KANSER HASTALARINDA EN ÇOK DEPRESYON YAŞANIYOR!
Kanser hastalarında anksiyete bozukluğu, depresyon ve uyum bozuklukları görülüyor.
Kanser çağın vebası. Depresyon da aynı şekilde yoğun yaşanan ruh sağlığı sorunlardan birisi ve adeta salgın niteliğinde. Pek çok kanser hastalarında psikiyatrik şikayetler görülüyor. Bu konuda önemli araştırmaları ve çalışmaları olan Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Kemal Arıkan ile görüştük. - Tetikleyici olan daha çok hangi taraf. Psikiyatrik sorunlar mı kişi kansere itiyor yoksa kanser mi kişiyi psikiyatrik şikâyetlere sürüklüyor? - Kanserle beraber en sık görülen psikiyatrik hastalıklar hangileridir? - Hocam genetik geçiş burada etkin mi? - Yaşanan yerle, kişinin iş yoğunlu ve stres düzeyinin yüksek oluşu kanser bir ve psikiyatrik hastalıklarda bir faktör müdür? - Moral açısından düşük bir yaşam sürmenin ne gibi riskleri var? - Kanser ve psikiyatrik hastalıkların birlikte görüldüğü vakalarda yaş durumu nedir? - Kanserli hastaların psikiyatrik hastalıklara yakalanmasında oran nerelerde? - Kanserli hastaların ruh sağlığı sorunları yaşamamalarında ailelere düşen ne gibi görevlerden söz edebiliriz? - Kanser ve psikiyatrik hastalıkların beraber olduğu vakalarda tanı koymada ne gibi araçlar kullanılmaktadır? - EEG'nin buradaki fonksiyonu nedir? - Bu hastaların tedavisinde neler yapılmaktadır? - Bu hastalık grubunun tedavisi yatarak mı yapılmaktadır? - Peki psikoterapiden yararlanmak mümkün oluyor mu? - Bu alanda ne gibi bilimsel yeni gelişmeler var?
- Hocam kanser ve psikiyatri nasıl bir araya geliyor?
Kanser ve psikiyatri ruh ve beden etkileşimi için son derecede ilginç bir örnek teşkil ediyor. Kanser hastarında psikiyatrik sorunlar olabildiği gibi psikiyatrik sorunların etkisiyle ortaya çıkan kanser nükslerine rastlıyoruz.
Bu konuda 1980'li yılların sonlarına doğru yapılan araştırmalarda her ikisinin de bir birini tetikleyebildiği söyleniyordu. Yapılan çalışmaların metodolojik kusurları göz önüne alındığında sikiyatrik sorunların kansere yol açtığı iddiasında bulunma biraz spekülatif olacaktır. Ancak kanserin psikiyatrik problemlere yol açtığına kuşku yoktur.
Anksiyete bozuklukları, depresyon ve uyum bozuklukları başta olmak üzere hemen her türlü psikiyatrik hastalığa rastlayabiliyoruz.
Elbette. Başta meme kanseri olmak üzere birçok kanser türünün genetik geçiş gösterdiğini biliyoruz. Öte yandan psikiyatrik hastalıklar için genetik yatkınlığı olanlarda kanser ciddi bir stres faktörü olarak zayıf genleri tetikleyebilmektedir.
Kişinin içerisinde bulunduğu fiziksel ortam tabii ki kanser riskini artırabilir. Örneğin erionite adı verilen bir kimyasal maddeyle uzun süreli etkileşim mezotelyoma adı verilen bir kanser türüne yol açmaktadır. Söz konusu madde Nevşşayan şehir civarlarındaki bir köyde toprakta bol miktarda bulunmaktadır. Dolayısıyla o bölgede yaşayan insanlarda kanser riski artmaktadır. İş yoğunluğu ve stresin kansere yol açıp açmadığı bilinmemektedir. Kanımca böyle bir ilişkininin saptanması pek de mümkün değildir. Zira stres kaygan bir kavramdır. Cezaevine girmek büyük çoğunluk için stres olabilir ama bazıları için ne yazık ki şeref olarak addesilebilmektedir. Kişinin yaşadığı yer ve iş koşullarının olumsuzkluğu elbette psikiyatrik hastlaıklara yol açabilmektedir.
