Zayıflama çılgınlığı
Küçük yaşlardan itibaren başlayan estetik kaygının altındaki dinamikler nelerdir?
Aşırı kaygılı olmanın başka ne gibi psikiyatrik sebepleri olabilir? Yeme bozuklukları hastalıklarına kadar giden süreçte yaşanan evreler nelerdir?
Genç neden kendi gibi kalmak yerine bir başkasının yüzünü edinmek ister? Neden burnunun başkası gibi olması için müdahaleyi kabul eder? Özentinin, özgüven eksikliğinin buradaki rolü nedir?
Estetik kaygıların giderek tavan yapmasının psikiyatrik başka nedenlerle ilişkisi var mıdır? Estetik cerrahlara müracaat yaşı neden giderek küçülmektedir? Öğrenilmişlik ile estetik kaygının bağlantısı nelerdir? Defalarca yapılan müdahaleler sonrasında bile tatmin olmayan ruhlar neyi aramaktadır? Rol modeller ergeni nasıl etkiler? Bu konudaki tüm sorularımızı Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Uzman Çocuk Ergen Psikologu Hande Sinirlioğlu Ertaş'a sorduk.
-Kaygı kelimesi çok tanıdık… Hayatın pek çok alanında yaşanıyor. Bunlara birde artık estetik kaygıları ilave etmek gerekiyor değil mi?
- Kişinin bir uyaranla karşı karşıya kaldığında yaşadığı, bedensel, duygusal ve zihinsel değişimlerle kendini gösteren bir uyarılmışlık durumu vardır. İşte buna kaygı diyoruz. Kaygıya neden olan uyaranlar hayatın her alanında vardır. Hem kişinin çevresi ile iletişiminde ortaya çıkar, hem de kendi içinde veya kendi gelişimi içinde ortaya çıkabiliyor.
- Bu kaygıları sınıflandırmamız mümkün müdür?
- Gelecek kaygısı, performans kaygısı, sosyal ilişkilerle ilgili kaygılar, hastalıklarla iligli kaygılar, yakınlarımızın hayatları ile ilgili kaygılar ve bedensel görünüm yani estetik kaygıları özellikle sıralamak mümkün.
- Bebeklikten yetişkinlik sürecine kadar doğal veya gelişim süreci içinde oluşan kaygılardan bahsetmemiz mümkündür tabii. Her yaşın gelişimine uygun belli oranda doğal sayılabileceğimiz kaygılar mevcut. Örnekle anlatacak olursam; ilk 6 aydan itibaren bebekler yabancı nesneler ve kişilerin ayrımına varırlar. Bununla birlikte, yabancı nesneler, yerler ve kişilere karşı korku yaşarlar. Anne veya birincil bakıcılardan ayrılma kaygısı geliştirirler. Bu kaygılar 2 yaşına kadar belirgin biçimde devam edebilir.
- Bu yaştan itibaren mi artık yavaş yavaş bireysel davranışlar gözlenmeye başlar?
- Evet… 2-5 yaş arasında çocuklar annelerinden fazla ayrılmak istemezler ama bireysellikte artış da gözlemlenir. Bu süreçte farklı korkular olur. Hayvanlar, yüksek sesler, karanlık vs. korkuları gelişmektedir. Çocuk okul çağına geldiğinde ölüm vs. gibi soyut kavramlar gelişir. Bunlara yönelik de anne-babanın ölümü kaygıları oluşur. Aynı zamanda sosyalleşme, sosyal ortamda aşağılanma gibi kaygıları da artar. Ergenlik dönemi başladığında ise artık yeni bir aşama başlar.
- Ne olur bu dönemde?
- Bu dönemde fiziksel değişim belirgin ve hızlı bir sürece girer. Bu süreçte cinsel kimlik ve cinsel rollerde de ayırım artar. Genç karşı cinse kendini gösterme ve beğenilmeye odaklanır. İşte bu süreçte ayna karşısında geçirilen zaman artar. Bununla birlikte estetik kaygılarda da belirgin artış söz konusu olmaya başlamıştır.
ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ İŞARETLER
- Estetik kaygı ergenlik döneminin ilk işaretleri gibi adeta… Burada kız veya erkek çocuğu farkı var mıdır?
- Evet var. Araştırmalar kaygının kızlar arasında daha sıklıkla rastlandığını gösteriyor. Hatta hastalık boyutuna varan bir duygulanım olduğu bilgisini veriyor. Tekrar edecek olursak evet beden imajı, estetiğe bağlı sıkıntılar da genç kızlar ve kadınlar arasında daha yaygındır. Ancak bu erkek çocuklarının veya yetişkin erkeklerin bedenlerine yönelik kaygıları olmadığı anlamına gelmiyor. Estetik kaygının yönü kızlar ve erkekler arasında değişiyor. Kızlar zayıf olma, ince bedene yöneliyor. Erkekler daha kaslı ve gücü gösteren vücut yapılarını geliştirme arzusunda oluyorlar. Diğer yandan bedende yüz ve yüzdeki sivilceler, burun, kulak, çene vs. gibi görünen belirli bölgelerine yönelik kaygılar her iki cinsiyet için de risk oluşturabiliyor.
- Estetik kaygıların altında genetik yatkınlık var mıdır?
- Tabii. Bazı kişilerde genetik olarak kaygılı-içe dönük tepki geliştirme eğilimi yüksektir. Estetik kaygılara yönelik belirli araştırmalar tamamlanmış değil… Ama kaygı ve korkuya yönelik genetik araştırma sonuçları yayımlandı. Birbirlerinden ayrı yaşamış olsalar da, tekyumurta ikizlerinin, çiftyumurta ikizlerine oranla korkuyu daha çok paylaştığı tespit edilmiştir. Tabii ki, korkuyla ilgili tek bir gen yok. Sinirlerdeki ileticiler ve alıcılar arasındaki etkileşime katılan çok sayıda gen var. Organizmanın iç ritminden sorumlu olan ve biyolojik saati yönlendiren genler de işin içine karışıyor. Korkunun genlerle ilişkisini araştıran bilim insanları ilginç veriler sunuyorlar bize. Korkak ve korkusuz sıçanlar üretme konusunda çalışmalar başarılı oldu. Sıçanlar, kendilerine yönelebilecek bir tehdide karşı normalde açık alanlarda çok fazla durmazlar. Ancak, denek sıçanlar üzerinde yapılan genetik oynamalar sonucunda, açık alanda kalma süreleri belirgin şekilde artırıldı.
- Kaygı taklit edilir mi? Yani kişi kaygılılık halini öğrenmiş olabilir mi? Böyle bir yanı var mıdır?
- Evet. Öğrenilmiş model alınmış kaygılar vardır. Çocuklar anne ve babalarının yaklaşımları ve onların tarzlarını adeta sünger gibi çekerler. Bilinçli veya bilinçsiz onları model alırlar. Bazen bir bakarız çocuğumuz bizi sürekli eleştirdiği bir davranışı yıllar sonra kendisi yapar olmuştur. Kaygı, estetiğe verilen önem de bunlardan olabiliyor.
- Sadece anne baba değildir sanırım. Başka faktörlerde vardır değil mi?
- Çocuklarımız sadece anne-babalarını model almakla yetinmezler tabii. Çevreden gördüklerini de öğrenebilirler. Çevrelerinde onaylanan davranışlar, tarzları veya fiziksel yapıları kendilerine uygulamak isterler. Öğrenilen davranışların sadece kendilerinde onaylanan olmasına da gerek yoktur. Kişiler televizyon, gazete vs. gibi medya araçlarında onaylanan ve desteklenen modeller de bulurlar. Okullarında görünüşü ile sürekli onaylanan diğer arkadaşlarını dahi örnek alabilirler.
- Bu dönemlerde özellikle okulda gençler arasında kendini daha çok beğenme, başkalarına üstten bakma, beğenmeme ve alay etme davranışları gözlenir. Bu davranışlarda genci belli bir modele doğru yönlendirir mi? Estetik kaygıya buda neden olabilir mi?
