ÖRNEK ÜLKE
A.A
Rapordaki, "Orta Gelir Grubundaki Ülkelerde Kanserle Savaş: Türkiye Örneği" başlıklı bölümde, Türkiye'de kanserle savaş faaliyetlerinin 1947'de Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu'nun kurulmasıyla başladığı belirtildi.
1962'de Birincil Sağlık Hizmetlerinde Kanserle Savaş Dairesi olarak kurulan, 1970'de ise Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığına dönüşen birimin, kanserle savaşla ilintili önleyici hizmetlerle tedavi hizmetlerinin düzenlenmesinden ve kanser tedavisi kaynaklarının uygulanması, yürütülmesi ve denetlenmesinden sorumlu olduğu kaydedilerek, Ulusal Kanserle Savaş Haftası'nın 1970'den beri 1-7 Nisan tarihlerinde düzenlendiğine işaret edildi.
Türkiye'de her yıl 150 bin yeni kanser vakasının ortaya çıktığı ifade edilen raporda, erkeklerde en sık nefes borusu, bronş ve akciğer (yüzde 33), mide (yüzde 9), idrar torbası (yüzde 9), kalın bağırsak ve rektum (yüzde 8), prostat ve larinks (yüzde 6), kadınlarda ise meme (yüzde 24), kalın bağırsak ve rektum (yüzde 9), mide (yüzde 7), yumurtalık (yüzde 6), nefes borusu, bronş ve akciğer (yüzde 6), lösemi, serviks ve korpus (yüzde 5'er) kanserlerinin görüldüğü bildirildi.
Kanser tedavisinin ülkede devlet, üniversite ve özel hastanelerde yapıldığı, onkologların büyük çoğunluğunun genellikle yüksek standartlara haiz büyük merkezlerde çalıştığı kaydedilerek, Türkiye'de 3 onkoloji enstitüsü ile 44 kanser teşhis ve tedavi merkezi bulunduğu belirtildi.
2007 başında ülke genelinde 170 tıbbi onkoloji mütehassısı bulunmasının yetersizliğine işaret edilerek, bunun “Kanser tedavi hizmetlerinin geliştirilmesindeki kilit dar boğazlardan biri olarak kabul edildiği, yakın gelecekte bu durumu düzeltmeye yönelik yürürlüğe girecek çeşitli adımlar atıldığı, ancak bir çok kemoterapi ilacının yüksek maliyetinin, ülkenin sağlık bütçesini zorlayacak düzeyde olmasının sorunun baki olduğu” vurgulandı.
Kanserle savaşın basitçe “tedavi hizmetleri” olarak yorumlanmasının dünya çapında bir sorun olduğu, kanserin önlenebilir ve kontrol edilebilir bir hastalık olduğu bilincinin ancak çok yakın bir zamanda yerleşmeye başladığı ifade edilerek, Türkiye'nin yaklaşık 300 faal radyasyon onkoloğu ve halen eğitimlerine devam eden artan sayıda radyasyon onkoloğu ile faal bir radyasyon onkolojisi programının mevcut olduğu, ancak yurt içinde bir radyoterapi teçhizatı üreticisinin bulunmayışının, ihale açılması ile yeni ve modern bir teçhizatın kurulup çalışmaya başlaması arasında önemli gecikmeler içeren bir dizi probleme yol açtığı kaydedildi.
Tıbbi fizikçilerin sayısının da kısıtlı olduğuna işaret edilen raporda, kanserin önlenmesi ve erken teşhisle ilgili şu ifadelere yer verildi:
"Kanser kayıt merkezlerinin kurulmasına yönelik bir proje 1992'de başlamıştır. Bugün ulusal politika olarak kabul edilen kanserle savaş planının asli önceliği kanser insidansına dair güvenilir ve doğru verilerin toplanmasıdır. 2006'de Ankara, Antalya, Samsun, Erzurum, Trabzon, İzmir, Edirne ve Eskişehir'de kanser kayıt merkezlerinin oluşturulması ve geliştirilmesine öncelik verilmiştir. Ayrıca her ilde bir Kanser Erken Teşhis ve Tarama MerKezi (KETEM) kurulmasına yönelik adımlar atılmaktadır. (2008 sonu itibariy1e bu merkezlerden 83 adet olacaktır) KETEM projesi Avrupa Birliği ve Türk Sağlık Bakanlığı tarafından müştereken 1996'da başlatılmış ve 2004'de uygulamaya konmuştur. Dahası, serviks ve meme kanserleri için oturmuş AB kalite kontrol kriterlerine uygun olarak tasarlanmış nüfus tabanlı tarama programları yurt çapında hızla ilerlemektedir.”
TÜTÜNLE MÜCADELEYE ÖVGÜ
Türkiye'de sigarayla mücadelede yürütülen çalışmalardan da övgüyle söz edilen raporda, tütünün Türkiye'de kanserin altında yatan en önemli neden addedildiği belirtildi.
5727 sayı ve 3 Ocak 2008 tarihli Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun'un kabul edildiğine dikkat çekilerek, "Bar, restoran ve kamuya açık alanlarda sigara içmeyi yasaklayan bu kanun, Türkiye'de kanserle savaşın geleceğine yapılmış önemli bir yatırımı temsil etmektedir" vurgusu yapıldı.
Paylaş