Yükseköğretimde ‘Yeni Normal’
Dünya Sağlık Örgütünün covid-19’u pandemik bir hastalık olarak ilan etmesi, dünyanın artık eskisi gibi olmayacağını gösterirken, değişim ve dönüşümün fitili de ateşlenmiş oldu.
Sağlıktan, sosyal ilişkilere, ekonomiden, kültür sanata kadar değişimlerin olacağının ayak seslerini ilk günden işitir olduk.
Çok kısa bir süre içinde değişimleri yaşamımızda tatbik eder hale geldik.
Şimdi “Yeni Normal” kavramını konuşuyoruz. Normali yeniden tanımlıyoruz…
Tüm disiplinler kendi penceresinden yaşantımızın olası dönüşümlerine, yeni normale ilişkin ön görülerde bulunuyor.
İlk günden bugüne pandeminin en çok etkilediği alanların başında şüphesiz eğitim geliyor.
Kendimizi bir anda uzaktan eğitim-öğretimi yaygın şekilde kullanır halde buluverdik.
Gerek Milli Eğitim Bakanlığı gerek ise YÖK, Pandemi Bilim Kurulu üyelerinin tavsiye kararlarıyla hızlı aksiyon alarak uzaktan eğitimi uygulamaya başladı.
Velisinden öğrencisine, idarecisinden eğitimcisine hemen hepimiz bu sürece adapte olmaya çalışıyoruz.
Bu çok da kolay olmuyor haliyle...
Alının önlemler hepimiz için eşit olsa da uzaktan eğitime erişim noktasında şartlar birçoğumuz için aynı eşitlikte değil maalesef.
Türkiye’nin dört bir tarafından internet sorunu olan ile erişimde materyal (Tv, bilgisayar, kamera…vs.) kısıtlılıkları olanlar aynı kulvarda koşuyor.
Bu hızlı geçiş bizi 15-20 yıl sonra gelinmesi ön görülen seviyeye kısa sürede gelmemizi sağladı.
Geçiş sürecini örneğin Üsküdar Üniversitesi gibi kimi kurum ve kuruluşlar oldukça başarılı yürütürken gerekli teknolojik alt yapı yetersizliği nedeniyle hazırlıksız yakalananlar da oldu.
İlköğretimden yükseköğretime kadar eğitimin her bir kademesi ‘Denize düşen yılana sarılır’ refleksiyle mevcut imkânlara sarılı, sürece adapte olmaya çalıyor.
Teknoloji başlı başına yeterli olmuyor uyum için. Eğitimci ve idarecilerin de zihinsel ve pratikteki becerileriyle yeni normale adaptasyonu gerekiyor.
YÖK üniversitelerin uzaktan eğitime adaptasyonu ve başarılarıyla ilgili 1 aylık raporunu paylaşsa da uzaktan eğitimin power point sunumu üzerine ses kaydı ekleyip öğrencilerle paylaşmanın uzaktan eğitim olmadığını görmüş de oldu.
Pandemiyle birlikte yükseköğretimimizde nelerin değişebileceğine ilişkin öngörülere dikkat çekmek istiyorum biraz.
Ülkemizde devlet ve vakıf olmak üzere toplam 207 üniversite bulunuyor. Üniversitelerimizde ön lisans, lisans ve yüksek lisans olmak üzere 8 milyon 76 bin 615 öğrencimiz bulunuyor.
Bununla beraber Profesör, Doçent, Dr. Öğretim Üyesi ve araştırma görevlilerinden oluşan 170 bin 561 de öğretim üyesi kadrosu görev alıyor.
Bu sayı şunun için önemli, yükseköğretim ailesinin 8 Milyon 652 bin 176 kişilik üyesi bulunuyor. İlgili alanın bürokrasi ve idari kadrosuyla sayı çok daha artıyor.
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç’ın 23 Mart 2020 tarihinde üniversitelerde ‘Uzaktan Eğitime’ geçildi duyurusuyla ezberler bozuldu.
Derslerimizi arkadaşlarımızla aynı sınıfta dinlemek, hocalarımızla yüz yüze eğitim gerçekleştirebilmek, ders dışında şakalaşabilmek, kulüplerimizin sportif, kültürel, sanatsal ve bilimsel aktivitelerine katılmak kısa zamanda özlediğimiz birer anıya dönüştü.
Bir anda her şey değişti.
Artık bir daha o dönemlerdeki gibi bir araya gelebilecek miyiz sorusu zihinleri meşgul eden tek soru belki de… Bu soruya cevap verebilmek çok kolay değil.
