OKUL KORKUSU ÇARESİ DEĞİL
Uğur İlyas Canbolat
Okul korkusu yaşayan çocuklarda, karın ağrısı, baş ağrısı, mide bulantısı, ağlama, bağırma, hırçınlık, öfke nöbetleri, agresif davranışlar görülür.
Okul fobisi okula gönderecek çocuğu olan ailelerin sık yaşadığı bir durum. Çocuk okula gitmek istemeyen tavırlara girer, davranışlarında far edilecek kadar değişiklikler gözlenir. Doğru yaklaşım sergilenmediğinde okul reddine kadar gidebilir durum. Okul öncesi sık yaşanan durumlardan birisi de anne çocuk bağımlılığıdır. Çözülemeyen kaygılar korku halini alıyor ve bir uzman müdahalesi olmadığında okul başarısızlığı, dikkat eksikliği gibi farklı sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Okulların açıldığı şu günlerde yaşan olumsuz durumu özel eğitim çalışmalarıyla tanınan NPİSTANBUL Etiler Nöropsikiyatri Merkezi'nden uzman çocuk psikologu
Aynur Sayım ile konuyu detaylarıyla değerlendirdik.
-Önce korkuyu tanımlar mısınız? Korku dediğimiz şey nedir?
Korku, irade ve mantıkla kontrol altına alınamayan bir tehdit hissi duyulmasıdır. Çocuklarda da bilinmeyene, deneyimlemediği nesne ve durumlara karşı duyulan tehdit hissi diyebiliriz.
-Çocukta korku nasıl gelişir?
Çocuklar, yeni durumlardan, ortamlardan, hiç görmedikleri tanımadıkları nesnelerden, değişimlerden korkabilirler. Bu, gelişim sürecinde son derece doğaldır. Savunma mekanizmaları da bu şekilde gelişir. Yani, çocuk için anlamlı bir tehdit karşısında, kendisini koruma tepkisi şeklinde çocuk, savunmalarını oluşturur. Tabii, aile, disiplin yöntemi olarak korkutmayı kullanıyorsa da, bu süreç sağlıklı geçirilmekten öte, çocuğun anksiyetesinin yüksek olmasına, her an tehdit altında imiş gibi hissetmesine, yani kaygı ya da fobilere neden olabilecek, kendine güvensiz bir kişilik gelişimi sergileyecektir.
-Her çocuk korkar mı ya da aynı seviyede mi korkar?
Tabii, her çocuk, hatta her insan korkar. Korku da diğer duygularımız gibi, gayet doğal, insani bir duygudur. Korkumuzu kabul edebilmeliyiz. Korkmayı zayıflık olarak gören çocuklar ve yetişkinlere de, anne-babaları tarafından bu öğretilmiştir. Yani, benim oğlum korkmaz, erkek adam, benim kızım korkmaz, ben ona güveniyorum gibi... Ama tabii, korku, kaygı ve fobiler var. Fobiler de belli bir nesneye yönelen korku.. Örneğin köpek fobisi, uçak fobisi gibi....
-Okul korkusu nasıl baş gösterir? Önce anksiyete mi görülür?
Çocuğun okula gitmeye karşı korku duyması, okul zamanına doğru yoğun kaygı ve panik belirtileri göstermesi şeklinde çocuğun yaşadığı durumdur. Bunları üç şekilde tasnif edebiliriz;
1-Anaokulu ve ilkokula yeni başlayan çocuklarda daha çok ayrılma anksiyetesi şeklindedir. Çocuk, anne-baba ya da bakım veren kişiden ayrılmak istemez. Özellikle bağımlı yetiştirilen çocuklarda görülür. Aşırı koruyucu ebeveynler, çocuğun bireyselleşmesini engeller. Çocuğun sosyal ortamlarda kendine güveni azdır. Yalnız kalınca nasıl davranacağını bilemez, korkar.
2- Okuldaki bir duruma gösterdiği tepki şeklinde olabilir. Öğretmenin tavrı, arkadaşlarının alay etmesi gibi…
3- Psikiyatrik bozukluklarda görülür. Bunlar nelerdir dersiniz; Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, Özel Öğrenme Güçlüğü/ Zeka Engeli, Davranım Bozukluğu, Depresyon, Sosyal fobi vb…
Çocuk belli alanlarda yetersizlik yaşıyorsa, zor öğreniyorsa, kendine güveni azsa, uyum sorunları yaşar. Aile içi iletişim sorunları, boşanma, kardeşin evde kalması, kardeş kıskançlığı, ailede ölüm-kaza-hastalık gibi nedenlerde okul reddine sebep olabilir.
