antisosyal kişilik” bozukluğunun tedavisinin olmadığını, ancak kişilerin rehabilite edilebileceğini belirten Evrensel, “İlaç tedavileri öfke ve dürtüselliği azaltabilir, terapilerle farkındalık yaratılabilinir” diyor.

‘AİLE EN ÖNEMLİ FAKTÖR’

Yapılan araştırmalardan çıkan sonuçlara göre de şiddetin engellenmesinde en önemli faktör aile. İnsanların diğer canlılara tahammülsüzlüğünün en önemli nedeninin aile içi şiddet olduğunu ortaya koyan araştırmalara göre, ailede şiddete tanık olan ya da şiddete maruz kalanların şiddet uygulama olasılıkları, şiddet görmeyenlere göre 8 kat daha fazla. Bu nedenle şiddetin önüne geçmede çocuğun rol model olarak aldığı ebeveynlerinin davranışları, çocuklarına başka canlıların yaşam hakkına saygı duymasını öğretmesi en önemli etken.

 

SAHİBİ OLMAYAN HAYVANI YASA DA SAHİPSİZ BIRAKIYOR

İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkanı Avukat Yasemin Babayiğit Sürücü de, hayvanlara yönelik şiddetin önlenmesinde yasaların yetersizliğine dikkati çekti. Babayiğit, hayvan haklarını koruması gereken 5199 Sayılı Yasa’nın en büyük eksikliğinin “sahipli” ve “sahipsiz” hayvanlar arasındaki ayırım olduğunu vurgulayarak “Sahipli bir hayvana yönelik şiddet Türk Ceza Kanunu maddeleri gereğince hem ‘suç’ hem de Hayvanları Koruma Kanunu çerçevesinde ‘kabahat’ olarak değerlendirilirken ‘sahipsiz’ hayvanlara karşı gerçekleştirilen eylemler sadece Hayvan Hakları Kanunu çerçevesinde ‘kabahat’ olarak değerlendirilmektedir. Bu kabul edilemez bir düzenlemedir” diyor.

‘CEZALARIN DÜŞÜKLÜĞÜ VİCDANLARI SIZLATIYOR’

“Bana Göz Kulak Ol Duyarlı Yaşam Derneği” kurucu başkanlığını yürüten oyuncu Özge Özder de, hayvanlara yapılan işkencenin önlenmesine yönelik Milliyet’le şu görüşleri paylaştı:

“Şiddetin en zayıf halkaları olan hayvanlar gündelik yaşamda tam bir cehennem yaşıyor. Bunun önüne geçmekte topluma önemli görevler düşüyor. Hayvana karşı şiddet uygulayanlara verilen cezalar komik düzeyde. İnsanlar bu tip sapkın bireyleri kendileri linç etmek ya da kendi eliyle cezalandırmak istiyorlar ne yazık ki.. Çünkü devletin verdiği cezalar vicdanları tatmin etmiyor. Bir hayvana alenen zevk için canilik yapan birinin ‘Parasını bastırır yine yaparım’ diye alaycı konuşacak kadar sapkınlıklar var. Bizler hayvana şiddet ve tecavüz vakalarına hapis cezası istemekteyiz. Bu tip vakalar daha başından çok sert biçimde ceza bulmalı. Devlet vicdan sahibi hayvan severleri kendi eliyle suça itmemeli.”

ŞİDDET KURBANLARI ŞİDDET FAİLLERİ HALİNE GELEBİLİYOR

İnsan davranışlarını anlamaya ve anlamlandırmaya yönelik yapılan tüm bilimsel çalışmalara göre, bireyin kişiliğini çocukluk dönemindeki tecrübeleri şekillendiriyor. Bu nedenle mutlu bir çocukluk sağlıklı bir kişiliğin temelini oluştururken, şiddet ve tramvaların gölgesinde büyüyen bir çocuk ise uğradığı ya da şahit olduğu şiddetin gelecekteki faili haline geliyor. Şiddet  işleyen kişilerin, çocukluk ve gençlik dönemlerinde hayvanlara karşı kötü davranışlar sergilediğini özellikle Batı ve ABD’de yapılan çalışmalar ortaya koyuyor. Uluslararası psikiyatri dernekleri de davranış bozukluğunun tanısında bir kriter olarak kabul ettiği hayvanlara karşı kötü muameleyi, ileride insana yönelebilecek şiddetin bir ön habercisi olarak kabul ediyor. Hayvanlara şiddet uygulayan her çocuğun potansiyel suçlu olarak değerlendirilemeyeceğini, ancak bu eylemlerin işkence ya da öldürmeye dönüştüğünde mutlaka ciddiye alınması gerektiğini belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy ise, bilinen katil ya da seri katillerin hemen hepsinin küçükken hayvanlara işkence edip öldürdüğünün ortaya çıktığına dikkat çekiyor.

İŞTE ATASOY’UN VERDİĞİ O ÖRNEKLERDEN BAZILARI:

“ Düsseldorf Vampiri” Peter Kürten, 1900’lerin ilk yıllarında her yaştan ve cinsten 50 kişiyi içeren cinayet listesine başlamadan çok önce köpeklere, koyunlara işkence eden, ırzına geçen ve öldüren biri olarak tanınırdı.

19 yaşına varmadan 5 çocuğu öldüren Christine Falling’in çocukluğu kedi cinayetleri ile dolu.

Richard William Leonard iki eşini öldürdü. Kurbağaları ezmek ve otomobillerin motoruna kedi bağlamak gibi huyları vardı.

Boston canavarı Albert De Salvo, kedi ile köpeği aynı kafese koyar, aç bırakır, birbirini öldürüp yemelerini seyrederdi. Daha sonra 13 kadını boğdu. Luke Woodham annesini ve iki küçük kızı bıçaklayarak öldürdü. Daha önce kendi köpeğini yakmıştı...

MİLLİYET


Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:27 Eylül 2022Yayınlanma Tarihi:15 Ağustos 2017

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.