Kansere yakalanmış bir kişi için öz güven eksikliği, çaresizlik duygusu ve ümitsizlikle karakerize bir demoralizasyonunun en azından yaşam kalitesini ileri derecede düşürdüğü iyi bilinmektedir.
- Kanser olan hastaların aynı zamanda psikiyatrik şikayetlere sahip olmamaları için neler yapmaları gerekir?
Kanımca en önemli önlem konuyu soğuk kanlılıkla ele almak ve günümüz tıbbının bir çok kanser türünde oldukça yüksek düzeyde başarı gösterdiğini bilmektir. Yanı sıra kendine yardım gruplarına girmek ve psikiyatrik destek için başvuruda bulunmak bir diğer önlemdir.
Çocuklarda ve yaşlılarda post travmatik stres bozukluğu adı verilen tabloya daha sık rastlanmaktadır.
Depresyona yakalanma olasılığı %50'lere varmaktadır. Akut stres bozukluğu, PTSB, uyum bozukluğu tablolarına daha sık rastlanmakatadır.
Destekleyici olmaları gerekir. Tabi unutmamak gerekir ki kanser hastalarının yakınları da en az hastları kadar ciddi psikiyatrik tablolar sergileyebilmektedirler. O nedenle onların da psikiyatrik destek için psikiyatriste başvurmalarında sayısız yarar vardır.
Objektif ölçüm yöntemleri vardır. Bunların başında bir skalalar gelmektedir. Psikiometrik incelemeler adı altında geçmektedir. Tabi metastaz ve benzeri durumlar hesaba katılarak diğer biyolojik araştırma yöntemlerinden de yararlanılmkatadır. Örneğin MR, BT ve EEG gibi.
EEG'nin önemli fonksiyonları vardır. Öncelikle beyin metastazı olup olmadığını ortaya koyabilen oldukça ucuz ve basit bir yöntemdir. İkincisi paraneoplastik sendrom adı verilen henüz kanser ortaya çıkmadan beliren bir tablo vardır. O tablonun bir çeşit limbik ensefalite benzediği ve EEG bulgusu ile saptanabildiğine dair ipuçları vardır. Sonra EEG vasıtasıyla belirli kemoterapötiklerin psikiyatrik bir sendroma yol açıp açmayacağını önceden kerstirmek mümkün olabilir diye düşünmekteyim. Söz konusu kemoterapötiklerin başında örneğin malign melanoma için hemen tek seçenek olan alfa interferon gelmektedir.
Bu hastaların tedavisinde tabi ki "önce zarar verme" ilkesini göz önüne almaktayız. Karaciğere ve diğer organlara zarar vermeyen psikofarmakolojik ajanlarla psikiyatrik sorunlara karşı çare aranmakadır. Yanı sıra grup terapisinin önemli yeri vardır.
Yaşamdan ümidini kesecek düzeyde depresyona girneler ve deliryum adını verdiğimiz tabloya duçar olanlar elbette yatarak tedavi edilmektedir.
Hem de çok hatta Speilberg adındaki araştırmacı ve ekibine öre yaşam süresini uazatmakatadır. Destekleyici ve dışavvurumcu grup terapisinin survival üzerindeki etkisi diğer araştırmalarda maalesef destek bulamamıştır ancak başta yaşam kalitesi olmak üzere, hastaların genel moral değerleri ve olası psikiyatrik sorunlarına karşı ciddi bir önlem olmaktdır.
Konuyla ilgili yapılan araştırmalar son yıllarda artan bir ivme göstermektedir. Özellikle psikoterapi etkisinin nörofizyolojik mekanizmalarını açıklamaya yönelik araştırmaların arttığına tanık olmaktayız.
Paylaş