TELEVİZYON ÇOCUKLARA ZARARLI MI?
1 Kasım'dan itibaren Fransa'da yeni bir dönem başlayacak. Çocuk kanallarında, '3 yaş altı çocuklar için TV zararlıdır' uyarısı çıkacak. Peki Türkiye'de durum ne? Televizyon çocuğunuzun bakıcısı olmaya devam mı edecek?
Bilmem hatırlar mısınız? Grup Vitamin’in bir şarkısı vardı: ‘Televizyon altı kanal oldu / Bizim oğlan bir tuhaf oldu / Her gün TV seyretmekten / Rengi sararıp soldu / Bizim soluk benizli oğlan / Düzelmeyecek gibi / Ne zaman reklamlar başlasa tavana vuruyor dibi...’
Şarkı, 1990’larda hayatımıza giren özel kanalları tiye alıyordu. Çünkü alternatif kanalların sayısının artmasıyla insanlar televizyon karşısında daha fazla zaman geçirir olmuştu. Bugünse 100’den fazla özel kanal, uydu ve kablolu TV yayınları sayesinde her eve girdi. Hatta konu ve yaş gruplarına özel tematik kanallar da kendilerine yer açmaya başladı. Grup Vitamin, bu durum karşısında nasıl bir şarkı yazardı bilinmez; ama bir konu var ki masaya yatırılması gerekiyor. O da tematik yayınlar arasındaki çocuk kanallarının hızla yaygınlaşması. Yumurcak TV ile başlayan çocuk kanalları kervanına kısa sürede yenileri eklendi. Bu kanalların izlenme oranları da arttı. Hatta Yumurcak TV reyting sıralamasında 10. basamağa yükseldi. Çocuk kanalları rağbet görünce son olarak TRT de bir kanal kurma kararı aldı. ‘TRT Çocuk’ isimli yeni kanal, 1 Kasım’da yayına başlayacak. Yani çocukları TV başına çekecek bir yol daha açılacak. Peki, çocukların televizyon ile ilişkisi aslında nasıl olmalı? Hangi yaşta kaç saat televizyon seyredilebilir? Televizyonun çocuk psikolojisi ve gelişimine etkileri neler? Ebeveynler bunları yeterince düşünüyor mu?
Geçen ay Fransa’da alınan bir karar çocuk kanalları konusunun ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Söz konusu karar, Türkiye’de gazetelere ‘Fransa’da çocuklara TV yasağı’ başlığı ile yansıdı. Fakat haberlerde, yasağın neyi kapsadığı ve nasıl uygulanacağı konusunda ayrıntı verilmiyordu. Çocukların TV seyretmesine nasıl engel olunacağı, yasağın uygulanıp uygulanmadığının ne şekilde kontrol edileceği gibi sorular kafaları karıştırmıştı. Yoksa her eve TV alarmı mı yerleştirilecekti? Biraz araştırıldığında işin aslı ortaya çıktı: Herhangi bir yasak yoktu. Fransa’nın radyo televizyon üst kurulu CSA (bizdeki RTÜK), 1 Kasım 2008’den itibaren geçerli olmak üzere çocuk kanalları ve programlarının öncesinde ‘3 yaş altındaki çocuklar için TV zararlıdır’ uyarısını koyma zorunluluğu getiriyordu. Bu uyarı, özellikle ulusal yayın yapan çocuk kanalları için geçerliydi. Kararın arkasında ise 16 Nisan’da yapılan bir araştırma vardı. Araştırmayı değerlendiren çocuk psikiyatristleri televizyonun 3 yaş altı çocuklar üzerinde ‘pasifleştirme, dil öğreniminin gecikmesi, ajitasyon, dikkat eksikliği, uyku problemleri ve bağımlılık oluşturma’ gibi olumsuz etkileri olduğunu belirtmişti. Fransız 20 Minutes Gazetesi’nde yer verilen çocuk psikiyatristlerinin konuyla ilgili görüşleri ise çok daha sertti. Uzmanlar, 6-13 aylık çocuklara yönelik programların tamamen yasaklanmasını savunuyorlardı.
