SOĞUK SAVAŞ SONRASI

SD Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi

Soğuk savaş dönemi tamamlandıktan sonra küresel siyasette kutuplaşmalar yer değiştirdi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan anlatıyor:


Soğuk savaş dönemi tamamlandıktan sonra küresel siyasette kutuplaşmalar yer değiştirdi. NATO 1993 yılında savunma konsepti olarak düşman tanımlamasını yeniden yaptı. Düşman olarak kökten dinciliği tanımladı. Aynı yıl Samuel P. Huntington, Foreign Affairs adlı dergide "Medeniyetler çatışması mı?" isimli yazıyı yayınladı. Daha sonra bunu kitap haline getirdi. Bu bilgiler küresel siyasette değişme demekti, paradigmalar değişiyor, küresel siyasete yeni çerçeveler sunuluyordu. Sunulan paradigmalar "öngörü" müydü yoksa "kendini gerçekleştiren kehanet" miydi? Her ne olursa olsun 11 Eylül 2001 doğu ve batı medeniyeti çatışmasının küresel siyasette tepe yaptığı tarih oldu.

Günümüzde batı dünyasında "İstamofobi", doğu dünyasında Amerikan düşmanlığının yükselmesi küresel siyasette şiddetin rolünü konuşulur yaptı. Dünyada sıcak savaş, soğuk savaştan sonra kimlik savaşları diyebileceğimiz yeni dönem başladı. Bu dönemde egemen kültürel kimliğin dünyada egemen güç olmaya çalıştığı, kendi çıkarlarını bu yöntemle korumaya çalıştığını gözlemliyoruz. Kültürler arası korku, güvensizlik ve nefreti beslemesi nefret dinamiğini doğurur. Nefret dinamiğinin sonucu şiddettir. Şiddet eylemlerini besleyen zihinsel eğilimler güvenlik tanımlarını da belirledi. Modernleşme genelde medeniyetin maddi seviyesini arttırdı. Fakat medeniyetin kültürel ve ahlaki boyutu zenginleşemedi. İşkence, kölelik, acımasızlık, kötü muamele küresel suç dalgası doğurmaya başladı. Uluslar arası mafya, uyuşturucu kartelleri, uyuşturucu bağımlılığı, boşanmaların artması, ailelerin zayıflaması, toplumsal dayanışmanın azalması, etnik, dinsel ve bölgesel şiddet ve silah zoruyla yönetim küresel bir krizden söz etmektedir. Politik terörden soysal teröre ülkeler arası savaştan medeniyetler çatışmasına geniş bir yelpazede dünya barışının yeniden kurulması mümkün olabilecek mi?

BATI KÜLTÜRÜNDE MODERNİZMİN İKİ SONUCU; EGOİZM VE KOMFORTİZM

Hayat standartlarının yükseldiği, zenginliklerin arttığı toplumlarda şiddet artıyor. Halbuki aydınlanma çağının öngörüleri bu değildi; Modernleştikçe şiddet azalmalıydı.

ABD'de açıklanan 2003 rakamlarına göre her 14 Amerikalıdan birisi öldürülme, şiddet, tecavüz, hırsızlık suçundan mağdur olmuş, 6 Amerikalıdan biri kapkaç ve oto hırsızlığı kurbanı. 2003 yılında ABD'de suç ile mücadeleye harcanan para ise 120 milyar dolar.

Danıel Goleman'ın Duygusal Zeka kitabında 12 yaşın altında öldürülen çocukların % 57'sinin anne-babaları tarafından katledildiğini belirtiyor. Okul cinayetleri haberleri ise sık sık gündemde. Acaba insanlarda acıma duygusu mu azalıyor? Tahammülsüzlük mü artıyor? Diğerlerinin ne hissettiğini anlayamamak ve öfkeyi kontrol edememek günümüzde yükselme eğiliminde mi?

Bir de dijital şiddet var. Şehirler kuruluyor, silahlar konuşuyor, soygunlar yapılıyor. Mafya babaları iş başında motorlu testereler, lazer silahlar, pompalı tüfekler her şey var. Banka soygununu öğreten, şiddeti özendiren bilgisayar oyunlarından çocuklarınızı alıkoyamıyoruz. İster istemez insanlık nereye gidiyor, dünya daha yaşanır olması için neler yapmalıyız?

Diğer taraftan sokak çocukları suç makinesi halinde bir sorun. Yoksulluk servet düşmanlığına daha sonrada gasp gibi ciddi suçlara yöneltiyor. Parçalanmış ailelerin artması ahlaki değerlerin zayıflaması tartışılan gerekçeler olarak gözüküyor.