- Elbette… Gerek sosyalleşme sürecinde gerekse öncesinde çocukların bedenleri ile ilgili yargıları çevrenin etkisi ile değişim gösterir. Özellikle sosyalleşme sürecinin temeli olan okul döneminde yaşanır. Ergenlik öncesi süreçte çocuklar birbirlerine karşı üstünlük kurma çabası içine girerler. Kimi zaman alay etmeler şeklinde ortaya koyarlar bunlar. Bu alay etmeler çocukların kendilerine özellikle de alay edilen beden bölgelerine veya özelliklerine karşı güvenlerini yitirmelerine neden olur. Bir nevi travmalara yol açar ve söylediğiniz gibi bir sonucu verebilir.
ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİNİN ROLÜ
- Gençlerde kaygı ile özgüven arasında bir bağdan söz edebilir miyiz? Gencin yaşadığı kaygı onu özgüven eksikliğine ya da yokluğuna götürebilir mi?
- Önemli bir konu bu… Küçük yaşlardan itibaren kendi yetilerini ve özelliklerini keşfedememiş, özellikleri anlamında desteklenmemiş çocukların kendilerine olan güvenleri eksik kalabilir. Aile tutularının da özgüven eksikliğinde etkisi olabiliyor tabii. Örneğin baskıcı ailelerde yetişen çocuklar kendilerini fark etme veya başarıları konusunda fazla ödüllendirilmektedir. Diğer yandan aşırı koruyucu yapıda ailelerde de çocukların bireyselleşme ve yeteneklerini keşfetmesine olanak sağlanmamaktadır. Bu nedenle çocuklarımızın küçük yaşlarından itibaren yeteneklerini ve olumlu özellilerini keşfetme ve bu anlamda onları motive etme, bireyselleşmelerini desteklemek önerilir. Ailelerin atlamaması gereken bir durumdur. Biz klinik tecrübemizde bu yanlış tutumların ne gibi özgüven eksikliklerine sebep olduğunu çok yakından görüyoruz.
- Kaygı bahsettiğiniz tüm bu sonuçları veriyorsa beyinde belli bir etkiden bahsedilebilir herhalde. Beyin ile bağlantısı nedir estetik konusunda kişilerde yaşanan kaygının?
- Tabii doğru bir yaklaşım… Belli temellere dayalı olsa da elde olmaksızın gelişen kaygı, beyindeki biyokimyasalların çalışma dizgesindeki sorunlardan ileri geliyor. Beynin kaygıyı nasıl algıladığı ve nasıl pekiştirdiğine yönelik yapılan araştırmalar var. Korku ve kaygının nöro-biyolojik temelleri belirlemeye yönelik yapılan bu araştırmalar, kaygı sırasında beynin birçok bölgesinin devreye girdiğine işaret ediyor.
Kaygı anında beynin aktivasyonun görüntüleme temeline dayalı araştırmalar ilginç sonuçlar sunuyor. Beynin ön ve yan lopları arkasında bulunan temporal lobda aşırı kan akışı artışı yaşanıyor. Aynı zamanda beynin üst düzey işlevselliğinden sorumlu bölge olan prefrontal korteksin iç kısımları da etkin hale geliyor. Orta beyin bölümlerinden hipotalamus da önemli ve günümüzde psikiyatrik ilaçların hedefi durumunda. Korku ve anksiyete sırasında beynin en etkin bölgesi, temporal lobun hemen altındaki amigdala olduğunu öğreniyoruz.
-Olumsuz düşünce de kaygı nedenidir diyebilir miyiz o halde?
- Beynin en temel işlevlerinden düşünmenin de kaygılarda, özellikle kaygıların gelişmesi ve genelleştirilmesinde rolü vardır. Bunu söyleyebiliriz. Kaygılar belli başka olumsuz duygular ile birleştirilebilir. Örneğin görüntü bir ergen için sosyal ortamda onay alma ile eşleşebilir. Zayıflık bir genç kız için beğenilme, başarı ve kendini kanıtlama ile eş değer olabilir. Güçlü kaslara ve uzun boya sahip olmak bir delikanlı için bağımsızlık ve liderlik ile eşdeğer olabilir. Bu düşünceler aynı zamanda bu beden özelliklerine sahip olunmadığında ne olacağı sorusunu ve kaygıyı ve mutsuzluğu sürekli tetikler hale gelebilir.