-Okul korkusu yaşayan çocukta ne gibi fiziksel belirtiler görülür?
Okul saati yaklaştıkça çocukta, karın ağrısı, baş ağrısı, mide bulantısı gibi somatik şikayetleri olur. Ağlama, bağırma, hırçınlık, öfke nöbetleri, hatta kaygı arttıkça kusma, agresivite görülebilir. Okul saati geçtikten sonra, bu belirtiler kaybolur.
-O korku giderilemediğinde okul saatlerinde benzer tepkiler beklenir mi? Okul korkusu aşılamadığında çocukta ne gibi duygu durum değişimleri görülebilir?
Tabii, hatta çözülmez ise, bu tepkiler yoğunlaşabilir ve davranış sorunları, okul başarısızlığı ve psikiyatrik durumlar ortaya çıkabilir.
-Okul korkusunun yenilmesinde duygusal zeka çalışmalarının olumlu etkileri var mıdır?
Önceki yıllarda zeka ile ilgili cognitive dediğimiz daha çok bilişsel boyut işlenirken, artık duygusal (emotional) ve duyuşsal (sensitive) boyuta da dikkat çekilmektedir. Kalıtımla gelen zeka düzeyi, duygusal algılar tarafından etkilenmektedir. Son yıllarda yoğun olarak gündemde olan duyguları düzenlemek, duygusal dürtülere hakim olabilme, karşımızdakinin ne hissettiğini anlayabilme, ilişkileri sağlıklı yürütebilme ile tanımlanan duygusal zekadaki eksiklikler, depresyon, yeme bozuklukları, uyuşturucu bağımlılığına kadar uzanan riskleri arttırmaktadır. Dolayısıyla çocuğun özgüveni gelişmemişse, anneden ayrılma kaygısı yaşıyorsa, sorun çözmede zorlanıyorsa, okula uyum sorunları ve okul korkusu gelişebilecektir.
-Maddeler halinde duygusal zeka çalışmalarının neler olduğunu alabilir miyiz? Sanırım sizde klinik pratiğinde bu çalışmaları yapıyorsunuz?
Evet… Bu çalışmaları ekip olarak her birimiz çocuk ergenlerde yapıyoruz ve çok olumlu sonuçlar alıyoruz. Gelişen yeni bilgi ve teknolojinin terapi ve danışmanlıklara katılması önemli bir enstrüman bizim için. Duygusal zeka çalışmalarında uyguladığımız 10 adımı kısaca özetlemeye çalışayım:
1- KENDİNİ TANIMA VE FARKINDALIK : Çocuk ve gencin kendini, duygu-düşünce ve davranışlarını tanımasının sağlanması, içgörü kazanmasını ,aynı zamanda ilgi, yetenek ve değerlerini fark edip, şekillendirmesine neden olacaktır.
2- BAŞKALARINI TANIMA VE EMPATİ : Çocuk ve genç, çevresini, çevresindeki kişileri, olayları, yaklaşımları ve süreçleri nasıl algılıyor; beklentilerinin belirlenmesi, tanımlanması, kendi ve çevresine yönelik gerçekçi beklentiler geliştirebilmesi karşımızdaki kişinin bakış açısını kavrayabilme, başkalarının duygularına karşı hassasiyetin gelişmesi, başkalarını daha iyi anlayabilme becerilerinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
3- İLETİŞİM BECERİLERİ : Çocuk ve gençlerin iletişim becerilerini öğrenmeleri ve uygulayabilir hale gelmeleri , kendi duygu ve düşüncelerini fark edebilmeleri, bunları sağlıklı bir şekilde ifade edebilme becerisini kazanmaları, ben dilini kullanabilmeyi, ilişkilerimizi devam ettirebilmek için önemli olan becerilerden biri olan, "Hayır Diyebilme" becerisini yerinde ve zamanında kullanabilmeyi, sözlü-sözsüz iletişim becerilerinin öğrenilmesini amaçlamaktadır.