Pandeminin nasıl seyredeceği, ikinci dalgası gelecek mi? Ya da benzer salgınlarla karşılaşacak mıyız… vs. bir çok soru ise cevabı merak edilen onca soruya eşlik ediyor.
Peki ne olacak?
2019-2020 Akademik yılı, vize, final, staj ve uygulamadaki kısıtlılıklar ve iyileştirmeye yönelik geçici çözümlerle noktalayacağımız artık kesin.
2020-2021 Yeni akademik yıla nasıl uyanacağız?
Yükseköğretimde de Pandemi Öncesi (PÖ) ve Pandemi Sonrası (PS) nın kesin ayrımını göreceğiz.
“ %100 Çevrimiçi Üniversiteler” artık kaçınılmaz.
Dünya ölçeğinde sayıları az olsa da daha da yaygınlaştığına şahit olacağız.
Kampüslerin önemsizleştiğine, içerisinde dersliklerin olduğu sınıflı dönemlerin azaldığını göreceğiz.
Tamamen yüz yüze olmaktan öte çevrim içi eğitim modelleriyle tanışacağız.
Yüz yüze yapılması elzem eğitimlerin fiziksel mesafenin korunduğu küçük gruplarca yapıldığına şahit olacağız.
Uygulama ve pratik gerektirmeyen, fen ve sağlık alanlarının dışında özellikle sosyal bilim alanlarının birçoğunun tamamıyla çevrimiçi yöntemle diploma verdiklerini gözlemleyeceğiz.
Derslerimiz maskeli olacak. Maske, en önemli üniformamız olacak.
Sınıflarımızdaki öğrenci sayıları oldukça azalacak, derslerimize ateş ölçer denetiminden geçip girebileceğiz.
Belki de ateşimizi, nabzımızı… vs. sürekli kontrol eden, bunu anında raporlayan giyilebilir teknolojilerin onayıyla derslerimize katılım sağlayabileceğiz.
5-6 kişilik odalarda oda arkadaşlarımızla eğlendiğimiz, sabahladığımız yurtlarımız birer kişilik odalara dönüşecek.
Güle oynaya yemek yediğimiz ve şakalaştığımız yemekhanelerimiz, kafeteryalarımız tarih olacak belki de…
Öğrenci kulüplerimizin sağlık, kültür, sanatsal ve sportif faaliyetlerine dijital platformlarda katılım sağlayabileceğiz.
Ulusal ve uluslararası bilimsel konferans, sempozyumlarda video konferanslarla yer alabileceğiz. Bu şimdiden yaygınlaşmaya başladı bile.
Instagram canlı yayın üzerinden kulüplerin konserlerine birçoğumuz katılım sağladık.
Akademisyen, öğrenci ilişkilerinde de dönüşümü söz konusu.
Eğitimciler çok iyi bir dijital kullanıcısı olmakla birlikte Prof. Dr. Erhan Erkut’un da dikkat çektiği üzere “İçerik nakli tutkusunu bir kenara bırakıp, çok iyi bir deneyim tasarımcısı olmak durumunda olacak. Deneyler tasarlayabildiği kadar da iyi eğitimci olacak.”
Hangi yaş grubunda olursa olsun eğitimciler de en ileri teknoloji ve dijital donanıma sahip yetkinlikte olmaları gerekecek.
Bir öngörü de maliyetleri düşürme adına tam zamanlı öğretim üyesi istihdam sayısı azalacak.
Çevrimiçi eğitim ile birlikte yarı zamanlı öğretim görevlilerinin önemi daha da artacak.
Araştırma görevlisi, asistanlar daha da aktif hale gelecek ve sayısı çoğalacak.
Diğer taraftan tercih maratonu da çevrimiçi platformlarda yürütülecek.
YKS tarihlerinin 1 ay geriye alınması aday heyecanını artırırken, nitelikli eğitim ve güçlü akademik kadro kadar sunulan çevrimiçi eğitim olanakları da aday öğrencilerin üniversite tercihlerinde belirleyici kriterlerden biri olacak.
Çevrimiçi platformları etkili ve nitelikli kullanabilen, bu sürece hızlı uyum sağlayabilen gücüne güç katacak, dönüşümü başaramayan, ıskalayan kişi, kurum ve oluşumlar maalesef yok olacak!
Bu dönem bir yönüyle de var olmanın ya da yok olmanın mücadelesi olacak…
Şaban Özdemir
sabanozde@gmail.com
Paylaş