- Ergenlerde yaşanan bu kaygı için belli bir ölçüye kadar normaldir diye bilir miyiz?
- Ergenlik dönemi, bebeklikten sonra fiziksel değişim ve gelişimin en yoğun, en hızlı yaşandığı hayat dönemidir. Bu süreçte sadece fiziksel değil biyolojik ve duygusal gelişim de hızlı ilerler. Gençler değişen bedenlerine alışma sürecine girerler. Bu süreçte toplumun onlardan beklediği cinsel roller netleşir. Ayna karşısında bedene verilen önem artar. Aileden kısmen uzaklaşan genç, sosyal çevresinde onay ve destek arar. Bu destek özellikle bedeni ve görünüşü ile kabul görürse daha makbul bir hal alır. Karşı cins ilişkileri ve duygusal yakınlaşmalar artar. Karşı cinse kendini gösterebilme ve beğendirebilme kimi zaman aile hayatı, okul hayatının da önüne geçebilir. Tüm bu süreç ergenin kimlik gelişimi ve bireyselleşmesi açısından önemlidir. Dikkatle atlatılması gerekir. Belli bir seviyeye kadar bu kaygılar normaldir.
KENDİSİYLE BARIŞIK OLMANIN GETİRİSİ
- Kendisiyle barışık olmak kişiyi gereksiz özenti ve müdahalelerden korur diyebilir miyiz?
- Kendisi ile barışık olan kişi kendindeki olumlu özellikleri, yeteneklerini fark etmiş kişidir. Aynı zamanda yüksek-yerinde özgüven kişinin hatalarını görmesine de fayda sağlar. Özgüveni düşük olan bir çocuk bir ergen veya yetişkin eleştiriye karşı tepki geliştirir. Diğer yandan bir ergen küçük yaşlarından itibaren olumlu özellikleri desteklenerek yetiştiyse, ancak aynı zamanda fiziksel anlamda sorunlar yaşıyor ise; bu ergenin fiziksel görüntüsü ile değil de yetenekleri ile kendini ortaya koyma gücü vardır. Yeteneklerini fark etmemiş bir ergen, aynı zamanda fiziksel özellikleri ile de çevreden destek almıyorsa; o ergen estetik kaygıları yoğun yaşar. Hatta fiziği değiştirme takıntılarına varan zor bir sürece mahkûm edebilir kendini. Bu nedenle çocuklarımızın küçük yaşlardan itibaren yeteneklerini fark etmeye yönelik gözlemler yapmamız oldukça önemlidir. Bazı çocuklar akademik anlamda, bazılar sportif olarak bazıları sanatsal olarak, kimi de fiziksel olarak kendilerini gösterirler. Bu özelliklerinin farkına varabilen çocuk, aynı zamanda hatalarının da farkına vararak doğru adımlarla düzeltme yoluna gider.
- Peki ergenlerde estetik operasyonlara olan bu ilgide biraz da başkaldırı ve çatışmanın izleri var mıdır?
- Bu önemli bir konu. Ergen kendine güvensiz yetişmiş, aile ilişkileri ve sosyal çevresi ile olan ilişkilerin sorunlar yaşamış ise; ergenin aile tutumları baskılayıcı veya eleştirel ise; ailede parçalanmalar, travmalar var ise; ergenin çocukluk sürecinden itibaren getirdiği psikolojik sıkıntılar var ise, ergen ihtiyacı olan rol modeli bulamamış veya rol modeli olan ilişkisi yetrince olumlu olamamış ise kimlik arayışı ve yetişkinliğe ulaşma sürecinde sıkıtıntı yaşanır. Ergen kimlik karmaşasına sürüklenebilir. Bu karmaşada kendine ve çevresine karşı asilik yapar. Kurallara uyumsuzluk gösterir. Ailesi ve ona destek olan kişilerle çatışmaya girer. Adeta karanlıkta kaybolmuş küçük bir çocuktur yardım eline de güvensizlikle saldırabilir. Çatışma öyle yoğun noktaya gelir ki ergen kendine de fiziksel zarar vermeye başlar. Alkol ve madde kullanımı artar, hayattan uzaklaşmalar başlar. Ergen olumsuz ilişkiler de olsa desteklendiği ortama sonuna kadar başlanabilir. Bu dönemde aileye düşün görev daha fazladır. Bu başkaldırı ve çatışmanın kalıcı olmaması ancak ailenin destekleyici tutumu ile sağlanır. Artan çatışmalarda, ergenin sağlığına veya yaşam kalitesine zarar geldiği noktada mutlaka bir uzmana başvurmalıdır. Aksi takdirde ergenlikte kimlik karmaşası artık bir kişilik, hatta kişilik bozukluğuna dahi yol açan bir tabloya dönüşebilir.
