TERK EDİLEN ÇOCUKLAR VE SORUNLARI
Terk edilmek insanı her yaşta kötü etkileyen ve travmaya neden olan bir durum. Ancak özellikle çocukluk yıllarında, bakıma muhtaç olunan zamanda, kendisine bakan ebeveyni tarafından terk edilmek daha büyük travmalara neden oluyor. Memory Center Nöropsikiyatri Merkezinden Uzman Çocuk Psikiyatristi Dr. Ahmet Çevikaslan ile çocukluk yıllarında terk edilme psikolojini yaşayanlar üzerine bir röportaj yaptık...
Ebeveynlerince istenmeyen ya da istenmediği düşünülen çocukların psikolojisi nasıl gelişiyor?
Terk edilmek; yaşı ne olursa olsun her insan için travmatik bir deneyimdir. Terk edilen kişi çocuk, terk eden de anne veya baba olduğunda bu terk etmenin verdiği acı çok daha yoğun yaşanır. Çocuğun yaşadığı acının şiddetini sadece terk edilme değil terk edilme biçimi, öncesinde ve sonrasında yaşananlar da etkiler. Terk öncesinde aile içinde yoğun çatışmalar varsa, (çocuğun kendisine veya aileden bir başkasına uygulansın) korku ve şiddet ortamı var ise zaten çocuğun belleğinde yeterince acı birikmiştir.
Terk deneyimi yaşanan acının en vurucu noktası olur. Terk edilme sonrasında, çocuğun bu travmayla kolay başa çıkması için çevresindeki sosyal desteklerin güçlü olması gerekir. Diğer ebeveynin (anne veya baba) ya da aileden birisinin destekleyici figür olarak yanında olması, bakımını sürdürmesi çocuğun en büyük güvencesidir. Çocuğun terk edilme nedeniyle yaşadığı mutsuzluğun derecesini belirleyen en önemli unsurlardan birisi de; anne veya baba yoksunluğunu kaç yaşında yaşadığıdır. Bebeklik çağında terk edilen bir çocuğun öncelikle günlük bakımı aksar, bu da çocuğun beslenmesini ve uykusunu aksatabilir, çevreden gelen sevgi ve şefkat mesajları kaybolur, bu yoksunluk uzun sürerse çocuğun gelişiminin dahi etkilenebileceğini söyleyebiliriz. Çocuk büyüdükçe; aile içindeki sorunları daha kolay kavrar, zihinsel gelişimi daha ileridir. Okul öncesi yaşlarda neden-sonuç ilişkisi kurmakta zorlanan çocuk; okul çağlarında artık ailedeki sosyal ortamın da bilincindedir. Ergenlik çağında ise anne babanın yokluğu, ergen üzerindeki anne baba denetimin ve modelliğinin yokluğu demektir, ergenlikteki kimlik karmaşalarının ve kişilik patolojilerinin de en önemli nedenidir.
- Bir çocuk için anne neden çok önemlidir? Eksikliği neler yaratır?
Çocuk, gözlerini açtığında ilk olarak gördüğü bağlanma ve sevgi nesnesidir. Varlığı güvence verir, sevgi ve bakım gereksinimini karşılar, çocuğun sağlıklı kişilik gelişiminde ayna görevi görür. Yokluğu ise bütün bu gereksinimlerin karşılanmaması veya (ileriki yaşlarda) kesintiye uğraması anlamına gelir.
Herkes anne olabilir mi? ya da her insanın anne olmaya hakkı var mıdır? doğurup doğurup terk ettiklerini düşünürsek! bu duruma nasıl bir çözüm getirilebilir?