Öte yandan 28 ülkede yayın yapan Baby First’ün Avrupa Genel Direktörü Arié Guez, televizyonun toplumun bir parçası olduğunu ve çocukların ondan uzaklaşması hâlinde realiteden de uzaklaşacaklarını savunuyordu. Guez, bununla da kalmıyor, televizyonun interaktif bir kitap olduğunu iddia ediyordu: “Biz çocuklarımıza ‘parkta oynamayın, TV seyredin’ demedik hiçbir zaman. Bu konuda şeffafız. Tabii ki, televizyon anne-babaların yatmadan önce anlattıkları hikâyenin önüne geçemez.” Çocuk Psikanalisti Serge Tiseron ise bu kanalların çocukları pasif bir seyirci konumuna düşürdüğünü, bunun ortadan kalkmasının yolunun da sorumlu ebeveynlerden geçtiğini düşünüyordu. Ayrıca çocukların yakınında bir TV bulundurmanın ‘onların geleceğini riske atmak’ ile eş değer olduğunu ifade ediyordu.
Aslında bu tarz uygulamalar ilk kez Fransa’da ortaya çıkmadı. Daha önce İsveç’te 12 yaşından küçük çocuklara yönelik TV’lerin reklam yayınlaması yasaklanmıştı. Belçika’nın Flaman kesimi ile Yunanistan, çocuklara yönelik reklamların yayın saati ve süresini kontrol altına almıştı. Hollanda ‘bebek’ televizyonunun şifreli yayınlar arasında olmasını kararlaştırmıştı. İspanya ise sadece AB üretimi oyuncakların TV reklamlarına izin veren bir karar almıştı.
Ülkemizde henüz bu konuda atılmış bir adım yok. Ancak uzmanlar meseleye en az Fransa’dakiler kadar hassas yaklaşıyor.
Pedagog Adem Güneş’e göre, bu uygulamaların amacı, çocukların hem ticaret aracı olarak kullanılmasını önlemek hem de reklam şirketlerinin çocuk televizyonlarından uzak durmasını sağlamaktı. Güneş, her ne kadar yasaklardan yana olmasa da Fransa’daki bu uygulamayı destekliyor. Zira o da 0-4 yaş arası çocukların TV seyretmesine tavizsiz karşı çıkıyor. Özellikle 2 yaşından küçük çocukların TV seyretmesini ‘cinayet’ olarak nitelendiriyor. Bu düşünce ilk başta biraz katı gibi görünebilir. Fakat uzmanlar çocukların TV seyretmemeleri konusunda genelde hemfikir.
ÇOCUKLARIN DÜŞMANI: KLİP VE REKLAMLAR
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden çocuk hastalıkları ve nörolojisi uzmanı Prof. Dr. Adnan Yüksel’e göre, bebeğin sosyal gelişiminde karşılıklı iletişim, doğru organizasyon için ciddi ehemmiyet arz ediyor. Bebeğin, jest ve mimiklerine karşılık bulabilmesi son derece önemli. Çocuklarda karşılıklı göz kontağı ile yapılacak iletişimin yerine; cansız, jest ve mimiklere cevap vermeyen, üstelik frekansı çok yüksek görüntü akışı (TV) beyin hücre bağlantılarında yanlış organizasyona sebep oluyor.
Pedagog Adem Güneş, 0-2 yaş arası çocukların beynini, ‘yeni dökülmüş ‘beton kalıp’a benzetiyor ve şu uyarıyı yapıyor: “Bu dönemde bu kalıp üzerine düşeceğiniz not ileride katılaşmış bir hayat felsefesi olacaktır.” Güneş, özellikle ‘klip’ ve ‘reklam’ spotlarında birkaç saniye içine sıkıştırılmış aşırı ışık, flaş, ses ve görüntü kirliliğinin çocuğun gelişmekte olan zihnini şaşkına çevirdiğini ifade ediyor.