ESTETİK KAYGI KADINLARDA FAZLA
- Estetik kaygılar sanırım kadınlar için çok önemli?
- Özellikle kilo geç kızlıktan itibaren kadınlarımıza öğrettiğimiz veya gösterdiğimiz; "Aman kilona dikkat et!" mesajıdır. Kadınlarımız, genç kızlarımız günlerini diyet listelerine endeksli yaşıyorlar. Günümüz toplumlarında zayıflık sadece görüntü olarak değer verilen bir sıfattan çok, kadının kendine güvenini, başarısını, öz-denetimini ve gücünü de simgeler duruma geldi adeta. Aileler, özellikler babalar ve eşler kilo alan bayanları zayıf karakterle, güçsüzlük ve kontrolsüzlükle suçlayabiliyorlar. Özellikle genç kızlarda görüntü-odaklı arkadaş ve sevgililerin baskılarını yadsımak mümkün değil. Ergenlik döneminde gençler artık aileden uzaklaşıp, sosyal ortamlarda bireyselleşme ve ben olma savaşı verirlerken bu savaşta çeşitli yetenekleri ile ön plana çıkamayan, güvensiz gençlerin ilk sorguladığı beden algılarıdır. Zira tüm gençlerde birbirlerini yargılayıcı bir yön vardır ve bu yön birbirlerine özellikle dış görünüşleri ile ilgili olumlu veya olumsuz geri bildirimler sunmalarına neden olur. Ayrıca ergenlik, hormonal değişimlerin de yaşandığı yıllar olarak karşı cinse ilginin arttığı bir dönemdir. Karşı cinse kendini beğendirmek, güzel görünmek duygusu artık ergen için takıntı haline gelebilir. O dersine ayırdığı zamanları artık ayna karşısında dış görünüşü ve bakımına aktarmıştır. Bu gibi sebepler genç kızların çeşitli yollarla fiziksel görüntüsünü onaylanır hale getirmesine neden olur.
Erkeklerde durum biraz daha farklı ve tersidir ancak estetik kaygılar farklı boyutu ile elbette erkeklerde de ortaya çıkar. Toplumun erkeklere yüklediği "ideal beden" gücü simgeleyen kaslı ve uzun yapıdır. İnsanlığın oluşumundan beri erkek savaşçı ve ailesini geçindiren imajını sürdürmektedir. Erkeler genellikle estetik kaygılarını boylarını uzatma çabası, vücut geliştirme ile ortaya koyarlar. Erkeklerde ergenlik döneminde özellikle estetik ve güç önemini arttırır; zira güç hem karşı cinse iyi görünme hem de sosyal çevrede masküleniteyi ortaya koyarak hemcinsleri arasında liderlik vasfı kazanabilme ancak "kaslı-yapılı" vücut ile mümkün gibi gözükmektedir.
Elbette burun-kulak-diş vs. gibi diğer organların görünüşüne yönelik takıntılarda erkek-kız ayrımını ortaya koymak mümkün değildir.
'KEŞKE VUCÜDÜM ŞUNA BENZESEYDİ!'
- Hayatı boyunca ilk önceliği estetiğe, formda kalmaya, güzel görünmeye ve beğenilme duygusuna vermiş olan bir kadının ruh hali nasıldır size göre?