Annelik hakkının tartışılması diye bir düşünce söz konusu olamaz. Fizyolojik ve ruhsal yeterliliği olan her kadının buna hakkı vardır. Toplumsal yaralarımızın sorumluluğunu (bu kitapta olduğu gibi) anne babalara yıkmak ve annelik ruhsatını tartışmaya açmak biraz romantik ve fantastik bir düşünce. Eğer aile bir toplumsal kurum ise, herhangi bir kesimi günah keçisi ilan etmeden; bütün toplumu ilgilendiren daha ileri düzenlemeler yapılmalıdır. Anne baba eğitim çalışmaları, sivil toplum örgütlerinin ailelere yönelik aktiviteleri, yuva, yurt vb devlet kurumları içindeki sorunların çözülmesi, suç örgütleri ile daha etkili mücadele edilmesi vb gibi birçok eylem ve bütün bunları gerçekleştirecek yasal düzenlemelerin yapılması daha gerçekçi olur. Hangi anne çocuğunu bu kadar kolay bırakır ki.
- Annesiz babasız büyüyen çocuklar ileride problemli olur demek doğru mudur?
Birebir kesinlikte neden sonuç ilişkisi kurmak haksızlık olur ama büyük oranda gerçekçi bir önermedir. Anne baba çocuk için bakım verendir, çocuğun bedeninin sağlıklı gelişimini sağlar, sevgi ve şefkat verendir, çocuğun tutarlı duygusal gelişimi için öncülük eder, disiplin verendir, aşırılıklarını dizginler, iyi davranışları için model olur, çocuğun ekonomik güvencesidir, yaşamı boyunca en fazla güvenebileceği figürlerdir. Bütün bu nedenlerle, çocuk gelişiminde bu kadar çok işlev taşıyan anne babadan yoksun kalmak her çocuk için zordur.
Yapılan araştırmalar ve klinik deneyimlerimiz gösteriyor ki; anne veya babanın gereken yerde ve zamanda çocuğun yaşamında olmaması, çocuğun o anda ve gelecekte pek çok psikiyatrik ve fizyolojik problem yaşamasına zemin hazırlayabilmektedir. Bebelikte anneden yoksun büyüyenlerin ileri yaşlarda bağımlı kişilik yapısı geliştirebildiklerini, hatta terk depresyonu' dediğimiz, kaybetmeye/yalnız kalmaya aşırı tahammülsüzlük ile tipik kronik depresyonlara yatkın oldukları bilinen bir gerçek. Ebeveyn yoksunluğu çocuğun gelişimini dahi aksatabilir, konuşmayı geciktirebilir, kas gelişimi zayıf kalabilir, zeka gelişimi duraksayabilir. Annenin yetersiz kalarak büyüttüğü çocuklarda ve bazen yuva çocuklarında; insanlarla ilişkilerde sınırsızlıklarla tipik 'reaktif bağlanma bozukluğu' dediğimiz sorunu sık görebiliyoruz. Anne baba modelinin olmadığı bir ergen, ciddi kimlik karmaşası ve kişilik patolojisi yaşamaya aday demektir.
- Çocuk için anne yokluğu mu baba yokluğu mu daha ağırdır?
Annenin veya babanın çocuk gelişiminde aldığı role göre ve çocuğun cinsiyetine göre değişir. Temelde yer alan sevgi, bakım, disiplin gereksinimleri dışında; kız çocuk feminen özellikleri (annelik, kadınlık) anneden, erkeklerle ilişki biçimini babadan, erkek çocuk ise maskülen özelliklerini (babalık, erkeklik) babadan, kadın figürlerle ilişki biçimini ise anneden görür ilk defa. En doğruyu söylemek gerekirse; birisinin yokluğunda, bütün rolleri anne veya baba tek başına üstlenecek, hem yükü iki kat artacak, hem de çocuğa yanlış modellik söz konusu olacaktır.
- Anne ya da baba hangi duygularla çocuğundan vazgeçmek ister?
