Sonbahar; doğanın hüzün mevsimi. Mutsuzsanız mutlaka okuyun.
Sonbahar; doğanın hüzün mevsimi. Mutsuzsanız mutlaka okuyun. 
Sonbaharın, yaşlıların, yaşamın içinde olmaya en çok ihtiyaç duydukları dönem olduğu, mevsimin depresif etkilerinin azaltılması için onlara en çok bu dönemde ilgi ve sevgi gösterilmesi gerektiği belirtildi. Sonbahar; doğanın hüzün mevsimi. Kışın ardından gelen ilkbahar, yeniden doğan yaprakların, toprağı yeşerten bitki örtüsünün, biraz daha büyüyen ağaçların boy boy çiçeklerin mevsimi. Ardından gelen yaz, henüz kaybolmayan bu güzelliklerin yaşanabildiği dönemken gelir sonbahar, yani hazan mevsimi. Bütün o yapraklar birer birer terk eder ağaçları. Çiçekler toprağın altına çekilir yavaş yavaş. Yeni başlangıca hazırlık olmakla birlikte bu dönem, aynı zamanda ölümü de çağrıştırır çoğu insana, özellikle de yaş almışlara. Sonbahar, yaşlı insanlar için hüzün mevsimi aynı zamanda. Kışa doğru yol almanın mevsimi. O kış ki, nasıl geçeceğine bağlı bir sonraki baharda yeşerip yeşeremeyeceği yaşlının. Mevsimlerin insan psikolojisi üzerindeki etkisinin yıllardır bilinen bir gerçek olduğunu belirten psikolojik danışman Sema Yüce, sonbahar ve kışın, özellikle de yaşlıların daha depresif, daha hüzünlü ve daha içlerine kapanık olduğu mevsim olduğunu söyledi. Sonbaharda yaşlıların ilgiye, sevgiye, sohbete kısacası yaşamın içinde olmaya daha fazla ihtiyaç duydukları dönem olduğunu ifade eden Yüce, “Yaşlılar, daha çok bu dönemde işe yaramadıklarını, dışlandıklarını ve çevresinin ölümünü beklediğini düşünür. Bu düşünceler depresif duyguları artırır” dedi. Özellikle havaların daha kapalı olmasının insanı direkt etkilediğini bunun da depresyona yol açabildiğini belirten Yüce, şöyle konuştu: “Tabii ki, bizim mevsimlere verdiğimiz anlamlar da önemli. Sonbahar örneğin ölümü ve yok oluşu da çağrıştırıyor. Bu anlamları yükleyen bizleriz aslında. Ama yine de yaşlılar, zaten bir hüzün ve geçmişe dönük, geçmişin özlemiyle, yas halinde yaşadıklarından daha fazla etkileniyorlar bu dönemde. Ayrıca, bugünlerinde, yaşamlarında bazı eksiklikler varsa, bu mevsimin etkisini çok daha fazla hissediyorlar.” Yaşlıların, soğukta üşütmek, hastalanmak ve kayıp düşme korkusuyla dışarı çıkamadıkları için bu dönemi daha çok evde geçirdiklerini hatırlatan Yüce, evde atıl kalmalarıyla yalnızlık duygusunun birleşmesi sonucunda, depresyon sürecinin de başladığını anlattı. Yaşlı insanların bu dönemde, her zamandan daha fazla desteğe gereksinim duyduklarına vurgu yapan Sema Yüce şunları söyledi: “Farklı evlerde yaşıyorsak düzenli ve rutin ziyaretler önem taşıyor. Düzenli ve rutin diyorum, çünkü bu ziyaretlerin düzenli olmaması bile onlarda hüzün yaşatıyor. Yaşlılar için torunun salı günleri veya oğlunun ve gelinin pazar günleri geleceğini bilmesi, torunlarının haftada iki kez telefonla merhaba demek için arayacağını bilmesi çok önemli. Bu dönemler, paylaşmaya ve konuşmaya en çok