- Çoğumuz zaman zaman "Keşke vücudum şuna benzeseydi, keşke daha uzun boylu olsaydım, keşke burnum şöyle olsaydı" diye düşünmüşüzdür. Bazılarımız ise vücudumuzun çeşitli bölgelerinde gerçekten var olan birtakım bozukluklardan ya da eksikliklerden şikâyet ederiz. Bu durum, bizim yaşamımızı etkileyecek ciddi sıkıntılara neden olmuyorsa ortada psikiyatrik bir problem olduğundan söz edilmez. Durumun psikiyatrik bir sorun olarak tanımlanması için, kişinin vücudunun çeşitli bölümleriyle ilgili ciddi memnuniyetsizliklerinin olması gerekir. Başkaları bunu normal kabul ettiği halde bu takıntının kişinin yaşam standartlarına zarar vermesi gerekir. Bu psikiyatrik bozukluk vücut dismorfik bozukluğu olarak adlandırılır. Vücut dismorfik bozukluğunda kişilerin görünüşlerinde, başkalarına göre normal ama kendilerine göre kusurlu, çirkin olarak algılanan vücut bölümlerine yönelik, sürekli hale gelmiş takıntılı düşünceler bulunmaktadır. Bu durumdaki bireyler genellikle yüz bölgesi olmakla birlikte, vücutlarının herhangi bir bölgesine ya da tümüyle genel olarak vücut yapılarına odaklanabilirler. Vücut dismorfik bozukluğu, kişinin vücudunda bir şeylerin kötü, çirkin, yanlış, eksik-fazla olduğu yönünde, sürekli ve takıntılı düşüncelere kapıldığı bir kaygı bozukluğudur. Kişi, kendisinde çok hafif bir kusur olsa bile, bu durumu çok abartarak, korkulacak bir konu haline getirir. Hissedilen kusur nedeniyle oluşan gerilim ve kaygı, beklenenin çok üzerindedir.
- Burada var olan da bir abartma söz konusu herhalde?
- Evet öyle. Kişide hafif bir fiziksel anormallik varsa bile, yaşadığı kaygı normalde hissedilmesi gerekenden çok fazladır. Odaklandıkları düşünceler nedeniyle, bu kişilerin sosyal ya da meslekî alanlardaki işlevsellikleri bozulabilir. Vücut dismorfik bozukluğu olanlar çekingen, özgüven eksikliği hisseden, içe dönük kişilerdir. Hastalığın başlamasında, ilk gençlik döneminde yapılan fiziksel görünüşe yönelik eleştirilerin rolü olabilmektedir.
- Çevremizde çokça tanık oluruz. Bu tarz kaygıları yaşayan kişiler kendilerini toplumdan soyutluyor mu?
- Bu sorunu yaşayan kişilerin, sosyal ilişkilerden kaçındıkları gözlenir. Doğrudur toplumdan soyutlanma arzusu vardır bu kişilerde. Kişinin odaklandığı bölge, genellikle yüzü; burnu, kulakları, çenesi ya da bu bölgedeki sivilceler olabilir. Kadınlar için göğüsler, karın bölgesi ve boyun bölgesi cildi de önde gelen odak noktalarıdır. Boyun kısalığı, saçların dökülmesi, ciddi anlamda kilo kaybedilmesi, karın bölgesinde yağ birikmesi, ciltte kırışıklıklar, göğüslerin büyüklüğü vs. de bu bozukluğa konu edilebilir. Hastalığa sebep olarak, kişinin yaşadığı cinsel ya da duygusal çatışmayı, cinsel kimliğiyle ilgili karmaşasını ya da kendini baskılamasını bir savunma mekanizmasıyla başka bir organının üzerine yansıtması ve çarpıtması olduğu ileri sürülmektedir. Bu hastalık kadınlarla erkeklerde aynı sıklıkta görülmektedir. Bundan da anlaşılacağı gibi bedende bir değişime takılmak, bedeni beğenmemek hem kadınlarda hem de erkeklerde görülür, sadece şekilleri farklı olabilmektedir.
Uğur İlyas CANBOLAT
KAYNAK: //www.hurriyet.com.tr
Paylaş