Milliyet Gazetesi TV eleştirmeni Sina Koloğlu ise televizyonun bağımlılık yaptığını kabul etmekle birlikte, çocuklara sınır konmasını biraz anlamsız buluyor. ‘Bağımlılığı engellemek’le ‘TV gerçeğini kabul etmek’ arasında bir denge kurulması gerektiğini savunuyor. Aksi takdirde, bu tarz engellemelerin, ülkemizde genel TV izleyicisi için bir süredir uygulanan akıllı işaretlerde olduğu gibi çok fazla umursanmayacağını düşünüyor. Zira çocukların, yetişkinlere uygun dizileri, hatta şiddet içeren görüntüleri bile seyretmesine göz yumuluyor.
TELEVİZYON ‘OTİZM’İ TETİKLİYOR
Prof. Dr. Adnan Yüksel televizyonun otizm üzerinde de etkili olduğunu anlatıyor: “Otizmin de içerisinde bulunduğu yaygın gelişimsel bozukluk grubu hastalıklar son 10 yılda 10 kart arttı. Bu süre içerisinde bizim genlerimiz değişmediğine göre, bunun sebebi çevre faktörlerinin değişmesidir. Son 20 yıldaki pratiğime dayanarak iletişimi olmayan veya zayıf olan, konuşması gecikmiş çok sayıdaki çocukta aşırı televizyon seyretme öyküsünün fazla olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bazı olgularda televizyonun yasaklanması sonrası çocukların iletişiminin tekrar başladığı, konuşmanın ilerlediği sık karşılaştığımız bir durum.” Tüm bu bilgiler değerlendirildiğinde Yüksel, çocuğun 3 yaşına kadar televizyon seyretmesinin uygun olmayacağını belirtiyor: “Çocukların bu dönemde sosyalleşmek için bile olsa televizyona ihtiyacı yok. 3-6 yaş çocuklar ise eğitici olmak ve günlük 3 saati geçmemek şartı ile televizyon seyredebilir.”
Sosyal Pediatri Derneği’nin 24 Ocak 2007’de düzenlediği ‘Basın Yayında Çocuk Sağlığı’ sempozyumunda, anne-babaların çocuğa iki yaşından önce TV izletmemesi ve TV’yi âdeta bir ‘bakıcı’ gibi kullanmamaları gerektiği vurgulanmıştı. Pedagog Güneş’in söyledikleri söz konusu uyarının ne kadar yerinde olduğuna dikkat çekiyor aslında: “Aileler, günün yorgunluğunun altında ezilirken, çocuklarını televizyona emanet etmeyi bir kurtuluş olarak görüyor. Öte yandan, kardeşsiz evde yetişen ve küçük bir apartman dairesi içine sıkışmış çocukların bitmeyen isteklerinin anne babaları bunalttığı da bir gerçek. Bu durumda televizyon anne babalar için bir ‘can simidi’ gibi görülüyor. Bir yandan anne babanın ‘hadi git televizyon seyret’ teşviki, diğer yandan programların cazipliği, çocukların televizyon alışkanlığı kazanmasının kısır döngüsünü oluşturuyor.” Adem Güneş, tam da bu noktada Türkiye’de hâlihazırda bir medya pedagogu olmadığını ve üniversitelerde pedagoji bölümünün 1980’den sonra kaldırıldığını da hatırlatıyor.
ÇOCUK KANALLARI NE KADAR GÜVENLİ?
Ebeveynler genelde çocuk kanallarına güven duyuyor. Zira bu kanallarda yayınlanan programların belli bir süzgeçten geçirildiğini düşünüyorlar. D Smart Yabancı Tematik TV Kanalları Genel Yayın Yönetmeni Ebru Eren, D Çocuk’ta şiddet, erotizm, cinsel sapkınlık, argo, küfür barındıran programlar yerine, eğitici yönü olan, çeşitli konularda bilgi edinmeyi sağlayan programlar seçmeye gayret ettiklerini belirtiyor. Hatta sakıncalı bölümleri kestiklerini, gerekirse uzman görüşüne başvurduklarını kaydediyor. Eren, uzmanların aksine programlarının çocuğun gelişimine faydalı olduğunu düşünüyor: “Bazen çocuklar, özellikle de bebekler bir kelebeği, renkleri, şekilleri ilk defa televizyonda görüyor. Doğada bunlarla karşılaştıklarında da daha kolay adapte oluyorlar. Her şeyi ebeveynlerinden sorarak değil, görüp duyarak kendileri keşfediyor. Ebeveynlerin bile bilemeyeceği bilimsel, teknolojik konularda bilgi sahibi oluyorlar.”