4- MOTİVASYON VE HEDEF BELİRLEME: Kişinin amaçlarına ulaşmak için kendini harekete geçirebilmesi, sorumluluk duygusunun gelişmesi, hedefe odaklanma, dikkatini hedefe yöneltebilme, daha az dürtüsel davranma , daha fazla özdenetim yapabilme, hedefe yönelik stratejiler geliştirebilme, kendileri için önemli olan değerleri fark etmeleri, soyut ve somut hedef ayrımı yaparak kendi gelecek planlarını belirlemeleri, gelecekleri ile ilgili sağlıklı karar alma basamaklarını belirleme becerilerinin kazanılması hedeflenmektedir.
5- SORUN ÇÖZME BECERİLERİ : Stres yaratan durumların belirlenerek, çözümleri için strateji geliştirme, gevşeme yöntemlerinin, olumlu-olumsuz düşünmenin çalışılması, sosyal ilişkileri analiz etme ve anlama yeteneğinin gelişmesi, olumlu akran ilişkileri geliştirme, sorun durumlarında uzlaşma yeteneğinin artması, ilişki sorunlarını daha iyi çözebilme, dışadönük, uyumlu olma, paylaşma , işbirliği ve ilişkilerde demokratik olmanın öğretilmesi amaçlanmaktadır.
6- STRES VE ZAMAN YÖNETİMİ : Stresi ve stres tepkilerini tanımaları, stresle başa çıkma yöntemleri üzerinde çalışmaları , "savaş ya da kaç tepkisi" konusunda bilgilenmeleri, rol-oynama yöntemi ile stresli bir durumla baş etme deneyimi kazanma ve stresli durumlarda olumlu düşünmenin yararlarını kavrama; zamanını doğru ,kaliteli ve hedefe yönelik kullanabilme becerisinin geliştirilmesi çalışılacaktır.
7- BAĞIŞLAYICILIK VE HOŞGÖRÜ : Sosyal ilişkilerde karşı tarafı anlayabilme, farklı düşünsek bile hoşgörü gösterebilme ; hata karşısında bağışlayıcı olabilme ve ilişkileri yürütebilme becerisini kazandırma amaçlanmaktadır.
8- SEBATKARLIK : Kişinin, dürtülerini kontrol edebilme, alınan kararları uygulayabilme , sabırlı olabilme, karar verilen işi / görevi bırakmama, işin devamı ve sürekliliği için çaba harcama becerilerini kazanmasını hedeflemektedir.
9- YARDIMSEVERLİK VE İŞBİRLİĞİ : Kişinin başka insanlarla ortak amaçlar doğrultusunda işbirliği yapmaktan zevk duyması, yardımseverlik ve işbirliğinin önemini kavrayabilmenin öğrenilmesidir.
10- UZLAŞMACILIK : Çatışmaya neden olan durumu tanımlama, iki tarafın da istek ve ihtiyaçlarını belirleme, karşılıklı ihtiyaçları dikkate alarak önerilerin oluşturulması, her iki taraf için de uygun olan çözüm önerisinin seçilmesi, karar verilen çözümde kimin ne yapacağının belirlenmesi, işbölümünün yapılması becerilerini kazandırma hedefini içerir.
-Okul korkusunu konuşurken anaokulu içinde bunu düşünmeli miyiz? Anaokulunda da aynı korkular söz konusu mudur?
Tabii, bize başvurular anaokulu ve ilkokulun ilk yılı, daha fazla oluyor. Çünkü anneden ayrılma kaygıları, dikkat, öğrenme ve davranış sorunları , ilk yıl fark ediliyor çoğunlukla.
-Okul korkusu ilk güne nasıl yansır, neler yaşanır?
Çocuk anneden ayrılmak istemeyebilir, okula gitmek ve kalmak istemeyebilir. Alt ıslatma, agresivite, ağlamalar ve somatik şikayetler görülebilir. Bulantı, kusma, ishal, baş ağrısı gibi.. Bu duruma, ailenin baskısı da eklenirse, çocuk zorlanır, yargılanırsa, anksiyetesi artar, panik içine girer ve okul reddi, okul fobisine dönüşebilir. Sebep olarak öğretmenden korktuğunu, arkadaşlarıyla anlaşamadığını söyleyebilir, bazen sınıftan çıkma, okuldan kaçma görülebilir.
-Okul korkusu erkek ve kızlarda aynı şekilde ve oranda mı görülür?
Bildiğim böyle bir istatistik olmamakla birlikte, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve özel öğrenme güçlüğünün, erkek çocuklarda görülme sıklığının daha fazla olduğunu bilmekteyiz.