Aklı başında hiçbir anne çocuğundan vazgeçmez. Türe özgü olan annelik davranışının doğasına aykırıdır. Ama çeşitli yaşamsal güçlükler ve travmalar nedeni ile çocuğunun bakımını sürdürmekte yetersiz kalabilir, zorluk yaşayabilir, dışardan zorlanabilir. Baba ile sorunlar yaşar, ikinci evliliğe özgü sorunlar yaşar, ekonomik gücü yoktur vs. Aslında terk edilen çocuğun kendisi değil, ağır gelen yaşamsal zorluklardır. Terk etme duygusu; geçici duygusal nedenlerle de olsa sadece terk edilene değil, terk edene de acı verir. Burada yapılan röportajlar, çocukların kendileri ile yapılan konuşmalar. Anne babalar açısından bakmakta da yarar var. Üstelik unutulmamalı ki, sokakta yaşayan çocukların çoğunun aileleri var ve evden kaçmak, haklı gerekçeleri olsa da kimi durumlarda kendi tercihleri.
- Bazı anneler çocuklarından birine şiddet uygulayıp diğerlerine karşı sevgi dolu olabilir diyorlar. Bu doğru mu? Nasıl açıklanabilir?
Bizim toplumumuzda anne babalar çocuklarına karşı, kendi duyguları ve beklentilerini ölçü alarak davranma eğilimindeler, yani çocuklarına empatik davranma zorlukları var. Çocuğunu kendi beklentisi ile büyüten bir anne de, beklentiye daha iyi karşılık veren çocuğa daha olumlu yaklaşabiliyor, yani o çocuk 'iyi çocuğu' oynuyor, bu durumda, annenin beklentisine karşılık veremeyen diğerine de 'kötü çocuk' rolü kalıyor. Annelerin bilinçli olarak yaptığı bir şey değil bu. Şiddetin yer aldığı bir ailede şiddeti de kötü olan görüyor doğal olarak. Bu tür grup dinamikleri yanında; çocukların kişilik özellikleri de söz konusu. Gelişim sorunları olan, davranım bozuklukları olan, psikiyatrik problemleri olan çocuklar da; aile içinde sağlıklı ilişki kurma güçlükleri nedeniyle şiddetin hedefi olabiliyorlar.
- Ailelerinden uzak bu çocuklara nasıl yaklaşmak gerekir?
Sokak çocuklarının artışı ile birlikte bir sokak kültürü de keskinleşmeye başladı. Sokaklarda duygu sömürüsü ile bir şeyler satan çocuklar herkesin malumu. Bazen bizim insanımız da farkında olmadan, koruyucu davranmak bu kültürü ve çocukları sokaklarda istismar edenleri ödüllendirici olabiliyor.
Ayrıca, bizim toplumumuzda çocuğun anne babadan gördüğü şiddeti hafife alma, hatta göz yumma eğilimi var. Çocuğun şiddete maruz kaldığı ortamlarda, bu durumu ilgili yerlere bildirmek vatandaşlık görevi olmalı.
- Aile içinde her türlü şiddete maruz kalan çocuklar için ne söyleyebilirsiniz?
Anne babaların bilmeleri gerek şeyler var:
- Şiddet, iletişimde beceriksizliktir. Bireyleri arasında sağlıklı iletişimi başaran aileler şiddete gereksinim duymazlar.
- Şiddetin azı, yararlısı, geçicisi olmaz. Korkutucu olan ve itaate zorlayan bütün eylemler, sözler, tavırlar şiddet anlamına gelir. Sizin ne yaptığınız değil, çocuğunuzun nasıl algıladığı önemlidir. Bazen bir çocuk; ters bir bakıştan bile örselenebilir. Bir kez denediniz mi devamı gelir.
- Şiddet ile elde ettiğiniz sonucu yeniden elde etmek için bir dahaki sefere daha yoğun şiddet uygulamak zorunda kalırsınız
- Şiddeti gören çocuk, uygulamayı da öğrenir, o da büyüdüğünde şiddete yatkın bir büyük olarak kendi çocuklarına da şiddeti uygular.
Paylaş