KALP HASTALARI DEPRESYONA DİKKAT
Uğur İlyas Canbolat
Hızlı temponun getirdiği aşırı telaş kişide sürekli aşırı teleaşa ve strese neden olmaktadır.
Gergin ve agresif kişiliklerde sık rastlanan kalp hastalığı kişiyi psikiyatrik şikayetlerle de baş başa bırakıyor. Yoğun stres ve başarı kaygısı yaşayan yöneticilerde çok rastlanan kalp hastalığına psikiyatrik hastalıklarda genellikle eşlik ediyor. Kalp hastalıkları ile depresyon, stres, agresyon, öfke, anksiyete ve cinsel bozuklukların nasıl oluştuğu ve nasıl geliştiği, ne şekilde tedavi edildiği konularını Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Liyezon Konsültasyon Psikiyatrisi Uzmanı Prof. Dr. Kemal Arıkan ile konuştuk.
Genel bir ifadeyle kalp işlevlerindeki ve anatomisindeki bozukluklar kalp hastalıkları olarak tanımlanabilir. Çok sayıda kalp hastalığı vardır. Bunlardan miyokart enfarktüsü, koroner damar hastalıkları, ani gelen aşırı çarpıntılar (fibrilasyon) özellikle önem taşımaktadır.
Kalp hastalığı daha çok iç hastalıkları kardiyoloji bölümünü ilgilendirir. Ancak psikiyatri ile özellikle de stres faktörleri ile yakın ilişkisi olan bir takım kalp hastalıkları vardır. Bunlara psikosomatik boyut eklenmiş kardiyak patolojiler demek daha yerinde olur.
Depresyon, panik vb anksiyete bozuklukları, belirli kişilik profilleri, strese yatkınlık vs gibi psikolojik faktörler kalp hastalıklarında önemli yere sahiptir.
Psikiyatrik hastalıkların fiziksel hastalıklara yol açtığına dair bilgiler uzun bir geçmişe sahiptir. Yıllar öncesinde Hipokrat zamanından beri bilinen bir gerçektir. İbn-i Sina'nın meşhur deneyini burada anlatmadan geçemeyeceğim. Tıbbi hastalığı bir türlü geçmeyen genç bir erkeğin nabzını tutar. Ülkenin şehirlerini saymasını söyler. Bir şehre gelindiğinde nabız atışları artar. O şehrin mahallerini saymasını söyler. Bir mahalleye gelindiğinde nabız daha da şiddetlenir. Mahallenin sokakları, evleri derken nabzın en şiddetli olduğu bir anda, genç o evde yaşayan bir kıza aşık olduğunu itiraf eder. Kızla genç evlendirilir ve iyileşme sağlanır.
Beyin bedenin bir parçasıdır. Dolayısıyla ikisini ayrı-ayrı ele almak mümkün değildir. Beyin bedende olup biten her şeyden haberdardır ve onlardan şu ya da bu şekilde etkilenir. Dolayısıyla ifade ettiğiniz yaklaşım son derecede doğrudur.
Kalp hastalıkları yukarda da ifade ettiğim gibi çok geniş bir kavramdır. Koroner arter hastalıklarını da içine alacak şekilde tümünü birden ele alırsak toplum sağlığını en fazla tehdit eden hastalık grubudur diyebiliriz.
Sanayileşmiş ülkelerde iş koşulları, beslenme alışkanlıkları ve başta nikotin bağımlılığı olmak üzere değişik sağlıksız alışkanlıların fazla olduğunu görüyoruz. Bu ve benzeri etkenler nedeniyle gelişmiş toplumlarda kardiyak problemlere daha sık rastlıyoruz.
A tipi kişilik denilen tamamen kardiyolojik bir terminoloji olarak karşımız çıkan tipolojide insanlarda yöneticilik daha fazla. Söz konusu kişilerde agresif eğilimler de varsa kardiyak problemlere rastlama ihtimali yükseliyor.