Yumurcak TV Genel Yayın Yönetmeni Meryem Akbal ise çocuk kanallarının açılma sebebini ve faydalarını şöyle özetliyor: “Çocukların ilgisini çekecek, onlar için faydalı programlar yapmazsanız onlar da yetişkinler için hazırlanmış, hiçbir filtreden geçirilmemiş yapımları seyretmeye devam edecek. İlköğretimi, liseyi, üniversiteyi aynı çatı altına taşıyalım demek ne kadar doğruysa, çocuklarla yetişkinlerin aynı televizyon kanallarını uzun süre izlemesi de o kadar doğru. Çocuk televizyon kanallarının sayılarının yakın bir gelecekte yetişkin kanalları kadar artacağını düşünüyorum. Hatta çocuk tematik kanallarının dahi olabileceğini düşünmek lazım.”
Her iki kanal yöneticisi, televizyonun kontrolsüz seyredilmesinin olumsuz etkiler doğuracağı konusunda hemfikir. Ebru Eren bu olumsuz etkinin doğru bir seçim ve zaman ayarlamasıyla telafi edilebileceğini düşünürken Meryem Akbal bu noktada biraz ayrılıyor: “Gelişim özellikleri göz önünde bulundurularak hazırlanmış yapımlar bile çocukları az ya da çok olumsuz etkiler. Bunları gidermek için herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Yapımcılar nitelikli programlar hazırlamalı. Anne-babalar seçici ve sorumlu davranmalı. Yetkili kurumlar, elbette kamuoyu da bu konuda denetleyici olmalı. Tıp eğitimi almamış birinin doktorluk yapması ne kadar tehlikeli ise iletişim eğitimi olmayan birinin televizyonculuk yapması da izleyici açısından o kadar tehlikelidir. Konu çocuk programcılığı olunca iletişimle birlikte pedagoji de işinizin önemli bir parçası oluyor.”
ÇOCUKLAR POKEMON’DAN NE ÖĞRENECEK?
Pedagog Adem Güneş’in çocukların TV seyretmesiyle ilgili uyarıları önemli. Zira televizyonun tüm olumsuz etkileri göz ardı edilse, hatta eğitici olduğu düşünülse bile bu yaştaki çocuklar ‘öğrenme’ değil ‘taklit’ döneminde oluyor. Çocuk bu dönemde annesi ayakta yürüdüğü için ayağa kalkmaya çalışıyor, babası konuştuğu için onu taklit ediyor. Güneş, “Şimdi soruyorum, televizyonda garip kılıklı bir ‘Pokemon’dan, çocuk hangi hayat gerçeğini taklit edecek? Cansız ve şekilsiz bir figür çocuğun insan olmayı taklit ettiği böyle kritik bir dönemde nasıl olur da onun karşısına konulur?” diyor.
Meryem Akbal da zaten hedef kitlesi 3 yaş üstü olan Yumurcak TV’de çocukların uygulayabileceği, günlük hayatta onlara olumlu katkı yapmasını sağlayacak programlar izlettiklerini belirtiyor. TRT Çocuk da bu sebeple Batman ya da Supermen gibi yabancı figürler yerine yerli kahramanların çizgi filmlerini yapma niyetinde. Fakat Sina Koloğlu, bugünün internet çocuğunun yerli yapım Keloğlan seyretmeyeceğini düşünüyor.
