İnsan Eliyle Gerçekleşen ve Doğal Yolla Oluşan Travmalar
Travmatik olaylar cinayet, kaza, tecavüz gibi insan eliyle yapılanlar ve yangın, deprem sel gibi doğal yolla oluşanlar olarak ikiye ayrılabilir. Bu iki grup travmanın ruhsal etkileri arasında bazı farklılıklar izlenir. Tam aksini iddia eden araştırmacılar olsa da genellikle insan eliyle gerçekleşen travmaların daha derin ruhsal izler bıraktığı bildirilir. Bir aile bireyinin hastalık sebebiyle ölmesi alın yazısı ya da kader olarak görülebilir ve kabullenilebilirken cinayet sonucu ölmesi ya da alkollü bir sürücünün çarpması sonucu ölmesi daha fazla öfke ve kızgınlık doğurur, böyle bir ölümü kabullenmek çok daha zordur. Belki de en çok ruhsal yara açan olaylar ise tecavüz ve işkence gibi planlı biçimde gerçekleştirilmiş olanlardır. Doğal yolla oluşan felaketlerde sağlıklı düşünebilen herkes üzülür ve yardıma çalışır, sosyal destek daha fazla sağlanır. Ancak savaş gibi insan eliyle gerçekleşen travmalarda çoğu zaman bir tarafta sevinenler, bir tarafta üzülenler vardır. Bombardıman altındaki bir ülkeye uçaklardan bir taraftan bomba atılırken diğer taraftan yardım paketleri atılır. Bir cinayet davası sonunda zanlı suçsuz bulunursa bir aile keder gözyaşlarına boğulurken diğer aile sevinç gözyaşları döker. Bu sebeple insan eliyle oluşan travmalar daha derin yaralar açabilir.
Fakat kimi zaman insan eliyle ve doğal yolla olan travmatik olayları ayrıştırma bu denli kolay değildir. Örneğin sönmeden atılan bir sigara izmariti nedeniyle çıkan orman yangını insan eliyle mi yapılmıştır, yoksa doğal yolla olanlar grubuna mı girmektedir? Uzmanların hep vurguladıkları bir nokta insanı öldürenin deprem değil çürük binalar olduğudur. Bu sebeple 1999 Marmara Depremi gibi insanoğlunun kontrolü dışında geliştiği düşünülen bir felaket kısmen de olsa insan eli ile yapılmıştır. Doğal felaketlerdeki can ve mal kayıpları büyük oranda plan, program hataları ya da güvenlik tedbirlerine uymamaya bağlıdır. Bu tip güvenlik felaketlerinde genellikle toplum travmatik olay karşısında iki gruba ayrılır. Varlıklı ve imtiyazlı, kendisini felaketten koruyabilen bir grup ve felaketin etkisine açık duran toplumun daha büyük kesimi… Örneğin 1999 depreminden sonra ekonomik gücü olan kişiler kendilerini ve ailelerini korumak adına deprem yönetmeliğine uygun, sağlam yapılı, yeni yapılmış binalara yerleştiler. Fakat varlık sahibi olmayan, ancak depremle ilgili tehlikenin de farkında olan daha geniş bir halk kitlesi son derece çaresiz kaldı. Deprem sonrasında toplumsal yaraların sarılmaya çalışıldığı dönemde büyük bir topluluğun bu biçimde çaresiz bırakılması da sosyal uyumu bozmaktadır.
Paylaş