Duyguların dışa vurulamaması, öfkenin aşırı kontrolü gibi psikososyal davranış özelliği gösterenlerde kalp hastalıklarına daha sık rastlanıyor.
Tempolu yaşam ciddi bir stres kaynağı olup koroner arter hastalıklarına yol açabilmektedir.
Evet. Ani bir stres ve heyecan ani kalp durmalarına varana dek ciddi sorunlara yol açabilmektedir.
Evet. Yukarda A tipi kişilikten söz ettim. Gerçi son yıllarda A tipi kişilikle kardiyak sorunlar arasında daha önceleri kurulan bağlantının pek sanıldığı kadar yüksek olmadığı anlaşılmıştır ama bu kez D tipi kişilik tanımlaması üzerinde yoğunlaşılmıştır. Agresyon bu kişiliğin önde gelen özelliklerindendir.
Aşırı kaygı stres koşullarına gerçekçi yollardan uyumu güçleştirmektedir. Stres ise bir takım nörovejetatif sistemlerin dengesiz çalışmasına yol açmak suretiyle kalp ritmini, kaoroner arter fonksiyonlarını ve sol ventrikül işlevlerini olumsuz etkilemektedir.
Panik bozuklukta hasta kalp bulgularından kaygı duyar. Oysa gerçek bir kalp ya da koroner hastalık söz konusu değildir. Ama yine de koroner arter muayenesi ve semptomların dikkatle değerlendirilmesi gerekir. Zira iki hadisenin koinsidental olarak yani birlikte ortaya çıkma ihtimali vardır.
Depresyon başta olmak üzere, panik vb anksiyete bozuklukları ve cinsel işlev bozukluklarına rastlıyoruz.
Geçirilmiş bir miyokart enfarktüsünden sonra kişinin depresyona girme ihtimali normalin üzerindedir. Demek ki, kalp hastalığı duygu durumunu yakından etkilemektedir.
Kalp hastasının yaşam standartları elbette farklı oluyor. Birtakım beslenme alışkanlıkları, sosyal ve cinsel aktiviteler süreçten etkileniyor. Bu durum hastanın yaşam kalitesini önemli ölçüde bozuyor.
Evet. Cinsel işlev bozukluğuna kalp hastalında sık rastlıyoruz.
Sigara, alkol, stres ve obezite kaçınılması gereken en önemli hususlardır.
Ani kalp durması en öneli tehlikedir. O nedenle kalp hastasının sürekli olarak doktor kontrolünde olması gerekir.
Benim kişisel kanaatim genelde her ikisi de olabilmektedir. Ama burada sorun depresyona girmektir. O vakalara kliğimizde daha sık rastladığımız için gözlem olarak "salıveren"lere daha sık rastlıyorum.
Günümüzde kalp yetmezliği vb kalp hastalıklarında kullanılan ilaçlar gerçekten çok etkili. Hatta o kadar etkili ki, hasta hastalığının tamamen iyileştiğini düşünebiliyor ve tedaviyi kesebiliyor. Bu en büyük tehlikeyi oluşturuyor.
Romantik bir anda "kalp" ten söz edilir. Ama sanıyorum o kalp bildiğimiz organ değildir. Yabancı dilde karşılığı olmayan sadece bize ve doğu kültürüne has bir başka kalp kavramı vardır ki, sevgi ve aşkın merkezi olarak kabul edilir.
Kardiyoloji ve psikiyatri.
Ortaya çıkan sendroma göre tedavi stratejisi belirlenmektedir. Yalnız tedavi için kullanılan ilaçların kalp üzerindeki yan etkilerini iyi hesaplamak gerekir.
Relaksasyon tekniklerinin öğretilmesi, öfkeyle başa çıkma becerisinin artırılması, olayların gerçekçi değerlendirilmesinin sağlanması gibi psikoterapötik yaklaşımlar çok yararlıdır.
Paylaş