-Ebeveynlerin özellikle annelerin yanlış tutumlarının payı nedir?
Çocuğa kızmak, eleştirmek son derece yanlıştır. Çocuk zaten bir kaygı yaşıyordur, anlaşılmadığını hissetmesi, hele bir de zorlanması, var olan sorunları artıracaktır. Veya bu durumun tamamen normal kabul edilmesi de doğru değildir. Aylarca kapıdan ayrılmayan annelerin de tutumu normal değildir. En uygun olan psikiyatrik ve psikolojik yardımla bu süreci atlatmaktır.
-Okulun açılış günü kesinlikle okula gitmeyi reddeden bir çocuğa nasıl davranılmalıdır?
Eğer önceden çocuğa okul anlatıldıysa, hatta okulu, öğretmeni tanıması sağlandıysa, kararlı ve destekleyici bir tutum sergilemek doğrudur. Yani, okula her durumda gidilecek, ama anne ya da baba ile gitmesi ve zorlamadan, yavaş yavaş okula alışması sağlanmalıdır. Okul rehber öğretmeni, sınıf öğretmeni ve ailenin işbirliği sıkı olmalıdır. Tabii, psikiyatrik bir durum söz konusu ise tedavi ekibi de bu işbirliğine katılacak ve yönlendirici olacaktır.
-Okul çocuğa bir risk alanı olarak mı görünmektedir?
Ayrılma kaygısı ya da bahsettiğimiz sorunları yaşayan çocuk, kendisini okulda güvende hissetmediği için okula gitmek istemez. Davranış dirençleri oluşturabilir.
-Bu risk ise eğer bu riski almasının öğretilmesi yaşamda ileride karşılaşacağı başka riskleri de alması bakımından önemli herhalde?
Her sorun, yerinde, zamanında, beklemeden çözülmelidir. Çocuk bu sorunu aşınca, hayatındaki yeni durumlara adaptasyonu da öğrenmiş olacaktır. Duygusal zeka çalışmalarından bahsetmiştik. Kendine güven, kendini motive edebilme, sorun çözme becerileri gelişecek, her yeni durumda bu becerileri kullanabilecektir.
-Okul korkusunu konuşurken bağımlılık konusunu atlamak olmaz sanırım. Burada bir bağımlılık durumu var mı? Çocuk mu anneye bağımlı anne mi çocuğa bağımlı?
Ayrılma kaygısı yaşayan çocuklar anneye bağımlıdır. Aslında, anne çocuğa bağımlıdır. Anne, çocuğunu fazlasıyla koruyup kolladığı için, çocuk da anneden ayrı bir ortamda kendisini korunmasız, savunmasız hisseder ve dolayısıyla yalnız kalmak istemez. Bu durum, çocuğun kişilik gelişimindeki bir sorundur. Çocuğun bireyselleşmesi için çalışılmalıdır. Bireyselleşmiş çocuk ya da kişi, kendisini her ortamda güvende hisseder ve uyum sağlayabilir.
-Okul korkusunun yenilmesi ve okula adaptasyon konusunda aileler psikolojik desteği ne zaman düşünmelidirler?
Sorunu fark ettikleri andan itibaren beklememek gerekli… Çocuk gelişiminde 1 ay dahi çok önemli çünkü.
-Bu süreçte ailelerin nasıl davranmaları gerekir? Son olarak bunları maddeler halinde alabilir miyiz?
-Korkutma, tehdit, şiddet, yargılama kullanılmamalıdır.
-Çocuk, onu rahatsız eden bir duruma karşı duygusal bir tepki vermektedir. Bunu fark edip, onu anlamaya çalışmak en doğru yaklaşımdır. Çocukla empati kurmak, onu anlamaya çalışmak gerekir.
-Okul reddine hangi durum ve duygunun neden olduğunu bulup, bu sorunun çözülmesi için çalışılmalıdır.
-Bunun için aile, bir psikiyatri merkezinden yardım almalıdır. Psikiyatrik yaklaşım ve psikoterapi birlikte götürülmelidir.
-Ailenin, çocuğun okula devamıyla ilgili kararlı olması gereklidir. Fakat çocuğa, bu sorunun tüm aileyi ilgilendirdiği, sadece çocuğun sorunu olmadığı hissettirilmelidir.
-Öğretmen ve ailenin sıkı işbirliği içinde olması gereklidir. Öğretmenin güven verici ve zorlayıcı olmayan tarzı önemlidir.
Paylaş