Tüm bunlar göz önüne alındığında anlaşılıyor ki, televizyon programları ne kadar eğitici olursa olsun özellikle 3 yaş altı çocuklar için hem fizyolojik hem de psikolojik olarak zararlı. Ama her evde en az bir televizyon olduğunu ve teknoloji çağında yaşadığımızı düşünürsek çocuk kanallarının konumunu da yadsımamak gerekiyor. Çünkü bu kanallar, bir şekilde TV seyreden çocukları en azından seçilmiş programlarla karşı karşıya bırakıyor. Sorun da zaten çocuk kanallarının varlığından ziyade, ebeveynlerin çocuklarıyla TV arasındaki trafiği kontrol edememelerinden kaynaklanıyor. 3-4 yaşındaki çocuğuyla oturup Kurtlar Vadisi seyreden anne-babalar olduğunu hesap ettiğimizde, durumun vahameti daha iyi ortaya çıkar. Unutulmaması gereken bir husus var: Kumandayı anne-babalar yönlendirmeli, çocuklar değil. Bunu yaparken de son derece seçici ve bilinçli davranmak gerekiyor.
BİLİMSEL ARAŞIRMALARIN ÇARPICI SONUÇLARI
Amerikan Çocuk Hastalıkları Akademisi’nin, 0-3 yaş grubu 2600 çocuk üzerinde 7 yıl boyunca yaptığı araştırmanın sonuçları çok çarpıcı. Buna göre, günlük 3 saat televizyon karşısında oturmak, çocukların zihinsel problem yaşama oranını yüzde 30 oranında artırıyor. Bu tür çocukların karşı karşıya kaldığı zihinsel problemlerin başında, kendi enerjisini kontrol altında tutamaması geliyor. Televizyonlardan alınan aşırı ışık, ses ve hareketlilik çocukların beyninde birtakım yıpranmalar oluşturuyor. Beyin hücrelerinde meydana gelen bu sakatlanmalar neticesinde, çocuklar kendilerini kontrol etmekte zorlanıyor, bir türlü sakin durmayı ve dinlenmeyi beceremiyor, hiç durmak bilmeyen el, kol ve vücut hareketleri ile dikkat çekiyor. Zihnî fonksiyonları zarar gören bu gruba dâhil çocuklar ayrıca, dikkatlerini bir noktada odaklamakta zorlanıyor ve konsantrasyon problemleri yaşıyor.
Amerika’da yapılan diğer bir araştırma da ekrandan yayılan aşırı görsel uyarıların beyinde zarara yol açması ve epilepsi gibi hastalıkların, TV seyretme alışkanlığıyla ilintili olduğunu somut bir şekilde ortaya çıkarıyor. CNN International, Aralık 1997’de 700 epilepsi hastası üzerinde yapılan bir araştırmayı yayımladı. Araştırmanın sonucu dikkat çekiciydi. Gözlem altında tutulan hastalar, izledikleri ‘Pokemon’ isimli çizgi filmde, ‘Pikachu’nun gözlerinin 8 saniye yanıp sönmesinin hemen ardından (20 dakika içinde) epilepsi nöbetine girmişti.
ÇOCUKLARI TV’DEN KORUMAK İÇİN...
Sosyal Pediatri Derneği’nin çocukları TV’nin zararlarından korumak için geliştirdiği bazı öneriler şöyle:
İnternet ve televizyon kanallarının kullanımı konusunda ulusal güvenlik duvarı oluşturulmalı.
Çocuğa iki yaşından önce televizyon izlettirilmemeli ve televizyon bebek bakıcısı olarak kullanılmamalı.
Bebeklerin beyin gelişimi için televizyondan gelen mekanik ve edilgen uyarı yerine, temel bakım veren kişi (anne, bakıcı vs.) çocukla göz teması kurarak konuşmalı, oyunlar oynamalı, şarkı söylemeli ve birlikte kitap okumalı.
Televizyon programları çocuk ya da ergen ile birlikte izlenmeli. İçeriğin olumlu ve olumsuz yönleri birlikte tartışılmalı ve gerçek hayatta olamayacak yönler anlatılmalı.
Anne babalar kendi medya seçimleri ile çocukları için iyi bir örnek olmalı.
Anne ev işleri ile uğraşırken çocuğu televizyon karşısında oyalamaya çalışmamalı, gerektiğinde mutfakta kendisine ufak yardımlar yapmasını istemeli.
Çocuğa bakan kişilerle televizyon izleme süresi ve programlar konusunda fikir birliğine varılmalı.
Çocukların yatak odalarında televizyon ve bilgisayar bulundurulmamalı.
KAYNAK: www.zaman.com.tr
Paylaş