KEYFE VE RAHATA DÜŞKÜNLÜK

Modern yaşamın insanı bireyselleştirmeye çalıştırırken bencilleştirmesi şiddetin sebeplerinden birisidir.Freud değiştirdiği mutluluk tanımlamasında  'İnsan zevklerini tatmin için yaşayan bir varlıktır' olarak ifade etti.Sadece psikolojiyi değil popüler kültürü baştan sona değiştiren tarihi sonuçlar ortaya çıkardı.Ferud'un doktrini sürekli hoşlandığın şeyi yapmak,eğlenceye ve lükse düşkünlük gibi sonuçlar doğurdu.

Eğlenceyi hakkı gibi gören gençler engellendiklerinde en yakınlarına bile acımadan şiddet uygulayabiliyorlar.Modernizm ektiğini kötü biçimde toplamaya başladı diyebiliriz.

SUÇ VE AKIL HASTALIĞI İLİŞKİSİ

Alkol ile suç ve şiddet arasında sebep sonuç ilişkisi hep bilinir. Cezaevlerini incelediğimizde birinci derecede sorumlunun alkol ve madde kullanımı istatistiksel olarak bilinmektedir. Şiddet uygulayan, ruhen hasta olabilir mi? sorusu sık sorulan  bir sorudur.Tedavi gören bir akıl hastasının suç işleme potansiyeli toplum ortalamasından düşüktür.En çok suç işleyen akıl hastalığı paranoid şizofrenidir.Vakalar incelendiğinde tedavisiz vakalar olduğu adli psikiyatri servislerince hep gözlemlenir.

DOĞU KÜLTÜRÜNDE YARALANMIŞ KİMLİKLER

ABD de yaygın bir söylem vardır "Bütün müslümanlar terörist değil ama bütün teröristler müslümandır" bu söylem İslam dini ile terör arasında haksız bir birliktelik oluşturuyor. Hak arama ve sorun çözme yöntemi olarak mezopotamya kültürünün şiddeti öngörmesini İslam dini ile bağlantısı olmadığını zaman gösterebilecek mi.Bu müminlerin model olması ile yakından ilgilidir.

BİR İNSAN NEDEN TERÖRİST OLUYOR?

Teröristlerin şiddet eylemleri gelişi güzel ve keyfidir. Bu özellikle yarattığı korkuyu daha yoğunlaştırır. Eylemler şok etme değeri ve politik kazanç sağlama açısından dikkatle seçilmelidir. Bu gün şok etme değeri en yüksek ve politik kazanç sağlamada en kolay yöntem intihar bomba eylemleridir.

Terörist kişiler incelendiğinde hepsinin terör kurbanı olduğu görülmüştür. Kişisel güvenliklerine olan inancı bozulmuş gelecekle ilgili ümit duygusu  zayıflamış, hayatını koruma ile ilgili ilkel inancı ihlal edilmiş kişilerin kolayca terörist oldukları görülmektedir. Terörist kurban bu kişilerde gelecekteki kayıp konusunda bir kaygı yaşarlar. Pasif kalmalarının kurban olma durumunu sürdüreceklerine dair inanç pekişir. Kendisine gelecek tehdidini azaltacak her harekete katılmaya hazırdır. Eğer grup kimlikleri oluşmuşsa kendi kişisel kimliklerinin çıkarlarından önce grup kimliklerinin çıkarlarını düşünen idealistler olmaya hazırdırlar.

Terörist kişiler nadiren ruhsal olarak hastadırlar. Çoğu stratejik planlama  yeteneğine sahip, zeki insanlardır. Yaralanmış kişisel kimlikleri, grup kimlikleri ve milli kimlikleri, dini kimliklerini onarmak isterler. Bu başarısızlık ve yaralanmışlık duygusu şiddeti idealize etmeye yönlendirir.Eğer birincil kimlikleri, grup kimliği ise bu kişiler kolaylıkla canlı bomba olurlar.Böylece vicdanlarından iç izin çıkmış olur. Kaybolmuş  ve yaralanmış grup kimliğini ikame etmek için terörist gruba sıkıca bağlanırlar.