ihtiyaçları olduğu dönem. Bir konuyu defalarca anlatabiliyorlar. Bu da duyulmadıkları, yeterince dinlenmedikleri duygusunu yaşadıklarını gösteriyor. İnsanlar belki bunlardan sıkılıyor ama yaşlılara bu anlamda vakit ayırmak ve buna gönüllü olmak gerekiyor. Onların özlemleri ve geçmişleri üzerine konuşmalarını dinlemek önem taşıyor. Çocuklarımızı anneanneleri, babaanneleri, dedelerini ziyaret ve sohbet için yönlendirmemiz de çok önemli. Özellikle gençler ve çocuklar, yaşlılara gençlik enerjisi veriyor. Örneğin benim annem, 94 yaşında torunuyla Şebnem Ferah dinleyip maç izleyerek tezahürat yapardı ve bunun kendisini gençleştirdiğini söylerdi. Eğer fiziksel koşulları, gücü yerindeyse, onlardan yapabildikleri şeyleri, örneğin çok sevilen yemeğini, böreğini vs yapmasını veya öğretmesini istemek, yine onların atıllığını kırmak anlamında çok önemli.” Yaşlılığın kimlik kayıplarının yaşandığı bir süreç olduğunu, yani çocukları gelmiyorsa, ebeveyn eşini kaybettiyse, eş artık çalışmıyorsa iş kimliği kaybını da yaşadıklarını sözlerine ekleyen Yüce, “Yeni etkinlikler bir kimlik oluşturmak anlamında çok önemli. Örneğin, onun anlattığı deneyimlerden kendi hayatımıza yansıttığımız herhangi birini ona geri bildirimle sunarak, 'deneyimli insan' kimliği kazandırmış oluyoruz” diye konuştu. Yüce, asıl önemli olanın ise insanların yaşarken birbirlerinin hayatındaki kişilerin kıymetini bilmesi gerektiği olduğunu söyledi.
“HİÇ YALNIZ KALMADIĞIM İÇİN YALNIZ KALIRSAM NASIL OLURDU BİLEMİYORUM” 80 yaşındaki ev kadını, ev ortamımda, yaşamın içinde mevsimlerin kendisi için hep aynı olduğunu belirterek, “Her mevsimin, sonbaharın ayrı, kışın ayrı, ilkbaharın ayrı güzellikleri var. Ben hiç yalnız kalmadığım için bunalmadım” dedi. Kışın sokağa çıkmanın bazen zor olduğunu anlatan İpek, şöyle konuştu: “Evde ev işlerimi kendim yapıyorum. Akrabalarım, beni sevenlerimin ziyaretleri oluyor. Çok seviyorum bu ziyaretleri. Arada bazen ben gidiyorum. Torunum var arada o gelir, onunla vakit geçiririm. Zaten büyük oğlumla yaşıyorum. Diğer oğlum sık ziyaretime gelir, gelinim gelir. Sık ziyaret edildiğim için hiç bunalmıyorum, yalnızlık yaşamıyorum. Kitap, gazete okurum, dini konularda okurum, bulmaca çözerim. Zamanımı böyle doldururum. Öyle olmasaydı bilemiyorum. Hiç yalnız kalmadığım için yalnız kalırsam nasıl olurdu bilemiyorum.” On yıl önce emekli olan 62 yaşındaki Aysel Ölmez, son döneme kadar yeni evlenen kızıyla birlikte oturduğu için yalnızlık hissetmediğini belirterek, “Ama çevremde bu mevsimi depresif geçirenler var. Çok şükür ben öyle yaşamadım” dedi. Son kızını da evlendirdikten sonra depresif duygular hissetmeye başladığını söyleyen Ölmez şunları kaydetti: “Boşta kalır gibi oldum. Kendimi hemen aktif yaşam sürecine sokmak için Belediyenin açtığı kurslara katıldım. Yalnız olma duygusu iyi gelmedi. Torunlarım var. Zamanımı onlarla doldurmaya, yaşamımı aktif olarak sürdürmeye çalışıyorum.”
A.A