Ya yığılacağız ya da sarılacağız…
Üreterek değil, sadece ve sadece tüketerek mutlu olmanın alternatifsizliğinde debeleniyoruz…
Sahip olduklarımızın şükrüyle gerçek mutluğu ıskalayıp, başkalarının sahip olduklarının yersiz meşguliyetiyle geleceğimizi inşa etmenin ziyanında eriyoruz…
Değersizleştirme, anlamsızlaştırmada gelişmiş yeteneklerimizle ilişkilerimizi ustaca tüketiyoruz…
Kalabalıklar içerisinde, hiç olmadığımız kadar yalnız kalmanın şaşırtıcı tezatlığıyla boğuşuyoruz…
Her geçen gün daha da yalnızlaşarak, çekirdek ailenin de çekirdeğine inerek aile kavramından gün ben gün uzaklaşıyoruz…
Menfaat tüccarlarının, sahte dostların pazarlığında harcanıyoruz…
Onlarsız tek bir saniyeyi dahi düşünemediğimiz, yaşamımızın en değerlileri anne, baba ve kardeşlerimizle bir arada yaşamanın ne kadar da mantıksız ve gereksiz olduğuna inanmaya başlıyoruz…
Bir zamanlar inandığımızı yaşarken, şimdi yaşadığımıza inanmaya başlıyoruz.
Ve değerlerimizi kaybediyoruz, evet değerlerimizi yitiriyoruz…
Hoşgörü, samimiyet, merhamet, yardımlaşma, şefkat, dürüstlük, vefa…
Bir zamanlar kulağımıza ne de hoş gelen bu kavramların içini şimdi boşaltmayla meşgul olurken, günümüzün en sık kullanılan kelimeleri; kin, nefret, öfke, bencillik, kıskançlık, kibir… kavramlarının şu sıralar içini dolduruyoruz.
Bu doldur boşalt ile farkında değiliz ama insanlığı, insanlığımızı öldürüyoruz…
Sonumuzu hazırlıyoruz!
Duyguları alınmış birer robotik insanlara dönüyoruz günden güne.
Mekanikleşiyor, mekanikleştikçe tekdüzeleşiyoruz…
Yarın ne olacağımızla ilgili elle tutulur bir öngörü yok!
Gelecek bilimciler kimi tespitlerde bulunsa da değerler erozyonunun nasıl bir yığınlar oluşturacağı da meraka değer bir konu… Farkında olanlar için tabi ki…
Bunu da hep birlikte yaşayarak göreceğiz…
“Ya yığılacağız ya da bir birimize sarılacağız”
Tercih bizim.
Hayat tercihtir…
Şaban Özdemir
sabanozde@gmail.com
Paylaş