İslam'da intihara ve sivillerin öldürülmesine karşı güçlü bir yasaklama olmasına rağmen intihar eylemleri din adına nasıl yapılabiliyor? Bu sorunun cevabını Lübnan'lı Hizbullah şiiler ve Filistinli Haması inceleyerek anlayabiliriz. (V.Volkan 1997)    

Bu gruplarda şehitlerin isimleri halka açıklanıyor ve yeni katılanlar için rol modeli  olarak görülüyor. Kahraman kartları basılıyor genç üyelere dağıtılıyor. Bu uygulamayı Lübnan Hizbullah'ı 1983-1985' li yıllarda gerçekleştirdi. Fakat dünya basını bu eylemlerin patolojik doğasına vurgu yapmayı hep tercih etti. Çünkü hangi ideal işin kim kendisini öldürebilir ki bunlar olsa olsa ruh hastası olmalıydılar.

KİMLER CANLI BOMBA OLMAYA ADAY?

17-23 yaşları arasındaki genç bekar erkekler, ergenlik geçişinin kimlik krizini yaşarlarken potansiyel adaylardır. Kimlik krizi içindeki genç ailelere karşı çıkma eğilimleri olduğu dönemde eğer etnik çatışmadan dayak yemişse, ailelerinden, sevdiklerinden, birisini kaybetmişse potansiyel adaydır.Var olan politik ve ekonomik şartlarda gelecek ümidi zayıflamışsa aday olmuştur. Şiddet idealleştirmeye hazırdır.

Eğer kişisel güvenliklerine olan inancı zayıflamışsa her an yakalanacaksa,hayatı koruma ve yaşama inancı ihlal edilmişse canlı bomba olmaya hazırdır.

İşte  bu psikolojideki gençler ufak gruplara ayrılır askeri örgüt biçiminde organize edilir. Bu  gruplar  topluca Kuran okuyup, ilahiler söyletilir. İslam'ın sivillerin öldürülmesini yasaklayan ve men eden yasaklarından hiç söz edilmez. Sürekli "Allah'ın yolunda ölenleri ölü zannetmeyin onlar yaşıyorlar, rızıklarını Rablerinin yanında bulunuyorlar" mealindeki ayetler okumaya yöneltilirler.Terörist lider dini beraberlik oluşturmak için özel bir kimlik yüklenmek için sabırla ilgili paragraflar okutur. Fedakarlıkla ilgili bahisler okutulur ve ezberletilir. Bu yöntem izci grubu ve spor takımlarında da uygulanan "grup ruhu" yöntemidir. Ebeveynlerine  ve bu misyondan bahsetmemeleri öğretilir. Ayrıca cinsel arzularını bastırmaları bu karşı cennetteki ikramlardan ve hurilerden söz edilir. Şehidin ölümü düğün olarak nitelenir. Ölümsüzlük, ümit duyguları ile beyin yıkama yöntemleri ile Kuran'ı bütüncül olarak değerlendirmeleri imkansız hale getirilir.

Politik güçler  şiddet ve ayrımcılık uygulandıkça korku duygusu artar, ümit duygusu azalır, intikam ateşi alevlenir. Mezopotamya insanında var olan acı çekme, şehit olma, öç alma, şiddeti sorun çözmede yöntem olarak kullanma kültürüne  intihar kültürü eklenerek dünyanın geleceği tehlikeye atılır.

Çözüm sorunun içinde vardır. Politik güçler haklı oldukları kadar mantıklı da olacaklar. Şiddeti besleyen ayrımcılığa adil çözüm geliştirecekler şiddeti yöntem olarak  seçmeyen bölgesel değerleri güçlendirecekler. Filozofların çoğunlukla batıdan, peygamberlerin çoğunlukla doğudan çıkması doğu insanını motive eden unsurun daha çok din olduğunu gösteriyor. Bunu teröristler kendi amaçları için kullanıyor ve  dinin  arkasına sığınarak eylem yapıyorlar. Politik güçlerde çok önemli bölgesel değer olan dinin ılımlı yorumuna sahip çıkmalı.11 Eylül sonrası "öfke ve gurur" adlı eseri ile batıyı İslam dünyasına karşı kışkırtan Oriana Fallaciye  sahip çıkan dünya basını yanlış yapıyordu. "Korku ve Küstahlık" diye bu görüşe reddiye yazan Prof. Franco Cordini'yi dikkate almalıyız.  

Doğu kimlik karmaşası yaşarken korkularını saldırganlaşarak ifade ediyor Batı ise korkularını bencilleşerek ve hedonizme yönelerek korkularını kontrol etmeye çalışıyor. Aslında batının ve doğunun ortak paylaşım alanları geliştirmesi insanlığın geleceğini şekillendirmesi dünyayı daha yaşanır yapmaz mı? Mevlana'nın sunduğu değerlerin  iki kültür içinde ortak değerler olması tek çıkış yolu diyebilir miyiz?.


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:15 Mayıs 2010

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.